Advertisement

2008 yılında yaşanan Lehman Krizi sonrasında FED çok hızlı hareket ederek fonlama oranını % 2 seviyesinden % 0,25'e düşürdü. Hem de 2 ay içinde. FED'in bu eyleminde amacı belliydi. Düşük faiz ortamı yaratılarak hem yatırımların artırılması hedeflenmişti hem de tüketicilerin tekrar para harcamasını sağlayacak bir düzen yaratılmaya çalışılıyordu.

Geçen 4 yıl boyunca FED ne yapmış, piyasa ne cevap vermiş diye baktığımızda grafikte de görüldüğü gibi çok net bir tablo çıkıyor ortaya.

FED faizleri rekor düşük seviyede tutarak sadece kısa vadeli tahvillerin değil uzun vadeli tahvil faizlerininde aşağıya gelmesini sağladı. ABD'de şu an enflasyon % 1,7 seviyesinde. Çekirdek enflasyon çok daha düşük ama Amerikalı vatandaşı ilgilendiren enflasyon çekirdek değil manşet. Yani tahvil piyasasına yatırım yapan bir Amerikalı'nın son 4 yıldır (2009 resesyonu sırasında tanık olunan negataif enflasyon göz ardı edilirse) gördüğü en düşük yıllık enflasyon rağmen parasını reel anlamda koruması mümkün değil. 10 yıl vadeye kadar Amerikan Tahvil piyasasına yatırım yapanın parası pul oluyor. 

Tahvil piyasasında aradığını bulamayan Amerikalı'nın parasını değerini korumak anlamında banka mevduatlarından yana da pek şansı yok. 2008 yılında ortalama %4 civarında olan 1 yıllık mevduat faizleri şu an %1'e kadar gerilemiş durumda. Enflasyon % 1,7 mevduat faizi % 1. 

Düşük faiz ortamında  Amerikalı ne yapıyor?

Bu sorunun cevabı biraz karışık. Parasını enflasyon karşı koruyaman Amerikalıların bir kısmı çareyi riskli varlıklara yatırım yapmaya başlıyarak arıyor. Özellikle ABD'de 35-40 yaş grubunda bulunan yatırımcıların hisse senedi piyasasına ciddi para kaydırdıkları gözleniyor. Yapılan araştırmalara göre 1980 yılında 80 Cent ile 1 ekmek alabilen ortalama Amerikalı şimdi aynı para ile sadece 3 dilim alabiliyor. Bir başka örnek de petrol fiyatlarından. 1980 'li yıllarda 1.35 $'a 1 Galon (3.8 LİTRE) petrol alabilen Amerikalı şimdi aynı paraya ancak 1 litre benzin alabiliyor. Bu sebeple ile reel anlamda varlıklarının eridiğini gören ve sabit getirili yatırımlarda aradığını bulamayan orta yaş segmentindeki Amerikalılar, varlıklarının önemli bir bölümünü Amerikan hisse senetlerine yatırmaya başladılar.Yıl başından beri ABD hisse senedi endekslerinin %10-20 değer kazanmasının sebeplerinden biri de bu. Hisse senedine alternatif olarak bazı Amerikalılar da gayrimenkule yönelmiş durumdalar. Her ne kadar 2008 öncesi fiyatlar ve ilgi söz konusu olmasa da son 1 yıldır ABD'de konut fiyatlarının stabilize olduğunu görüyoruz. 

Hisse ve gayrimenkul almanın neresi yanlış?

Herhangi bir varlık balonu oluşmadığı sürece bir yanlışlık olduğunu söyleyemeyiz. Ancak son 4 yıldır bilinçli yürütülen 'düşük faiz ortamının' bu 2 konu dışında pek bir faydasının olmadığı görüyoruz. Ne istihdamda ne de yatırımda bir gelişme var.İş dünyası faiz düşük kalacak diye yeni yatırımlara yönelmiyor. Dolayısı ile istihdam artmıyor. Bunun en önemli sebebi de sıradan vatandaşın para harcamaması. Daha önce mevduat yada tahvil faizi ile düzenli gelir sağlayan emekli kesim artık bu getirileri bulamayınca düzenli para harcamayı durdurdu. Diğer yandan işi olan ve göreceli yüksek maaş alan kesim de iş güvenliğinin tehdit altında olduğunu düşündüğü için harcamalarda frene basmış durumda. Neticede düşük faiz ortamına rağmen tüketici para harcamıyor, iş dünyası da yatırım yapmıyor. 

FED'in 2015 yılına kadar bu düşük faiz politikasını yürüteceği hesaplanırsa ortada ciddi bir risk var. O riskin adı da Likidite tuzağı.

FED faizleri düşük tutarak yatırım ve harcama iklimi iyileşsin istiyor ama manevra alanı iyiden iyiye daraldı. Bundan sonra yapacağı hamlelerin etkisi son derece az olabilir. 

Belki de faizleri suni olarak düşük tutmak yerine kontrollü olarak yükseltmek daha mantıklı bir fikir olabilir.