Advertisement

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın bundan sonra ne yapabileceği tartışılıyor. Siyasette MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın istifasının simgesel anlamı neyse, ekonomide de Erdem Başçı'nın durumu hemen hemen aynı noktaya işaret ediyor.

Başçı'nın özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları ile oldukça hırpalandığı ortada. Ancak piyasa Erdem Başçı'yı Ali Babacan ekolünün-ekibinin devamı ve önemli bir mihenk taşı olarak görüyor. Bu ekol, piyasalarla yakın iletişimde olan, siyasete çok fazla girmeden koşullar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya çalışan, yumuşak bir üsluba sahip.

Piyasa haliyle, köşeli olmayan bu tavrı seviyor. Zaten siyasette esen fırtınalara, kasırgalara rağmen ekonominin İsviçre gibi tarafsız kalabilmesi ya da böyle algılanabilmesinin nedeni de bu ekolün tavrıdır.

Piyasalar, bu isimlerin başarı ya da başarısızlığından ziyade "anlatılanı dinleyen", "gerektiğinde gecikmeli de olsa gereğini yapabilen" tavrını seviyor.

BOCALAMA NOKTALARI

Bu görüş çok da yanlış değil. Erdem Başçı özelinde bunun birçok örneğini gördük.
Başçı'ya yönelik siyasi eleştiri elbette yapılabilir, bunlar tümüyle haklı ya da haksız görülebilir. Bunu yapmak bizim işimiz değil. Dolayısıyla biz, sadece Başçı'nın yakın zamanda ekonomik açıdan "bocaladı" olarak değerlendirebileceğimiz noktalara odaklanmayı tercih ettik.





Bunlardan ilki ve en çok akılda kalanı, hiç kuşku yok ki, 1.92 meselesi. O güne kadar piyasa oyuncuları da, bürokratlar da, siyasetçiler de Başçı'nın bu kadar iddialı konuşabileceğine ihtimal vermiyordu.
"Bana inanın, kazanın" demiş, kur yükselirken 1.92'yi işaret etmişti. Sanırım Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel'i 2000 krizi ne kadar takip edecekse Başçı'yı da hayatının kalan kısmında bu söz o kadar takip edecek.

BERNANKE'Yİ GÖREMEMEK



İkinci bocalama alanı, bunun daha öncesine dayanıyor. 2013 yılındaki faiz indirim süreci, o dönemde de sonrasında da çok tartışıldı. Özellikle Nisan ve Mayıs aylarında Ben Bernanke'nin konuşması dönemine denk gelen iki faiz indirimi, kur volatilitesinin çok yükseldiği dönemde ekonomik aktörleri tarafından çok tartışıldı. "Sadece iki küçük adım faiz indirimi, ne olur ki" denilebilir. Ancak yanlış zamanda yapılan faiz hareketleri, bir merkez bankası başkanının tüm kariyerini gölgeleyebiliyor, unutmamak gerekir.

Avrupa krizinin en yoğun döneminde faiz indirmek yerine enflasyon korkusuyla faiz artıran Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean Claude Trichet'yi kimse euronun mimarlarından biri olarak hatırlamıyor. Giderayak yaptığı bu indirim gafı daha fazla öne çıkıyor.

17 ARALIK SÜRECİ

Üçüncü bocalama alanı, içerde siyasi atmosferin karıştığı 2013 sonu, 2014 başı dönemi. Bu dönemde de faiz artırımına siyasi baskılar nedeniyle çok direndiği, hatta "Merkez Bankası faiz artıramıyor" diye tartışıldığı dönem. Zaman, o gün Başçı'yı eleştirmek için söylenen ne varsa onları haklı çıkardı. Zamanında yapılmayan faiz artırımı son raddede olağanüstü toplantıyla ve 400 baz puan yapılmıştı. Belki bugün yaşanan tartışmaların kökünü de o zaman yapılan bu uygulamada bulmak mümkün. Belki o zaman faiz zamanında artmış olsa, sonrasında 400 baz puana ihtiyaç kalmayacak, bugün tartışılan indirim baskısı da bu ölçüde yoğun olmayacaktı.

VE SON VİRAJ

Son bocalama alanı ise açık. 26 Ocak tarihinde yapılan enflasyon raporu toplantısı. Sonunda verilen "olağanüstü toplantı" sinyali. 2.3450'den 2.45'e kadar çıkan kur. Bir Cuma açıklamasıyla ne olduğu tam anlaşılamayan "temkin" ifadeleri. Pazartesi yüksek gelen enflasyon verisiyle geri adım ve olağan toplantıya dönüş. Cumhurbaşkanı'ndan danışmanına, ekonomi bakanına kadar yapılan büyük eleştiriler. Arayı bulmak isterken ne tam olarak piyasayı ne tam olarak siyaseti memnun edebildi, ki en büyük tartışma bundan çıktı.

DOĞRU ADIMLAR

Erdem Başçı, Türkiye'nin en zor dönemlerinden birinde Merkez Bankası Başkanı olarak görev yaptı. Yukarda saydıklarımız bocalama anları. Başarıyı bunlara bakarak yorumlayabilirsiniz, ancak bunun çok ötesinde atılan doğru adımlarıyla da değerlendirebilirsiniz.
Bu belki ayrı bir yazı konusu. Çünkü akademik olarak çok kuvvetli olan, faiz koridoru gibi gerçekten inovatif bir uygulamayı hayata geçiren, herkese de anlatmayı başaran bir isim Başçı. Örneğin cari açık rakamlarında gördüğümüz Aralık ayındaki 5 milyar dolarlık rezerv erimesinin önüne geçmek için gerekli adımı atmış olmasını da buna örnek gösterebiliriz.

TL'nin dolar karşısında değer kazanmasını siyaseten kullanan "1 dolar 1 lira" siyasi sloganının etkisinde kalındığı dönemi hatırlayın. Bol likidite dönemini rezerv biriktirmeden geçiren merkez bankasını başarılı, kur 2.5 liraya çıkarken bunu dizginlemekte etkisiz kalan merkez bankası başkanını başarısız adletmek bana çok adil gelmiyor. O dönemi rezev biriktirmeden geçiren Merkez Bankası'nın hatası, ekonomik Başçı'dan daha ağır geliyor bana.