Advertisement

Merkez Bankası'nın faiz kararı ya da Cumhurbaşkanlığı seçiminin nasıl fiyatlanacağı piyasaların gündeminde duruyor. Bununla birlikte bence bu hafta Avrupa gündemi belirleyecek. "Avrupa Merkez Bankası'nın yeni bir bazukayla sisteme gelip işte hikaye bu." denilebilinecek bir çıkış bekleniyor. İşte biz de bunu konuşalım istiyorum: ECB ne yapar, ne yapamaz...

ECB'nin öne çıkmasında bir diğer faktör ise Fed tarafından bir şey beklenmemesi. Başkan Yellen ortaya piyasları ayaklandırabilecek sözler serpiştirdi ama sonrasında güvercin bir tutuma döndü. Bence bu ay da yeni bir 10 milyar dolarlık indirim ile devam edecekler. Zaten Mart ayında gelen tüm indikatörler de güçlenen bir ABD ekonomisine işaret ediyor. Dolayısı ile burada bir sürpriz yok, Fed yoluna devam ediyor.

Dönelim Avrupa'ya. ECB tahvil alacak mı? Alırsa ne tahvili alacak?

Yunanlar, 2 yıl aradan sonra 5 yıllık 4 milyar dolarlık tahvili yüzde 5 faizin altında satabiliyorsa, İspanya'nın 5 yıllık tahvil faizi Amerikan tahvilinin altına inebilmişse bu işte bir anormallik var demektir, zaten herkes de bunun farkında. "Böyle bir ortamda yeni bir likitdite bombardımanı olmayacak da ne zaman olacak?" sorusu yüksek sesle dillendiriliyor. Ben bu hikayeyi almıyorum.

Bu sorunu ya "AMB büyük bir likidite bombası ile piyasaları euroya boğacak." diye açıklayabilirsiniz ya da "fırtına öncesi sessizlik" dersiniz. Sanırım ben ikinci seçeneğe daha yakınım.

Şu an bütün fiyatlamalar, bütün konuşlanmalar şu senaryo üzerine:

Avrupa Merkez Bankası, Draghi ile birlikte piyasının üstüne inecek..

Bütün bankalarda toparlanmış olan bu yüzde 4 -5 - 6 faizden gelen tahvilleri onlardan alacak..

Hatta ülke tahvili ile yetinmeyecek, sorunlu krediler janjanlı bir paketleme ile Avrupa Merkez Bankası'nın alacağı bir hale getirilecek..

Oradan da Avrupa Merkez Bankası'nın bilançosuna indirilecek..

Bankalarda harika bir nakit kaynağa ulaşacak ki, bu nakit krediler kanalıyla da tüketiciye inecek..

Tüketici harcama yapacak, vs, vs..

Koyunlar çitten atlayacak da yünleri çite takılacak da..

Bu hikayeye 2 adet itiraz:

1- İspanyol bankalarının bu sene içinde kendilerine yapılan kredi başvurularının %29'nu İtalyan bankalarının ise yüzde 48'ini redettiğini biliyor muydunuz? Bu beni çok şaşırttı. İspanya'ya gelen her 3 krediden 1'i,  İtalya'ya gelen ise neredeyse her 2 krediden 1'i reddediliyor. Niye reddediliyor? Ya bankanın kredi vermeye niyeti yok ya da başvuran kişinin niyeti o kadar kötü ki banka kredi analizi yaptığında süreci geçemiyor.

Basel 3 zaten bankaları o kadar zorladı ki... Banka kredi verdiğinde bu krediye karşı ayrılacak orandan tutun da  sermaye yeterliliiğinin belli bir seviyeye düşmemesine kadar birçok zorlu aşama ile karşı karşıyalar. 

Dolayısı ile Başkan Mario Draghi bunu görüyor ve diyor ki: Yukarıdan likidite benim dışımda başka bir şekilde yağmayacağına göre ben gideyim bu tahvilleri alayım, bu bankaların eli bir güçlensin. Arkasından kendilerine gelen kredi başvurularını artık eskisi kadar reddetmesinler. Onlar reddetmeyince de tüketici kredi almaya alışır, bu hikaye de böylece işler.

Diğerleri ne yaptı diye bakacak olursak  Fed'in bilançosunu hiç korkmadan 4 trilyon doların üzerine çıkardığını ve bu kadar itiraza rağmen bilançosunu yükselterek içerideki tüm sorunlu varlıkları önce kendisinin aldığını sonra bununla da yetinmeyip faizleri düşük tutmak için ciddi oranda bilançosuu şişirdiğini görüyoruz. Japonya ve İngiltere merkez bankaları ona keza. 

Avrupa Merkez Bankası ise 1.tur parasal genişlemeye gitti, 3.2 trilyon dolara çıktı, ardından stabil kaldı. Çünkü
parayı alan yine merkeze geri getiriyor.

Burada cevaplanması gereken soru şu: Avrupa Merkez Bankası 2.tur bir parasal genişleme yapsa bankalar dışında bunun, kime, ne faydası var?

Gelişmekte olan ülkelere dolaylı yoldan faydası olur. Fakat Avrupa bankalarının ABD bankaları kadar güçlü olmadığını, hala kendi can derdinde olduklarını düşündüğüm için 2. tur parasal genişlemeye gidilse de bu paranın çok az bir kısmının tüketiciye ulaşacağını düşünüyorum.

Avrupanın 2 şeye ihtiyacı var:

1 - Güvenin artması

ABD bu işi S&P'yi şişirerek, Dow Jones'u tekrar yükselterek başardı. Çünkü burada hane halkının hisse senedi piyasasına erişimi yüksek. Hane halkını ilgilendiren bir Borsa bir de konut fiyatları var. Buradaki 3 kuruş yükselişleri bile gördüğünde hane halkında maaş belki aynı maaş ama "Oley! 2008 öncesi kadar zenginim ki!" algısı uyanıyor.

Avrupa ise bunu yapamadı. Avrupa'da hanehalkının hisse senedi piayasasına bir bağımlılığı yok. İspanya gibi bazı yerleri dışarıda bıraktığımızda konut piyasası gibi bir balon da yok ki hane halkı kendini zengin hissetsin. Sadece Avrupa'nın Almanyasında Hollandasında alım gücü yüksek. Onların da talep yaratarak baskı yapacak bir noktası yok.

2 - Yeni bir mekanizma

İlk şık zor görünüyorsa yeni bir formül bulmak gerekiyor. ECB, bankaları by-pass edip, özel bir mekanizma kurup şirketlerin kendi çıkardıkalrı tahvilleri alarak süreci yönetebilir.

Özetle..

Mario Draghi'den piyasa şu an yüzde 99.9 oranında 2. bir bazuka bekliyor. 500 milyar euro mu olur, 1 trilyon euro mu olur, bir şey bekliyor. Bir şekilde şirket tahvili alacağı da artık aşikar gibi görünüyor. Fakat ben de diyorum ki bunun 1.ye göre ekstra bir etkisinin olması çok zor. Bunun bir faydası olmaz. Yani AMB para bastığı ile kalırken  likidite bankalarda tıkanır kalır.

Bununla birlikte bu süreç bize, Macaristan'a ve diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine bir miktar avantaj sağlar. O da bir süre...