Advertisement
Enflasyon konusunda geldiğimiz nokta, meseleye doğru yerden yaklaşmadığımızı gösteriyor. Peki, "doğru yer" neresi? "Doğru yer" enflasyon ile ilgili kaynakta kendini gösteriyor. Türkiye'nin "yapışkan hale gelmeye müsait enflasyonu", "maliyet kaynaklı"dır. Bu tespite herkes katılıyor sanırım. Katılmayanları yan tarafa alıyoruz ve katılanlarla çözüm üzerine odaklanıyoruz:
Geçen ay gıda enflasyonu aylık bazda yüzde 6'nın üzerinde artış gösterdi.
Ne demek bu?
Şu demek: yaş sebze-meyve ve işlenmiş gıda fiyatları çok hızlı artıyor.
Neden?
Çiftçi, üretici, yetiştirici, besici, sanayici zam mı yapıyor? Hayır
O halde fiyatlar niçin tırmanıyor?
Adım adım ve tane tane anlatmaya çalışalım:
Perakende zinciri, zammın körükleyicisidir.
Perakende zinciri deyince; birkaç mağazadan oluşan küçük(lokal semt ölçeğindeki) marketler, orta büyüklükteki(birkaç kente yayılmış perakende zincirleri ve hatta (bir-iki istisna dışındaki) tüm büyük gıda marketleri aklınıza gelsin.
Marketler nasıl çalışıyor?
Şöyle:
Mandıra, besi çiftliği, sucuk, salam, sosis, kavurma et işleme tesisleri, kümesler, süt sağım ve işleme tesisleri, peynirhaneler, salamura ve konserve tesisleri ve aklınıza gelen tüm gıda üretim şirketleri şu anda perakende zincirlerinin "halkalı kölesi" durumunda. Keza, sebze, meyve, bakliyat, hububat üretimi yapan üreticiler de aynı konumda.
Marketlerle üreticiler arasındaki  kontrat şöyle işliyor:
İşlenmiş gıdayı marketler 120 gün=17 haftaya uzayan vadelerle üreticilerden alıyorlar.
Sebze-meyvede ise bu kontrat süresi 60 gün=9 hafta civarında.
120 gün vadeyle aldığınız ürünü; "hava parası", "raf kirası", "promosyon", "eşantiyon", "mal iadesi", "bozuk ürün iadesi" gibi yıldırıcı ve üreticiyi bezdirici sözümona "kriterler"le marketinize aldınız. Peşin para ve kredi kartı ile sattınız. Nakit akışınızı sağladınız. 
Aynı durumu 60 gün için sebze-meyve üreticisine de uyguluyorsunuz. Yine "nakit akışı" ve "hızlı para döngüsü" yaratıyorsunuz.
Yarattığınız bu nakitle, "yan işler" kuruyorsunuz. Artık aklınıza ne iş gelirse... Bunu hayalgücünüze bırakıyoruz. 
Daha büyük bir sorun var, onu da atlamayalım: Bir üreticiden mal almaya başladığınızda, onun malının yüzde 50'sini 60'ını kendinize bağlıyorsunuz. Dolayısıyla, üreticinin başka ve daha uygun koşullarda "ödeme" yapabilecek kapılar aramasının da önüne geçiyorsunuz.
Buna "çifte boyunduruk" diyorlar pazarda. 
Yani, üreticinin; gübre, sulama, tohum, fide, yem, işçilik maliyetleri gibi gider kalemleri için kendi kendini finanse etmesini bekliyorsunuz. Üretici, tüm bu giderleri için "kredi", "tefeci faizi" gibi cenderelerin içine girerken, sizin kılınız kıpırdamıyor. Türkçe'de buna uygun bir deyim var: "yangında çöpünüz yanmıyor
Yangın, tarlada, bahçede, mandırada, çiftlikte, fabrikada binbir türlü finansman meselesiyle uğraşan üreticiyi yakıyor.
Bitiriyoruz:
Ürünün parasını minimum 9, maksimum sonsuz hafta sonra ödemek üzere alıyorsunuz, üreticinin hiçbir riskini paylaşmıyorsunuz, tatlı karlar ediyorsunuz, nakit içinde yüzüyor ve üreticinin "emeği" ile kazanılan nakitle kendinize yeni iş alanları kuruyorsunuz.
Peki, maliyet enflasyonu nasıl ortaya çıkıyor?
Enflasyonun %20'lerde, faizlerin tavan olduğu bir dönemde üretici üretim yapmak için nasıl kaynak buluyor? Maliyetlerini artırarak, karlarını düşürerek... İşte bunun adı, "maliyet enflasyonu"dur.
Kaynağı da, irili-ufaklı marketlerdir.
Marketlerin üreticiye kurduğu bu "kumpas" önlenmediği takdirde, gıda enflasyonunun önlenmesi mümkün olamaz.