Bloomberght
Bloomberg HT Görüş Gökhan Şen Bankalar düşerken - I

Bankalar düşerken - I

Giriş: 15 Şubat 2016, Pazartesi 18:41
Güncelleme: 15 Şubat 2016, Pazartesi 21:53

DÜNYA YAVAŞLIYOR

Dünya ticaretinin azaldığı malumunuz. Kapitalizmin neden zorlandığı konusunda muhtelif görüşler olsa da bizim ilgilendiğimiz sonuç. Dünya yavaşlıyor, Çin büyüme modelini değiştirmeye çabalıyor, risk iştahı azalıyor, emtia fiyatları çakılıyor ve enflasyon eriyor.

Gittikçe büyüyen bu makro yangına müdahale etme işi de merkez bankalarına düşüyor. Mali sınırlar çoktan aşıldığı için devreye para politikaları giriyor. Avrupa'da örneğin, Euro Bölgesi'nde ortalama kamu borcu %90 seviyesinde. Bu oynamak için alanın daraldığını gösteriyor. Ancak yükler çok olunca taşıması da zor oluyor. Ya da en azından eski, bildik omuzlar bunu yüklenmeye yetmiyor. Faizler iniyor, sıfıra doğru gidiyor. Varlık alımları ile bilançolar büyüyor, geleceğe yönelik beklentiler yaratılıyor ve rehberlik sunuluyor. Yetmiyor faizler negatife çekiliyor. İşte bankaların hikayesi de burada başlıyor.

Klasik iktisat teorisinde paranın maliyeti faizdir. Kimse paranız olduğu için sizi dövmez ya da bunun için ceza ödemesiniz. Ancak o günler geride kaldı. Kimi ülkelerde paranın artık bir getirisi yok. Bu, belki bir süreliğine belki uzunca bir süre bildiğimiz kapitalizmin sonu demek. Bildik kapitalizmin finansal aracıları arasında en büyükleri olan bankalar da işte bu manzaraya ayak uydurmaya çalışıyorlar. Çalışıyorlar ya, ne kadar başarabiliyorlar işte mesele bu.

OYUNUN KURALLARI DEĞİL DOĞRUDAN KENDİ DEĞİŞİYOR

Negatif faizlerin dayattığı yeni dönem banka hazinelerinde finansal enstrümanlarla ya da Pazartesi sabahı toplantıları ile çözülebilecek bir mesele değil. Gönüllü sermaye kıyımı bir banka yönetim kurulunun kolayca alabileceği bir karar olmadığı gibi iş birimlerine havale edilip başa çıkılabilecek bir sorun da değil. Mesele parasaldan çok felsefi. üstelik tüm sistemi tehdit ediyor. Ancak bankaların bu çıkarıma varmaları kolay olmuyor.

Vade ve faiz uyumlandırması olarak adlandırabileceğimiz bankacılık için bu yeni bir kavrayış meselesi. İşte bu kavrayıştan önce bankalar doğal olarak başkaca yollar denediler. Bunlar düşen faiz ortamında daha fazla risk almaya ve kuralları zorlamaya dayanan önlemler olarak sıralanabilirler. Ne var ki gerek regülasyonların mengene rolü oynamaları gerekse de yatırım bankacılığı bölümleri marifetiyle yürüyen bu operasyonların zarar getirmeleri artık bankaları zorlamaya başladı. Karlılıklar düştü, cezalar arttı.

Negatif faiz paketinin içinde gelen bir diğer önemli madde getiri eğrisi fiyatlaması. Kabaca, faizin vadeler bölünmüş hali. Paranın maliyeti 1 ayda, 1 yılda, 5 yılda ya da 10 yılda ne oluru gösteren eğri. Bildik bir faiz evreninde, bunun kısa vadeli düşük faizden uzun vadede daha yüksek faize doğru gitmesi gerekir. Böylece bankalar da vadeler arasındaki farklılıklardan yararlanarak kullandırdıkları kredilerden kar etmeye çalışırlar. Plasmanları fonlarlar, vade ve faizi uyumlandırarak kar elde etmeye çalışırlar. Geldiğimiz noktada ise getiri eğrisi oldukça garip bir formda. Kısa vadeli fenomenler olarak bildiğimiz yatay getiri eğrisi artık neredeyse her gelişmiş ülkenin kaderi.

Kısa vadeli faizler eksiye doğru gidiyor. Örneğin Almanya ya da Japonya'da kimi zaman 5-10 yıllık vadeli tahvilleri eksi faizle satın almak mümkün. Ya da İsviçre'de, İsveç'te... Ayrıca, küresel büyüme beklentilerinin tırpanlanmış olması ve enflasyon beklentilerinin hayli zayıf seyretmesi gibi faktörler sebebiyle kısa ve uzun vadeli faizler arasındaki farklar da oldukça düşük. Kısa vadeli faiz taşımak yerine uzun vadeli risk almak karşılığında talep ettiğimiz prime vade primi diyoruz.

Yatırımcılar ölü enflasyon beklentileri, risk arttığında bonolara hücum etme, beklenen büyümenin bir türlü gelmemesi, daha da fazla faiz indirimi gibi beklentilerle korkmadan getiri eğrisinin uzun tarafında pozisyon alıyorlar. Diğer bir ifade ile vade primini yok ediyorlar. Yani tahvile hücum ediyorlar, alımlar hızlandıkça faizler aşağı geliyor ve vadeler arasında neredeyse fark kalmayıncaya kadar sürüyor.

ERİYEN BİR İŞ MODELİ: BANKACILIK

Satılan hizmetin fiyatı - toplanan kaynağın maliyeti olarak özetleyebileceğimiz net faiz marjı aslında kabaca toplanan fonların maliyeti ve satılan fonların maliyeti arasındaki farkı bize gösteriyor. Örneğin, Avrupa'da bu oran %1'lerin altına doğru kaymaya başladı. Şimdi, ilk yazının sınırları içinde kalarak şu ana kadarki önemli noktaların üzerinden geçelim.

Bankalar, yavaşlayan dünya ticareti ve buna olağan dışı önlemler ile karşı koyan merkez bankaları uygulamaları sebebiyle sıkıntı yaşıyorlar. Deflasyonist baskılar artıyor ve piyasa uzun vadede dahi bir toparlanma olmayabileceğini varsayıyor. Bir yandan da sürekli yeni faiz indirimleri fiyatlanıyor. Yani bugünkü paranın yarınki değeri de neredeyse bugüne eşit. Üstelik zaten paranın bir değeri yok (faizler gittikçe düşüyor: Parayı satmanın getirisi gitgide düşüyor). Negatif faiz uygulamaları ile gönüllü sermaye kıyımı da cabası. Yani parası olanın artık derdi var!

İşte böyle başlıyor dünya bankacılığının erimesi.