Advertisement

Tarım sektörünün içinde bulunduğu sıkıntılı süreç resmi verilere de yansımaya başladı.

Ama kırsaldaki olumsuz tablonun resmi verilerden çok daha büyük olduğu konusunda ise sektör paydaşları hemfikir.

Biz de geçen hafta Tarım-Analiz programında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Gülçubuk ile tarımın mevcut durumunu konuştuk ve ileriye dönük olarak rakamları analiz etmeye çalıştık.

Prof. Dr. Gülçubuk’un önemli tespitleri var.

Biz de “söz uçar yazı kalır” diyerek, Tarım Analiz programında konuştuklarımızı özetle sizlere bu yazıda aktarmak istedik.

Çiftçiler arasında gelecek yıllara yönelik büyük bir belirsizliğin hakim olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Gülçubuk, kaygıların temel nedeni olarak sıkça vurguladığımız girdi maliyetlerindeki artışı gösteriyor.

Çiftçinin maliyeti ile geliri arasındaki makasın iyice açıldığını ifade eden Prof. Dr. Gülçubuk, “Özellikle döviz kuruna bağlı olarak girdi miktarlarındaki artışlar çiftçiyi üretim konusunda ciddi endişelere ve gelecek konusunda belirsizliklere yöneltiyor. Bu durum üretimi doğrudan etkiliyor. Türkiye'de girdi fiyatları ne kadar artıyorsa üretimde o kadar daralmaya yol açıyor” diyor.

Her ne kadar Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, son 1 yılda yüzde 100’ü aşan gübre fiyatlarındaki yükselişe karşı gübre cinslerine göre değişmekle birlikte yüzde 15'lere varan bir indirim sağlanacağını açıklasa da bunun üretimi cezbetmek açısından yeterli olmadığı kanısındayız.

Yine Pakdemirli’nin arpa ve buğdayda 5 kuruş olan prim desteğini yüzde 100 arttırarak önümüzdeki yıl 10 kuruş olarak açıklaması olumlu bir gelişme olarak yorumlansa da çiftçinin üretim motivasyonu açısından tek başına yeterli bir adım değil.

Özetle mevcut maliyet ortamında üretim motivasyonunu sağlamak adına daha fazla adımlar atılması gerekiyor.

Dönelim tekrar Prof. Dr. Gülçubuk ile sohbetimize…

Çiftçilerin sürekli ürün fiyatları ile girdi fiyatlarını kıyasladığına dikkat çeken Prof. Dr. Gülçubuk, girdi fiyatlarındaki artışın yanı sıra enflasyondaki yükselişin çiftçiyi tüketici boyutunda da olumsuz etkilediğinin altını çiziyor.

Prof. Dr. Gülçubuk, “Bir yandan çiftçinin kendi üretiminde maliyet yükseliyor. Bir yandan da kendi yaşam maliyeti yükseliyor. Tüm bunlar göz önüne alındığı zaman çiftçi gelecek açısından ciddi karar verme süreçlerinde sorun yaşıyor” yorumunda bulunuyor.

Kırsaldan gelen sinyaller gelecek döneme dair tarımsal üretimin de sekteye uğrayabileceği yönünde.

Prof. Dr. Gülçubuk da bu konuda hem fikir olduğunu şu sözlerle dile getiriyor: “Çiftçinin, gelecek yılın tek ekim ayı olan eylül, ekim ve kasım ayları ile Mart, Nisan, Mayısta yine yazlık ekimlerde ve özellikle gübreleme, sulama, ilaçlama döneminde finansmana ihtiyacı oluyor. Eğer o dönemde finansman açığını kapatamazsa bir de girdi maliyetleri yükselmeye devam ederse bu çiftçinin davranışlarını ekim anlamında ciddi olarak değiştirebilir, belirsizleştirebilir” notunu düşüyor.

ARAZİLER BOŞ KALABİLİR

“Bugün bir konuyu tartışmaya açmak istiyorum” diyen Prof. Dr. Gülçubuk, “Türkiye'de genel fiyatlardaki artış çiftçinin eline geçen gelirlerdeki reel azalma Türkiye'de kiracılık ve ortakçılık ilişkilerini de ciddi olarak gelecek açısından belirsiz, hatta tehdit eder hale getiriyor. Kırsalda gözlemlediğim kadarıyla şöyle bir durum var; örneğin çiftçi geçen yıl arazisini dekarını 150 liraya kiraya vermiş bu yıl aynı araziyi 100 liraya kiraya veremiyor. Gerekçe de araziyi kiralayan ya da kiralamak isteyenin geleceğe ilişkin net olarak önünü görememesi. Bu durum gelecek yılın üretim miktarını, boş kalan arazi artışlarını ortaya çıkarıyor” diyor.

Bu konuda ciddi önlemler alınması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Gülçubuk, çiftçinin fiyatlara baktığını, eline geçenle maliyetler arasındaki farkı karşılaştırdığını belirterek, son zamanlarda başta gübre, ilaç ve yem gibi girdi maliyetlerinde yaşanan sert yükselişin üretimden kaçışı tetikleyebileceği, çiftçinin tarımda tutunabilirliğini olumsuz etkileyeceği uyarısında bulunuyor.

Tarımda fiyat dengesinin oluşmasına dair akıllarda soru işaretlerinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Gülçubuk, üretimdeki daralmanın sektörün büyümesinin önünde de engeller yarattığını ifade ediyor.

“İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ ÜRÜN EKİMİNDE AZALMALAR OLACAK”

Bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 1,5 küçülen tarım sektöründeki daralmanın devam edeceği konusunda kaygılar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gülçubuk, “Tarım sektöründe bu yılın sonunda küçülme oranı yüzde 2,5’e kadar gidebilir diye endişem var. Çünkü biz şu anda ilk iki çeyrek ile üçüncü çeyreğe dair kısmi verileri almaya başladık ama yıl bütününü alırsak tahminimce büyümede biraz daha yavaşlama görülecek. Çünkü ikinci ve üçüncü ürünlerde girdi fiyatlarından dolayı ciddi daralmalar var” tespitinde bulunuyor.

Özellikle Akdeniz ve Ege Bölgesinde ikinci ve üçüncü ürün ekimine dair ciddi kaygıları olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gülçubuk, “Bu da küçülmeyi beraberinde getirecektir. Hep vurguladığımız gibi tarımda maliyet arttıkça üretim azalıyor, çiftçi üretimden vazgeçiyor ve fiyatlardaki yükseklikler ortaya çıkıyor. Bu fiyatlardaki yükselmeler sadece çiftçiyi değil, tüketiciyi de etkiliyor. Tüketici de daha fazla maliyetle ihtiyaçlarını yerine getirmek durumunda kalıyor. Çiftçileri tarımdan koparmayacak, başta girdi desteği ve yaşam desteği olmak üzere onları bu alanda tutmanın yollarını aramak zorundayız” diyor.

GIDA ENFLASYONU BEKLENTİLERİN ÇOK ÜZERİNDE GELEBİLİR

Biraz da mevcut tablonun tüketici fiyatlarına olası yansımalarını konuşuyoruz.

TCMB’nin 2018 yılı gıda enflasyonu tahmin rakamını yüzde 7'den yüzde 13'e çıkardığını hatırlatan Prof. Dr. Gülçubuk, “Piyasa, bunun çok üzerinde olabilir. Biz de pazardaki ve marketteki fiyatları gördüğümüzde bunları çok daha fazla hissedebiliyoruz. Benim beklentim gelecek yılsonuna kadar gıda fiyatlarında yıl ortalaması Merkez Bankası tahmininin çok üzerinde olacağı yönünde” yorumunda bulunuyor.

Peki tarımdaki destekleme politikaları neden işe yaramıyor?

Prof. Dr. Gülçubuk, bu sorunun cevabını şu şekilde veriyor: “Tarımsal destek sistemlerinin kaynak aktarımı, kaynak transferi yönünde değil üretim ve yatırımı destekleyecek şekilde olmalı. Bu, girdi desteğinden tutun pazar desteğine kadar birçok noktada çeşitlendirilebilir. Eğer 14,5 milyar TL çiftçiye destek veriyorsak bundan çiftçinin mutlaka daha fazla kazanması lazım. Bunu girdiye harcayıp oradan elde ettiği ürünü değerlendirmesi lazım. Ama çiftçinin destekten anladığı şu; ‘Bize destek yerine ucuz akaryakıt, ucuz gübre, ilaç verilsin. Biz kendi desteğimizi bulur yaratırız.’ Burada karar vericilerin çok iyi planlaması lazım. Desteklerle çıktılar arasındaki ilişkiyi ortaya koyup, hangi destek kalemlerinde yeniden farklılıklara gidilmesi gerek ve çiftçinin beklentilerine göre destek kalemlerinin oluşturulması lazım” yaklaşımında bulunuyor.

MAKAS AÇILIYOR

“Hayvancılıkta maliyetler artarken, üreticinin elde ettiği gelirde o kadar artış yok. Makas giderek açılıyor” uyarısında bulunan Prof. Dr. Gülçubuk, “Piyasada orta ölçekli çiftçi, küçük çiftçiyi devre dışı bıraktıkça veya koşullar onları devre dışı bıraktıkça ne yazık ki üretimde bir azalma, gıda fiyatlarında ise bir yükselme görüyoruz. Desteklerin biraz daha aile çiftçilerine yönelik olacak şekilde girdi ve ürün üzerinden yeniden biçimlenmesi gerekir. Stratejilerin de buna göre oluşması lazım” önerisinde bulunuyor.

ÇİFTÇİNİN MİLLİ GELİRDEN ALDIĞI PAY ORANTISIZ

Tarım için hep stratejik bir sektör diyoruz ama bunun önemini kavradık mı?

Sanmıyoruz…

Çiftçinin milli gelirden aldığı paya baktığımızda tablo daha net anlaşılıyor.

Türkiye'de nüfusun yaklaşık yüzde 20'sinin tarım sektöründe uğraş verdiğini hatırlatan Prof. Dr.Gülçubuk, “Ama buna karşılık milli gelirden elde ettiği pay yüzde 6'ya kadar düştü. Yani tabanda yoksulluğun paylaşıldığı bir sektörü konuşuyoruz. Yaptığımız bazı hesaplamalara göre örneğin; Amerika'daki bir çiftçinin veya tarımla uğraşan nüfusun yıllık geliri 30-32 bin dolar iken bu Avrupa birliği ülkelerinin çoğunda 20 bin dolar bandında gidiyor. Bizde dövizdeki son değişimlerle beraber 3 bin dolar hatta altına doğru inme konusunda ciddi emareler var. Yani bizde çiftçi biraz da yoksulluğu paylaşıyor. Nüfus olarak milli gelirden elde ettiği payda ciddi bir ters orantı var. Burada tarımda verimliliği arttırmamız lazım, tarıma dayalı sanayiyi kırsala götürmemiz lazım. Çiftçinin ürettiği ürünü bizzat kendisinin işleyerek yüksek katma değerden daha fazla pay alması lazım. Aksi takdirde bu gelir düzeyinde bizim çiftçiyi orada tutmamız çok zor olacak” diyor.

Arz-talep dengesi ve fiyat istikrarsızlığı yüzünden işin dönüp dolaşıp ithalata dayandığını hatırlattığımızda ise Prof. Dr. Gülçubuk, “Tarımdaki her türlü ithalat çiftçinin tarımla olan bağını koparıyor” uyarısında bulunuyor.

TARIMIN GELİRLERİ DÜŞÜYOR

Geçtiğimiz hafta içinde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2017 yılına ilişkin “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması” sonuçlarını açıkladı.

Sanayi, inşaat ve hizmet sektöründe gelirler artarken bir tek tarımda gelirler azaldı.

Bu konuyu da Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ulusoy ile değerlendirelim.

Prof. Dr. Ulusoy, söz konusu rakamlara tarım sektörünün genel gidişatı açısından dikkat çekiyor.

Tarımda kullanılabilir gelirin payı 2016'da yüzde 5 iken, 2017'de yüzde 4,2'ye düştüğünü belirten Prof. Dr. Ulusoy, “Tarım kesiminin kendi içindeki dağılımına baktığımızda, alt ve orta gelir grubunun payı atarken, üst yüzde 40'lık kesimin payı azalmış. İktisadi faaliyet kollarına (tarım, sanayi, inşaat ve hizmetler) göre geliri düşen sadece tarım kesimi” diyor.

Prof. Dr. Ulusoy, ortalama ve medyan gelirlerdeki en büyük sapmanın alt yüzde 20'lik gelir grubunda yaşandığına dikkat çekerek, “Bu ise yoksulluk oranının yüksek olmasına bağlanabilir” yorumunda bulunuyor.

Tarımın gelecekteki yol haritasına ışık tutması açısından verileri analiz edip, uyarıları paylaşmak istedik.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com