Advertisement

Hiç şüphesiz, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası üst yönetiminin ve genel anlamda banka tüm profesyonel ekibinin sahiplenmiş olduğu finansal istikrar riskine yönelik öncelik ve bu önceliğe yönelik para politikası seti, finans kesimini zorladı. Gerek karlılığın azalacağı ihtimali, gerekse de piyasa koşullarının zorlaşmasına bağlı olarak, finans kesimindeki mutsuzluğu doğal karşılıyorum. Ancak, bu günlerde bir başka gerekçeyle kullanılmış olan ve kullanan köşe yazarına da tepki gelmesine sebep olmuş ‘su testisi, su yolunda kırılır’ sözünü, bana da tepki geleceği ihtimaline rağmen kullanmak istiyorum.

Finans kesimi, bankaların üst düzey yöneticileri, 2010 itibariyle 44 milyar doları dahi geçeceği öngörülen ve yeni bir Cumhuriyet tarihi rekoru kırması beklenen cari açığa yönelik, bizzat kendi yönetim kurullarında görev yapan kimi unvanlı akademisyenlerin ‘finanse edildikten sonra cari açık riski bir noktadan sonra öncelikli değildir’ değerlendirmelerine çok meyil gösterdiler. Oysa, başta Ege Cansen ve naçizane bendeniz, köşe yazılarımızda 2006’dan itibaren, cari açık sorununa gereken ilginin gösterilmemesini ve ekonomi yönetiminin de, cari açık meselesini yeterince önemsemeyen akademisyenlerin, köşe yazarlarından etkilendikleri hususundaki eleştirilerimizi bir çok defa dile getirmiştik.

Türkiye, küresel krize ve dünya ticaretindeki zayıf toparlanmaya rağmen, 2010 yılı sonu itibariyle neredeyse 44-45 milyar doları geçeceği anlaşılan ve bugün, yarın TCMB tarafından açıklanacak 2010 yılı cari açığıyla yeni bir Cumhuriyet tarihi rekoru kırarken, eğer ekonomi yönetimi, hem TCMB, hem de diğer birimler önlem almasalar idi, 2011 yılında 52-54 milyar dolara doğru giden bir kritik cari açık riskiyle karşı karşıya kalacaktık. Üstelik, finansmanı da giderek kalitesizleşen bir cari açık riski.

Cari açık kadar finansmanı da bir risk

Merkez Bankası raporundan alınan aşağıdaki iki grafik, açık ve net bir şekilde cari açığın finansmanında sıcak para ve portföy yatırımlarının rolünün arttığını gösteriyor.

Bu nedenle, sadece cari açıktaki büyüme değil, küresel kriz etkisini hissettirmeye başladığından bu yana, cari açığın finansmanında 2004-2008 döneminde önemli rol oynamış olan doğrudan yatırım amaçlı sermaye girişinin, 2009’dan itibaren ciddi bir hızla söz konusu rolünü kaybetmiş olmasının, tersine sıcak paranın rolünün artmış olmasının neden olduğu risk de göz ardı edilmemeli.

Dolayısıyla, gerek cari açık 2004’den itibaren büyürken, alınabilecek önlemlerin gecikmesi ve o günlerde doğrudan yatırımların sorunun üzerini örtmesi, Türkiye’yi bugün daha seri ve sert tedbirlerle cari açığı kontrol altına alma noktasına getirmiş oldu. Bankacılık camiası, o günlerde cari açık meselesinin ciddiyetine işaret eden köşe yazı ve söylemlere bir miktar daha ilgi gösterse idi, bugün yeni para politikası setine yönelik değerlendirmeleri konuşmuyor olabilirdik.

2010 büyümesi yüzde 8,4’ü bile bulabilir

Dün açıklanan aralık ayı ve tüm 2010 yılı sanayi üretim artışı verileri sonrası, Türkiye’nin 2010 yılı büyüme performansı yüzde 8,4’ü dahi bulabilir gözüküyor. Bakalım, 31 Mart’ta TÜİK’in açıklayacağı veri ne olacak?