Advertisement

Bu soruyu şu ara Ankara'da sorarsanız alacağız cevap büyük oranda belli: "Olmaz!" Belki bazı siyasetçiler hala Merkez Bankası'nın bağımsız olduğunu vurguluyor olsa da, Ankara siyaset arenasında yapılan açıklamalara bakıldığında genel kanaatin bu olmadığı anlaşılıyor.

15 yıldır öyle ya da böyle Türk finans piyasasının içinde bulunuyorum. Bunun büyük bir kısmında masanın diğer tarafında yani alım satım yapan, fon yöneticisi pozisyonunda bulundum. Son 5 yılında ise finans yorumcusu olarak masanın diğer tarafına geçerek piyasaları takip etmeye davem ettim. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu süre zarfında "Merkez Bankası'nın bağımsızlığı" konusu hiç bu kadar tartışılmamıştı.

Dünyadaki örnekler

Japonlar 15 yıllık deflasyondan kurtulmaya çalışıyor

Şu sıralarda TCMB üzerinde yapılan "bağımsızlık" tartışmaları üzerinde en fazla konuşulan konu "diğer merkez bankalarının hükümetlerle yaptığı ortak hareketler" söylemi. Özellikle Japonya'da "Başbakan Abe - Merkez Bankası Başkanı Kuroda" ortak işbirliği ile yapılan ve ismine "Abenomics" denilen düşük faiz ve genişleyici para politikaları en hareretli tartışılan örnek. Bilindiği üzere Japon Başbakan Abe 2012'de seçimleri kazanınca, ilk iş olarak Asya Kalınma Bankası Başkanı Kroda'yı Merkez Bankası Başkanı olarak göreve atadı. Bu atamanın ardından yapılan ilk açıklamalarda, hedefin "Japon Yen'inin değersizleştirilmesi ve enflasyon artması için para basılması" olduğu söylendi. Nitekim son 2 yıldır Japonya'da 0 faiz ortamında, Japonya Merkez Bankası tahvil alarak piyasaya likidte veriyor ve bir yandan da yenin dolar karşısında değeri düşürülüyor. Yani Abenomics, Başbakan Abe ve Merkez Bankası Başkanı Kroda işbirliği ile ilerliyor. Ancak altını çiziyorum, hedef; iç talebi artırarak enflasyon yaratmak ve bu arada değersiz yen ile ihracatçıya oyun alanı açmak.

FED Cumhurriyetcilerin tepkisini çekiyor

Fed'e yani ABD Merkez Bankası'nın yaptıklarına da bakalım. Fed örneğinden gidecek olursak, 2008 krizinde devreye giren Fed, özel sektörün borçlarının kamuya transferini gerçekleştirdi ve aynı anda faizleri 0'a çekerek, ekonominin toparlanması için makul bir ortam yarattı. 6 senedir "0" faiz ile yola devam eden Fed, aynı zamanda bilançosunu 4 katına çıkartacak kadar da piyasadan tahvil aldı ve piyasaya likidite sağladı. Japonların yaptığını çok önceden başlamak suretiyle aynen yaptı. Ancak Fed örneğinde siyasi bir baskı olduğunu söylemek zor. En azından bunu ispatlayabilmek zor. Hem Bernanke hem de Yellen kendi kanunlarının verdikleri imkanları kullanıyorlar. Tabii ki son 6 senedir "0" faiz uygulaması iktidardaki Demokratları memnun etmiştir. Cumhuriyetcileri ise "iktidara ekonomi yönünde avantaj" sağlıyor argümanı ile huzursuz etmiştir. Ancak unutulmasın ki, Fed'in genişleyici politikalarının mimarı Ben Bernanke Cumhuriyetçiler tarafından o göreve getirilmişti. Fed'in hedefinin de, Japonlarınki ile benzer olduğunu, yani enflasyonu %2'ye taşımak ve bu arada istihdam yaratmak olduğunu belirtebilirim.

ECB trene en son katıldı

Avrupa Merkez Bankası ECB'yi de bu listeye ekleyebiliriz. Şu an negaitf enflasyon yani deflasyonun hakim olduğu Avrupa'da ECB de faizleri "0" 'a çekti. Yine Fed ve BOJ gibi Avrupa Merkez Bankası da tahvil alımları yapmaya hazırlanıyor ve bilançosunu büyüterek piyasaya likidite sağlatacak. Amaç benzer. Avrupa'yı deflasyondan çıkarmak ve %0.7'lere kadar düşmüş büyümeyi canlandırabilmek. Bu operasyon öncesinde de ECB ile Avrupalı siyasetçiler arasında zaman zaman atışmalar oldu. Özellikle Alman siyasetçiler ile ECB arasında zaman zaman ciddi gerilimler yaşandı. Ancak ECB'nin genişleyici kararlar almadan önce bunun kararının Avrupa Mahkemlerinde onaylandığını unutmamak lazım.

Görülüyor ki, son dönemlerde hükümetler ile merkez bankaları hiç olmadıkları kadar yakınlar. Ancak örneklerde de bahsettiğim gibi faiz indiren, hükütmetler ile ortak hareket ediyor görüntüsü veren merkez bankalarının en büyük amacı "talep yaratmak ve enflasyonu yükseltmek". Yani 0'a yaklaşmış hatta negatife geçmiş enflasyon oranlarının yeniden yükselmesini sağlamak.

Türkiye örneği

TCMB'ye siyasetçilerin artan "herkez faiz indiriyor, sen ne bekliyorsun?" çağrılarını yukarıda saydığımız örneklerle karşılaştırarak baktığımızda "bir yanlışlık" var noktasına geliyorum.

Faiz indiren ya da para basıp likidite veren büyük merkez bankalarının zaten derdi "enflasyon yaratmak." Diğer yandan Hindistan gibi bizim ligimizde olanların ise "enflasyon konusunda başarılı bir performansı" var.

Bizde ise durum hala karışık. Enflasyon yüksek ve büyümemiz hedeflenen noktadan çok uzak değil.

O zaman siyasetçilerin faiz konusunda bu hassasiyeti neden?

Özellikle her faiz indirimi açıklaması ile inşaat sektörünün aynı anda anılır hale gelmesi, hem kararın objektifliğini hem de etkisini azaltıyor. İnsanların aklında belli bir sektör için bu kararın alındığı izlenimini doğuruyor. Aynı zamanda kamuoyunda Merkez Bankası'nın faizler konusunda "günah keçisi" haline getirilmesi de ileride özellikle yabancı yatırımcıda Türkiye için negatif algı olışmasına yol açabilir.

Bağlıyorum..

Konu merkez bankalarının bağımsızlığı konusu değil. Önemli olan neyi neden istediğimizi anlatabiliyor muyuz? Yatırımcıları alınan kararların ekonomik altyapısı olduğu noktasında ikna edebiliyor muyuz? Ve son tahlilde ortaya çıkan resim hiç parlak değil!