Advertisement

2012'nin bu ilk yazısında herkesin yeni yılını bir kez daha kutlayıp, sağlık ve mutluluğun eksik olmadığı, kazançların bol olduğu bir sene dilerim.

2011'in zor geçtiği, yatırımcıların son dönemlerin en fazla kayıplarını yaşadığı, bilinen bir gerçek. Ancak yıl bitti ama dertler bitmedi. Geçen yıl gündemde kalan ve piyasaları aşağıya çeken bütün olumsuz veriler 2012 ajandasında da olduğu gibi duruyor.

Şöyle kısaca bir hatırlayacak olursak;

- AB dağılıyor mu?

- Yunanistan iflasını açıklayacak mı?

- İtalya ve İspanya'nın borç çevirememe sorunu var mı?

- Çin ekonomisinin soğuması kontrol altında mı?

- Körfezde artan tansiyon krize dönüşebilir mi?

- Gelişmekte olan ülkelerde oluşan balonların patlama ihtimali var mı?

Yukarıda bazılarını sıraladığım soruların çoğunun cevabını 2011'de tam olarak öğrenemedik. Dolayısı ile bu problemlerin hepsi 2012'de de gündemimizde olacak.

Bu durumda 2012'nin en az 2011 kadar yada bir çok ekonomiste göre daha zor bir yıl olacağı savını ihmal etmemiz çok akıllıca olmaz.

Buraya kadar çoğumuzun bildiği bu senaryoyu daha korkutucu hale getiren, aslında; "Peki önlem olarak 2012'de ne yapılabilir?" sorusuna verilebilecek olan cevapların son derece kısıtlı olmasından kaynaklanıyor.

- Parasal Genişleme (Quantative Easing): 2009 'dan bu yana Fed VE İngiltere Merkez Bankası'nın (BOE) yaptığı, son 1 senedir de Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) yaptığı para basma olarak özetlenebilecek olan bu politika, tabii sınırlarına gelmiş, hatta bazı yerlerde geçmiş durumda. Sonucunda "hiper enflasyon" doğurma riski olan bu politika ile son 3 senede 'zaman satın alındı'; ancak artık piyasaların merkez bankalarının para basmasına olan duyarlılığı azalmış durumda. Ciddi risk.

- Borç transferi ve bilanço temizleme operasyonu: Yine önderliğini ABD'nin yaptığı, tıkanan bilançoların işlerlik kazanması için özel sektörün boçlarının kamuya aktarılması olarak çalışan politikada da sona gelinmiştir. ABD'de kamu borcu %100'lere ulaşmış Avrupa'da ise birçok ülkenin Borç/GSMH oranında % 100 sınırını aşmış durumda. Yani kamunun kendini taşıyacak hali yok ki; özel sektörü fonlasın.

- 'Gelişmekte olan ülkeler dünyayı sırtlayacak' hikayesi: 2008'den sonra üzerine atlanan 'gelişmekte olan ülkelerdeki (EM) hızlı büyüme hikayesi 2011 yılı sonu itibari ile artık mazide kalmaya adaydır. Gerçi ortalama olarak hala gelişen piyasalar dünyanın geri kalanına göre daha hızlı büyümektedir ama ciddi soğuma emareleri ortaya çıkmıştır. Örneğin Çin 2012'de %7,  Türkiye %3, Brezilya ise % 1 büyüyecektir ki; bu oranların dünyanın geri kalanını alıp götürmesi mümkün değildir.

Peki başlıkta da sorduğum gibi zor oyunu kim ya da ne bozacak?

Bence bunun cevabı A.B.D.'dir. Yani kapitalizmin kalesi Amerikan ekonomisi. Toparlanması için illa Avrupa'ya ya da gelişen ülkelere ihtiyacı olmayan, büyük oranda kendi tüketicisinin performansına göre şekil alan ABD ekonomisi, 2012'nin bence tek kozudur. Stabilize olan konut fiyatları, yükselmeye başlayan güven endeksleri ve rekor şirket karlılıkları ile ABD piyasaları 2012'de lokomotif olabilir.

Böyle bir durum da, sırası ile Avrupa krizini biraz daha rahat atlatırken, Çin en büyük ticari partnerinin rahatlaması ile derin bir nefes alır. Türkiye'nin bulunduğu gelişen ülkeler grubu ise bu durumdan bence en az etkilenecek olan gruptur. Çünkü böyle bir durumda  paranın yönü tekrar ABD'ye dönebilir.