Advertisement

Orta Vadeli Plan (OVP) açıklandı. Böylece önümüzdeki 3 yıl için (2018-2020) ekonomimizin direksiyonundakiler arabayı nasıl süreceklerini vatandaşlar ve diğer paydaşlarla paylaşmış oldular.

OVP, AMACI VE DETAYLAR

Kalkınma Bakanlığı sitesinden aldığım sunumda OVP şöyle tanıtılıyor*:

''Orta Vadeli Program (OVP), kamu politika ve uygulamalarını Kalkınma Planında yer alan politika ve öncelikler temelinde ortaya koyarak bütçe sürecini başlatan ve kaynak tahsislerini yönlendiren bir programlama aracıdır''

OVP'nin temel amacı şöyle tanıtılıyor:

''OVP’nin temel amacı makroekonomik istikrarın korunması, beşeri sermaye ve işgücü kalitesinin artırılması, yüksek katma değerli üretimin yaygınlaştırılması, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi ve kamuda kurumsal kalitenin artırılması yoluyla büyümenin hızlandırılması, istihdamın artırılması ve gelir dağılımının iyileştirilmesidir.''

Bu amaçları güden program önümüzdeki yıllarda gayri safi milli hasıla büyümesini %5,5'te görürken, enflasyonda %7-6-5'lik bir merdiven şeklinde bir iniş bekliyor. Diğer yandan, güçlü büyümeye rağmen işsizlik oranı program sonunda en fazla 1 puan inip %10'a yakın seyredecek ancak cari açığımız %4'ün altına gerileyecek. Görsel şekilde aşağıda bu hedefleri görebilirsiniz**.

 

PLANIN KOMPOZİSYONU

Hükümetin aklında nasıl bir büyüme kompozisyonu var? Özellikle, önümüzdeki 2 yıl boyunca tüketimin 3 puan, yatırımların 1,7 puan katkı yapması bekleniyor. Gelecek yıl turizm sektörü açısından umutlu bir not düşülmüş ve sonraki yıl için ise ihracatın altı çizilmiş. Kamunun payı ise büyümede yavaş yavaş daha az hissedilecek. Program sonlandığında kamunun hem harcamalarının hem de gelirlerinin payı nispi olarak azalacak programa göre. Diğer yandan, geçtiğimiz yıllarda milli hasılanın %1'i olan bütçe açığı artık 3 yıl boyunca ortalama %2 civarında olacak.

Artan bütçe açığını finanse etmek adına vergilerde bir 'artış portföyü' oluşturulmuş. Maliye Bakanlığı anlaşılan birçok hesabı didik didik etmiş ve oldukça yaratıcı çözümlerin de dahil olduğu bu portföyle fazladan 30 milyar TL'ye yakın gelir yaratacak gibi gözüküyor. Milli gelirin %0,8'ine tekabül edecek bu çözümün 8 milyar TL'lik kısmı savunma bütçesine transfer edilecek.

Programa göre, ekonomik canlılık sürerken ticari dengemiz bozulacak ancak cari açığımızda herhangi biz bozulma olmayacak. Bu nasıl olabilir? Turizmdeki canlanma ile. Aynı zamanda doğrudan yabancı yatırımların da büyümede itici faktör olması ve açığı fonlayan başat kalemlerden biri olması bekleniyor. Son olarak, tüm bu tahminlere dayanak olan ihracatın 2017 sonundaki seviyesi olan 156 milyar dolardan 2020 yılı sonunda 195 milyar dolara çıkmasının beklendiğini de aktarmak gerekiyor.

Döviz kurunda ise, yine programa göre hesapların Dolar kuru için 2018 yılı sonunda 3,73 ve 2019 yılı sonu için 3,92'den yapıldığını hesaplıyorum. 2020 için ise öngörülen seviye 4,02.

GERÇEK HAYATA YAKINSAR MI?

Her şeyden önce, Türkiye ekonomisinin optimum değil maksimum seviyede büyümesi isteniyor gördüğüm kadarıyla. Bütçenin açık yapısından, büyüme temposundan ve kapsamlı tedbirlerin doğasından anladığım bu. Bunun önemli bir sebebi 2019'da beklenen ve siyasi partiler tarafından hayati olarak görülen seçimler olabilir. İşsizliğin artmaması, 7 yıldır refah seviyesinin ve kişi başına milli gelirin aynı yerde sayması da bu tercihe itmiş olabilir ekonomi yönetimini.

Programda dikkat çeken hedeflerden ikisi kur ve enflasyonla ilgili. Buna göre, kur gelecek yıl sonu şu anki seviyesi olan 3,60'a göre %4, ardından %5 ve sonra %3 değer yitirecek. 7-6-5'lik TÜFE merdivenini hatırlarsak aslında reel olarak değer kazanacak da demek mümkün. Hem de 3 yıl boyunca. Diğer yandan, turizm gelirleri ve ihracat bu vadede kuvvetli şekilde artıyor olacak. Bunu akılda tutalım.

Bütçenin tadı kaçmasın ve çok kuvvetli kamu maliyemize halel gelmesin diye sert vergi tedbirleri gelmesi olumlu olmakla birlikte bütçenin 3 yıl daha gevşek şekilde sürdürüleceğini unutmamak gerekiyor. Diğer yandan, özel sektörün yatırımlarını %5'ler seviyesine hızlandıracağı da tahminler arasında. Tüm bunların fonlama ihtiyacını artıracağını ve kaynak maliyetleri üzerinde baskı yaratacağını öngörmek güç değil. Bu sebeplerle kur tahminlerini tutturmamız ancak küresel likidite koşullarında fazladan bir gevşeme olması halinde mümkün olacaktır, mevut olumlu küresel yapı dahi bunu sağlamak için yeterli olmayabilir. Bence burayı bir daha düşünmek gerekiyor.

Kurda reel değerlenme yaşanırken tüketimin fazlaca artmayacağı ve cari açığın ekstra bozulmayacağı varsayımı geçmiş tecrübelere pek uygun olmasa da mümkün değil diyemem. Ne var ki yatırım ortamındaki sorunlar, hukuka ilişkin mevcut yapı düşünüldüğünde çeyreklerdir bir trend olarak daralan özel yatırımın nasıl canlanacağı ve büyüme kompozisyonunda kendine sağlam bir yer edineceği konusu beni düşündürüyor. Almanya ve birkaç AB ülkesi ile yaşanan sorunları da aşağı yönlü bir risk faktörü olarak eklemek isterim. Çin kaynaklı Kuşak ve Yol Girişimi'den gelecek yatırımlar, Rusya kaynaklı enerji yatırımları gibi sürpriz gelişmeler biliniyor ya da bekleniyor olabilir.

Tüm bu hesapları yapınca ve bu yılın güçlü baz etkisini de hesaba katınca beş buçukluk büyüme periyotu belki 1 puan ve civarında iyimser kalmış olabilir, göreceğiz. Diğer yandan enflasyon, özellikle de 2020 enflasyonunu daha çok temenni gibi görmek gerekiyor kanaatindeyim.

Son olarak, sermaye piyasalarını derinleştirmeye yönelik adımlar, hukuk alanına ilişkin programda bahsi geçen adımlar, vergi reformu, eğitime ilişkin yine programın söz verdiği reformları heyecanla bekliyorum. Bir vatandaş olarak gerçekleşmesini temenni ediyorum. Bunlar eğer gerçekleşebilecek olursa o zaman aramızda 1 puanın, 5 kuruşun lafı olmaz. Memleketin refahı artar. Asıl tartışılması gereken bu olmalıydı belki de.

* http://www.kalkinma.gov.tr/Pages/content.aspx?l=904e77ea-ee8e-4414-9f76-88aa7a7e855f&i=913

** aynı rapor, sf. 17