Advertisement

Küresel iklim krizi, bütün ekonomik oyuncuları etkileyen son derece majör bir risk. Hem iklim krizi hem de iklim krizi ile mücadele için uygulanacak politikaların kaçınılmaz olarak fiyat istikrarı ve finansal istikrar üzerinde etkileri olacağını söyleyebilirim.

Şiddetli kuraklık, seller gibi iklim krizi ile bağlantılı doğa olaylarının özellikle tarım ve enerji fiyatları üzerinden fiyat istikrarını zedeleme riski son derece kayda değer. Bu tarz afetler sonrasında oluşan zararların tamiri de finansal istikrar cephesinde özellikle sigortacılık ve ilintili sektörler üzerinde baskı yaratabilir.

Elimizdeki çalışmalar doğal afet sıklığının dünya genelinde arttığını gösteriyor. Diğer bir deyişle, merkez bankalarının para politikası tepkisi için takip etmesi gereken olası arz şoklarının hem sayısı hem frekansı yükseliyor.

Para politikası talep cephesinden gelen riskleri yönetme konusunda daha doğrudan araçlara sahip. Ancak iklim krizinin getirdiği arz yönlü şokların yönetimi daha detaylı ve bütüncül bir yaklaşımı gerektiriyor.

Bu da, Yeşil Merkez Bankacılık ve Yeşil Para Politikası Araçları kavramlarının yakın zamanda artan şekilde gündeme girmesini sağladı.

Burada vurgulanması gereken pek çok önemli nokta içerisinde üç tanesinin özellikle ön plana çıkartılması gerektiğini düşünüyorum.

Birincisi, iklim krizi kadar iklim krizi ile mücadele politikalarının da para politikası üzerinde etkisi olacaktır. Bu nedenle önümüzdeki dönemde Türkiye’nin iklim krizi ile mücadele kapsamında geliştireceği politikaların etkileri konusunda merkez bankasının ve farklı sektörlerden oyuncuların fikir alışverişi yapabileceği platformların oluşturulmasının önceliklendirilmesi önemli.

İkincisi, sürdürülebilir üretim davranışlarından uzaklaşılması kaynak sorunu yaratarak arz cephesindeki fiyat baskılarının giderek artmasına neden olacaktır. İklim krizinin etkileri ile birleştiğinde, fiyat istikrarı hedefi gözeten merkez bankalarının omuzlarındaki yük de artacaktır. Bu orantısız yükün önüne geçebilmek için sürdürülebilirlik perspektifinin üretim ve hizmetler geneline yayılması önemli bir katkı verecektir.

Son olarak, Avrupa Birliği’nin de yakın zamanda artan şekilde vurguladığı üzere, iklim krizi ile mücadele öncelikli olarak hükümetlerin görevidir. Merkez bankalarının bağımsızlığı zedelenmeden, görev tanımlarının onlara verdiği hedefe ulaşmak için kullandıkları politika araç seti içerisinde iklim krizi ile mücadelede en uygun aracı tercih edebilecekleri bir çerçevenin oluşturulması, yakın dönemde bütün merkez bankaları için önemli bir çalışma alanı olacak.

TCMB’nin de bu perspektifle, öncellikle araştırma faaliyetleri içerisinde iklim krizinin etkilerini ele almasını faydalı bir başlangıç olarak görüyorum. Bunun sonucunda iklim krizinin etkilerinin sayısallaştırılarak para politikası iletişimi içerisinde paylaşılması, bir toplumsal mutabakat rejimi olan enflasyon hedeflemesi için son derece kritik adımlardan biri olarak öne çıkıyor. Bu alanda uluslararası çalışmaların yapıldığı NGFS üyeliği, BIS çalışma gruplarına aktif katılım gibi adımların gelmesi de uluslararası gelişmelerin takibi ve iyi örneklerin uyarlanmasını sağlayabilir.

Dünyanın ve ülkemizin ajandası iklim krizi ile mücadelede, merkez bankalarının rolünün giderek artacağına işaret ediyor. Bu açıdan, TCMB’nin de Finansal İstikrar raporunda konuya giriş yapmasını son derece olumlu buluyorum. Çalışmalarının devamının geleceğini tahmin ediyorum.