Advertisement

SADECE EKONOMİK DEĞİL

 

Avrupa’daki krizin tarihine yeni ve önemli bir tuğla daha eklenmiş oldu. 2007 yılında ABD’de mortgage ürünleri ile başlayan finansal stres Avrupa’da banka krizi ve yüksek bütçe açıkları&kamu borçları şeklinde tezahür etmişti. Banka kesiminin sorunlarına faizler indirilerek ve ekstra adımlar atılarak cevap verilmişti. Ülke borçlarına ise aftan taksitlendirmeye, vade uzatmaktan faiz düşürmeye kadar geniş bir yelpazede yaratıcı çözümler bulunmuştu. Bunun karşılığında da başını Almanya’nın çektiği grup, sorunlu ülkelerden borçlarını azaltacak ve bütçe açığını kapatacak önlemler almalarını istemişlerdi. İşte 3 yıldır devam eden bu borç krizi sonrasında politikacıların aldıkları kararları teyit ettirmeleri gerekiyordu. Burada da devreye her demokraside olduğu gibi seçmenler giriyordu. Yunanistan’da iki kez olmak üzere, Hollanda, İspanya, Fransa gibi birçok ülkede farklı farklı seçimler yapıldı, sonuncusu Güney Kıbrıs tarafından hafta sonu tamamlandı ve Euro yanlısı Başkan Anastasiades seçildi. Vatandaşların uzun vadeli iyilik için kısa vadeli zorluklara evet demeleri olarak da tanımlanabilecek politikalara ve onu uygulama sözü veren partilere onay vermeleri dünya siyasa tarihine geçecek olaylardı. Ne var ki, bir yandan da sürekli aşırı uçların yükselmesinden bahsediyorduk. Yunanistan’da ırkçı, Hollanda’da ve diğer ülkelerde Korsan Partisi ve Seks Partisi şeklinde kendini gösteriyordu. İtalya’daki komedyen Bepe Grillo’nun yüksek başarısını da belki bu kategoriye dahil etmek mümkün. Devam eden merkezden kaçma ve aşırı uçların yükselmesi fenomenlerinin bir gün Avrupa’nın başına bela olabileceği konuşulurken işte o gün geldi çattı.

 

İTALYA 90

 

Benim için 90 Dünya Kupası demek Salvatore Schillaci demekti. Hem kupanın en değerli oyuncuus seçilen hem de gol kralı olan oyuncu ile beraber Akdeniz insanının coşkusunu yeni yeni anladığım zamanlardı. O günden bugünlere gelirken değişen fazla da birşey yok gibi. Son zamanlarda Monte Paschi skandalı ile çalkalanan ülkede Berlusconi’nin medya gücünü de kullanarak oy oranını 2 ay gibi kısa bir sürede %13’ten kabaca %30’a çıkardığı görülüyor. Ülkedeki sisteme ve bu anlamda çıkan sonuçlara kısaca değinmek gerekirse, bizdeki meclis yapısının orada iki kanattan oluştuğunu düşünerek başlamak gerekiyor. Alt kanat ve üst kanat ya da Temsilciler Meclisi ya da Senato da denebilir. Demokrat Parti Lideri Bersani’nin Sol Koalisyonu’nun küçücük bir farkla %29.6 oy alarak %29.2 oy alan Berlusconi liderliğindeki Sağ Koalisyon’a karşı galip gelmesiyle alt kanatta çoğunluğa ulaşacağı tahmin ediliyor. Sistemin kendine verdiği bonus sandalyelerle birlikte (çoğunluğu kazandığı için) 630 sandalyeli mecliste 340 üye yaratma hakkı artık koalisyonuna ait. Euro’yu ve AB’yi destekleyen, Monti’nin kemer sıkma tedbirlerine sahip çıkan partinin karşısında %50’den fazla Euro karşıtı ve kemer sıkma karşıtı partilerin olması seçimin ilk önemli sonucu. Krizin devam ettiği ülkeler ve zaman içinde ilk kez bir seçmen topluluğu böylece birliği ve politikaları sorgulamış oluyor. Alt kanatta çoğunluğu sağlamayı başaran Bersani ne var ki bölgesel temsile dayalı üst kanatta aynı başarıyı tekrar edemiyor. %31 oy alarak burada da çoğunluğu ufak farkla yakalayan Bersani Koalisyonu alt kanattaki bonus sisteminin olmaması sebebiyle yeterli çoğunluğa ulaşamıyor. Bunun bilincinde olan liderin seçimden hemen sonra Grillo’ya beraberlik çağrısı yapması da bundan kaynaklanıyor (sonuç ise hüsran oldu, Grillo bu tür saltolara ihtiyacı olmadığını söylüyor). Grillo’nun 90’larda bir adam yaralama sebebiyle lideri olarak giremediği Senato’da partisi 5 Yıldız Hareketi tek parti olarak en çok oyu almayı başardı. Eski bir komedyenin bu kadar oy toplaması da seçimin sonuçlarının değerlendirilmesi gereken öğelerinden. Liderliği döneminde 10 yıllık tahvil faizlerinin %7’yi geçtiği ve politik olarak sıkça ‘ölü‘ olarak değerlendirilen Berlusconi’nin de aldığı oy göz önüne alındığında karşımıza başka bir fenomen çıkıyor, 76 yaşındaki bir siyaset fenomeni…

 

BUNDAN SONRA

 

Anket sonuçları açıklandıkça euro, tahviller ve Borsalar üzerinde oynaklığın arttığına şahit olduk. Kemer sıkma tedbirleri uygulayan ve ilk alınan evdeki vergilerden kamu harcamalarına kadar birçok alanda gelirleri artıran şimdiki Başbakan Monti’nin %10’luk oyu da halkın bu politikalara ne kadar destek olmadığını gözler önüne seriyor. İki kanat arasındaki uyumsuzluk ve hiçbir politik fraksiyonun yeterli çoğunluğa sahip olmaması kısa vadede belirsizliğe işaret ederken olası sonuçlardan birinin yeniden seçim olabileceği olduğu görülüyor. 15 Mart’tan önce toplanması beklenmeyen milletvekillerinin bu konuda bir çözüme varmaları da güç. Aynı hikayenin Yunanistan’da yaşanmasının ardından Avrupa’nın diğer ülkelerinin de devreye girip Yunan halkına baskıda bulunduğunu  ve kurtarma yanlısı Yeni Demokrasi’nin seçimleri kazandığını izlemiştik. İki ülkenin aynı olmadığını düşünmek ve İtalyan ekonomisinin daha iyi durumda olduğunu düşünmek daha sağlıklı. ‘İspanya, Uganda değildir’e benzer bir cümle kurmak istemek ama yine de farkları doğru ortaya koymak gerekiyor. Bu bakımdan Yunanistan vakası İtalya’ya ne kadar ışık tutabilir emin değilim.

 

Aşağıda seçim konuşuldukça Euro/Dolar ’da oynaklığın nasıl arttığına dair bir de grafik var. Kısaca tarif etmek gerekirse, seçim konuşuldukça satım opsiyonları istikrar kazanıyor ve pariteye o yöne gidiyor demek doğru olabilir. Sonuç olarak, ne kadar seçim o kadar oynaklık…

 

gsen@bloomberght.com