Advertisement

Geride bıraktığımız 7-8 yıl,  dünyanın geleceği açısından umutsuz gibi gözükse de evrene “küçük bir nefes borusu” bıraktı. Şimdilik, tıknefes olmayı göze alarak bir süre daha bu hava deliğinden nefes alarak yaşayacağız; taa ki, o daracık soluk yolu tamamen tıkanıncaya kadar…

Elbet, yeni bir Fransız İhtilali’nden sözetmiyoruz. Öylesi bir toplu dönüşüm/evrimin önünde bugün, düne göre daha fazla engel var. Ama şans da var.

Bu şans, ileri demokrasi toplumlarındaki kıvılcımlarla ilgili.

1968 Woodstock fırtınası,  başta ABD olmak üzere Batı toplumlarındaki barışçıl dalganın hazzını tüm dünyaya tattırdı. Basit bir konser organizasyonundan 1 milyon kişinin toplandığı bir başkaldırının tarihidir aynı zamanda Woodstock. Joe Cocker, Johnny Winter, Jimi Hendrix, Santana ve diğerleri sahneye çıktı ve kitleler coştu. Basit bir müzik festivalinden Kuzey Afrika’ya, Anadolu Yarımadası’na, Viet-Nam’a, Kamboçya’ya, Madrid’e, Varşova’ya oradan Komünist Partisi ve Alexandr Dubcek öncülüğünde Sovyetler’den zincirlerini kırmaya uzanan Prag Baharı’na giden bir süreç doğdu.

Doğru bir tarih okuması gibi gelmeyebilir ama şu yaklaşım çok yanlış olmasa gerek: Woodstock fırtınası, Sovyetler’in dağılma sürecinin ilk işaret fişeği idi; dahası ABD ve Batı emperyalizminin Viet-Nam üzerinden ağır yenilgilerle tanışmasıydı.

Woodstock bence bugün de yolumuzu aydınlatabilir ama  o amansız kapitalizmin gözükapalı neferleri olmasa…

ABD ve İngiltere’de son 2 seçim döneminde direkten dönen iki siyasal aktör var:

Bernie Sanders, Amerikan Demokrat Senatör ki, kendini Demokratik Sosyalist olarak adlandırıyor.

Diğeri Jeremy Corbyn, İngiliz İşçi Partisi Lideri, o da kendini Sanders gibi tanımlıyor.

Her ikisi de, 1968 dalgasının liderlerinden… Eşitlikçi, Adil Paylaşım yanlısı, özgürlüklerin sınırlanmasına karşı; kilisenin, monarşilerin, kapitalist güç odaklarının baskılayıcı politikalarının muhalifi…

Sanders, son seçimlerde Demokrat Parti içinde Hillary Clinton’un en büyük rakibi olarak aradan sıyrılmak üzereydi ki, Amerikan seçim yasalarının siyasi kampanyalara maddi desteği sınırlayan eşitlikçi yaklaşımlarını “arkadan dolanarak geçen” ve kısa adı PAC olan Political Action Comitte’lere yenildi. Hillary lehine internet siteleri, bloglar, sosyal medya hesapları oluşturan PAC’ler, Sanders’ı yoksayınca PAC destekli Hillary Clinton Demokrat Parti sandığından çıktı. Ancak, o dönemde estirdiği rüzgar o kadar büyük oldu ki, Hillary faktörü ile yüzyüze kalan bir kısım Demokrat seçmen ehven-i şer olarak Trump’a destek verdi.

Benzeri bir durum, İngiltere’de Sanders’ın akranı Jeremy Corbyn’in başına geldi. İngiltere’nin tüm yediveren gülleri(siz bu tanımı lale diye okuyun) Muhafazakar Parti’nin borusunu öttürünce, Corbyn geldi gitti…

Toparlıyorum iki lideri bir cümlede: İkisi de Viet-Nam Savaşı’na karşıydı. İkisi de Prag Baharı’nca Dubçek’in yanındaydı. İkisi de Güney Afrika’daki Apartheid rejimine karşıydı. İkisi de Pinochet’nin yargılanması sürecinde aktif rol oynadı. İkisi de Filistin Halkı ile dayanışma içinde…

Bu dünya ve gelecek için hala bir umut var…