Advertisement

Geçtiğimiz dönemde önce Wall Street Journal, arkasından Financial Times’ta benzer yazılar çıktı. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) son 4 aydır uygulamakta olduğu politikaların Türk Bankacılık sektörünü önümüzdeki dönemde zor durumda bırakabileceği, olayın sadece karlılık sorunu olmadığı ve bankaların fonlama konusunda Merkez Bankası’na bir anlamda mecbur bırakıldığı şeklinde yorumlar yurtdışı basınında oldukça yoğun bir şekilde yapılmaya başlandı.

'Nereden çıktı bu yorumlar?' diye soranlar için son 3 ayda olup biteni kısaca hatırlatalım; TCMB geçen yıl sonundan itibaren zorunlu karşılık oranlarında 800 baz puanlık artış yaptı. % 7’ler seviyesinde olan zorunlu karşılıklar Nisan 2011 itibari ile % 15 seviyesine çekildi. Ayrıca daha önce bu karşılıklara faiz ödenirken TCMB şimdi bunlara faiz ödemeyi de kesti. Bu dönemde TCMB ayrıca politika faizini 75 baz puan düşürerek % 6,25 seviyesine çekti. Enflasyonun % 4 ile son 40 yılın en düşüğüne geldiği bir ortamda TCMB faizleri genel olarak dünyanın aksine aşağıya çekerken, artan cari açık ve onun bir numaralı sorumlusu gösterilen bankaların kredi portföyündeki artış  hızını düşürebilmek için zorunlu karşılık oranlarını % 15 e kadar yükseltti.

Aslında bütününe bakıldığında genel olarak yerli yerinde gözüken bu programa itirazlar son dönemde artmaya başladı. Yurtdışı basında da bahsedildiği gibi bütün parasal sıkılaştırmanın bankacılık sektörü üzerinden yapılmaya çalışıldığı ve nette alınan önlemlerin işe yaramayacağı, aksine bankaların Merkez Bankası’na bağımlı hale geleceği şeklinde eleştiriler arttı. Bir noktada şu tespiti yapmak yerinde olur diye düşünüyorum; Merkez Bankaları’nın görevi bankaları karını gözetmek değildir. Üstelik bütün ülke ekonomisi için ciddi bir felaket oluşturabilecek olan cari açık problemi için önlem alınması gerekiyorsa sektör bazlı kaygılar bir yere kadar dikkate alınabilir.

Ancak bu tespitlerin ardından resmin diğer tarafını da görmemiz lazım. Zorunlu karşılıklarla piyasadan çekilen para kadar fonlama miktarı Açık Para Piyasası (API) ya da limitler dahilinde bankalara veriliyorsa o zaman bu politika sorgulanır. Bu önlemlerin sonunda kredi portföyünde bir azalış olmaması da şaşırtıcı olmaz. Ayrıca bankalar dışında parasal sıkılaştırma politikalarına diğer kurumların katılmaması da bu politikanın daha fazla eleştirilmesine yol açıyor.