Advertisement

Türkiye sinema tarihinin klasikleri arasına ismini yazdırmış bir yapıttır A.R.O.G.. Filmi izleyenlerdenseniz, kuşkusuz siz de gözünüzde canlandırmışsınızdır filmin ana karakteri Arif gibi “bi milyon yıl” öncesine gitseniz nasıl bir hayatınız olacağını ve neler yapacağınızı.

Siz paranın geçmediği, reklamın olmadığı, daha ateşin bile bulunmadığı bir zamana gitseniz neler yapacağınızı düşünedurun, ben size yapmayacağınızı düşündüğünüz şeyleri neden yapma potansiyeliniz olduğunu Arif-maymun etkileşimi üzerinden naçizane anlatmak isterim.  

Filmi izleyenler Arif’in henüz bir milyon yıl öncesine gitmeden önce arkadaşından aldığı bir adet Viagra hapını sakız kutusuna attığını hatırlayacaktır. Komutan Logar’ın kendisini bir milyon yıl öncesine gönderme planlarına hazırlıksız yakalanan Arif, kutuyu da hapı da kendisiyle Taş Devri’ne götürür.

Burada arkadaşı Taşo’nun sevgilisini cezp etme girişimlerine katkıda bulunmak isteyen Arif, kutudan bir sakızı Taşo’ya verip diğerini de kendi ağzına atar fakat kendi ağzına attığı sakız değildir. Macera da buradan sonra başlar.

Arif’in Viagra etkisi altında kalan hormonlarına hakim olabilmek ve “yanlış bir şey” yapmamak için kendini kabiledeki kadınlardan uzak tutar ve ertesi gün bir maymun ile beraber uyanır. Arif’in yaşadığı bu keşmekeş, davranışsal bilimcilerin günümüzün en büyük zorluklarından dediği iki şeyi özetliyor: irade gücü ve otokontrol.

Roy Baumeister İrade Gücü (Willpower) isimli kitabında kanımızdaki glukozdan, içinde bulunduğumuz saat dilimine kadar birçok farklı faktörün verdiğimiz kararlarda etkili olduğunu söylüyor. Baumeister’a göre bir günde 35 bin karar veriyoruz ve verdiğimiz her karar, bir sonraki kararın kalitesini düşürüyor.

Dan Ariely ise “Karar İllüzyonu”ndan bahsettiği bir TED konuşmasında “Kararlarımızın kontrolünün elimizde olduğunu düşünüyoruz fakat aslında birçok farklı faktörden etkileniyoruz” diyor. Bu faktörlerin içinde bulunduğumuz ortam, vücudumuzdaki gıda oranı, duygusal vaziyetimiz, karşımızdaki kişiye karşı elektrik hissedip etmememiz ve kan şekeri oranımız gibi farklı etkenler bulunuyor.   

Bu farklı faktörler özellikle tüketim kararlarımız başta olmak üzere finansal kararlarımızın büyük çoğunluğunda önemli rol oynuyor. Ariely, University of California, Berkeley’de yalnızca erkekler üzerine yaptıkları bir deneyde, katılımcılara iki farklı vaziyette cinsellik ve etik konular içeren sorular sorduklarını belirtiyor; birincisi herhangi bir şekilde dürtülmemiş, “soğuk” vaziyette ve ikincisi de öğrencilere cinsel olarak dürtücü fotoğraflar gösterildikten sonra.

“Öğrencilerimiz, dürtüldükleri her sefer ‘soğuk’ oldukları vaziyete göre sorulara çok değişik cevaplar verdiler. Öğrencilerin 19 soruya verdikleri cevaplar dürtüldükleri zaman cinsel olarak tuhaf aktivitelerde bulunma ihtimallerinin %72 arttığını gösteriyor,” diyor Ariely.

Özetle her ne kadar kontrolün elimizde olduğunu düşünsek ve bunu düşünmek hoşumuza gitse de verdiğimiz kararlar farkında olmadığımız birçok faktörden etkileniyor. Dolayısıyla “bir milyon yıl öncesine gitsem bile maymunla işim olmaz” demeyin, “soğuk” vaziyetinizle Arif’in dürtülmüş vaziyetini muhakeme etmeyin.

A.R.O.G. köyünün inşası ve mutlu emekçiler

Filmin en dikkat çeken noktalarından bir diğeri A.R.O.G. köyünün inşası sırasında çalışanların ne kadar mutlu göründüğü. Kaya öncülüğündeki baskıcı kabilenin aksine herkese istediği gibi katkıda bulunması için özgürlük tanınan A.R.O.G.’da inovasyon, keşif ve ürün çeşitliliği de artıyor.

Davranışsal ekonomistler ve nörobilimciler artık çalışanları yalnızca paranın motive etmediğini, paranın yanında yapılan işe yüklenen anlamlar, işin topluma ne derecede katkı sağladığı, zor fakat başarılabilir işlerin ekip çalışmasını daha olumlu etkilediğini bilimsel çalışmalarla ortaya koyuyor.

Nöroekonomist Paul Zak, Harvard Business Review dergisi için kaleme aldığı “Güvenin Nörobilimi” isimli yazısında bu konuya şöyle değiniyor:

“Bir ekibin üyeleri ortak bir hedefe ulaşmak için beraber çalıştıklarında, beyin aktiviteleri davranışlarını daha verimli bir şekilde koordine ediyor. Fakat bu yalnızca ortadaki hedefin somut ve ulaşılabilir bir sonucu olduğunda görülüyor. Anlaşılmaz veya imkansız hedefler, insanların henüz bir işe başlamadan vazgeçmesine neden oluyor.”     

Yine Dan Ariely ve ekibi tarafından yapılan çalışmalara göre bir kişiyi yaptığı işe motive eden başlıca faktörler yapılan işin taşıdığı anlam, mânâ ve insanlara yardımcı olup olmayacağı düşüncesi. Ariely, insanların yaptıkları işe inandıkları ve işte “daha büyük bir anlam” buldukları zaman çok daha verimli ve istekli çalışacaklarını söylüyor.

A.R.O.G. köyünün inşası sırasında altyapıyı hazırlayan mühendisler ve içinden geldiği gibi çocukları eğiten Mimi kadar özgür bir biçimde sanatçı ruhunu kullan Taşo’nun da köyün estetiğine katkısı oluyor.

Peki sonuç?

Sonuç olarak köyün açılışı bir fıskiye ile yapılıyor ve o zamanlar kaynaklara erişim kısıtlı olduğu için olsa gerek ilk soru “Suyu böyle ziyan etmeyelim?” oluyor. Arif’in cevabı ise “medeniyet”i özetliyor: “Olur mu öyle şey? Medeniyetin sembolü bu, her köyde var bundan.”  

A.R.O.G.’un bu köy açılış sahnesi davranışsal ekonomi açısından izlediğimde aslında çok dokunaklı geldi bana. Zira Arif fıskiyenin açılışı öncesinde meydanda toplananlara “Evet, arkadaşlar, alkışlıyoruz… Bak, böyle…” diyerek alkışlamayı öğretiyor.

Ve bir milyon yıl sonra, aşırı tüketimden dolayı doğal kaynakları hızla erittiğimiz, altın, mücevher merakımızdan dolayı doğanın katline izin verdiğimiz, küresel iklim değişikliğini umursamadığımız bugün başımıza ne geliyorsa bu ikisinden geliyor: alkış ve şaşa.