Advertisement

Tüm taraflar faiz konusunda yapılan tartışmalardan rahatsız. Artık bir karar verilse de o karar tartışılmasa diyor herkes. Hatta tartışmalar kapalı kapılar ardında olsa, ortalama vatandaşın gündemine eksik bilgi ile faiz kur ikilisi bu kadar oturmasa diyor belki de. Siyasi tarafın ne istediğini biliyoruz. Peki ya ekonomik gerekçeler ne gerektiriyor? Şöyle hızlı bir tur atalım.

Önce büyüme:
Dünyanın bu kadar büyüyemediği bir ortamda Türkiye’nin de geri çekilen büyüme rakamlarının iyileşmesi kuşkusuz faiz indiriminden geçiyor. İç piyasada TL faizlerindeki gerileme yatırım motivasyonunu arttırabileceği gibi, kurda yaşanacak faiz indiriminden kaynaklı yukarı yönlü hareketlilik, görece bir miktar daha rekabetçi kur ile ihracatımıza yarayabilir, bu da büyüme açısından tetikleyici bir noktayı oluşturuyor. Elbette burada ihracat yapabilmek için azımsanmayacak oranda bir ithalat yapmak zorunda olduğumuz gerçeğini unutmamak gerekiyor.  Kaçırmamamız gereken bir nokta da ithalatın Dolar cinsi ihracatın ise Euro ağırlıklı olduğu.

İstihdam:
İstihdam oranları belirgin şekilde zayıflıyor. İşsizlikte geldiğimiz çift hanelerden kurtulmanın ilacını tanım olarak Merkez Bankamız bulmak zorunda değil ama 2008 krizinin ardından yazılı kurallar değişmemiş olsa da Merkezlerin öncelikleri ve uyguladığı yöntemlerde değişiklikler gözlendi.

Fiyat istikrarı hedefi gözetilirken finansa istikrar topu da göğüslenmek zorunda kaldı. İş döndü dolaştı sağlıklı bir istihdam ortamı için daha düşük faize geldi.

Yazılı hedef enflasyon:
Rakamlar kasım sonu 9,15 olan enflasyonun ocak sonu 7, 24’e gerilediğini gösteriyor bize. Ancak yine aynı rakamlar son bir ayda  48,5 dolar seviyesinden %30 daha yukarıda olan Brent Petrolun varil fiyatının 60 dolarların üzerinde fiyatlanması ve Dolar/TL kurunun 2.35’lerden 2.50’lerin üstünün görüldüğü bir ortamda enflasyonun yeniden yükselme olasılığının göz ardı edilmeyecek bir noktaya geldiğini de gösteriyor. Bu verilerin üstüne bir de kötü giden hava koşullarının gıda fiyatlarını, gıda fiyatlarındaki yükselişin de enflasyonu tetikleyeceği varsayımıyla merkezin oyun alanının bu cephede biraz dar olduğu şeklinde yorumlanabilir.

Buradaki iyi haber cari açık rakamının 50 milyar doların altına geldiği; bu rakamınsa Merkez’e az da olsa bir hareken imkânı sağlayabileceği.

Tüketici güveni tarihi düşük seviyelerde.  Cümleye böyle başlayınca bu kötü haber ama ekonomiyi canlandırma için faizleri düşürme niyetinin ortaya konması açısından itici bir güç.

-Faiz nerede fiyatlanıyor?

Piyasada faizin en çok fiyatlandığı yer olan bankalar arası piyasada işlemler %11’lerden geçiyor. Bu oran merkezin beklentiler dahilinde ya da beklentilerin üstünde bir faiz indirimi için elini zorlaştırıyor.

-Şu halde Merkez ne yapabilir?

Üst bant indirimi, kuru haddinden fazla tetikleyebilir bu durum ise fiyat istikrarının yanı sıra finansal istikrarı da tehdit edebilir. Şu halde kaş yapayım derken göz çıkabilir.

Politika faizini indirmek; hem faizin indirilmiş olması ile iç piyasada beklentiyi karşılayacak ve az önce saydığımız ekonomik gerekçelerin gereğinin yerine getirildiğini gösterecek, hem de faiz indirimi sürecinde olunduğu mesajını verecek.

Politika faizi, alt banda yakın olduğundan alt bant, politika faizinin inmesiyle birlikte bir revizyona ihtiyaç duyar; ama bu oran piyasada işlemin geçtiği bir oran değil.

Artık bu kadar hareketliliğin olduğu,  uzun vadenin ertesi gün, orta vadenin gün sonu, kısa vadeninse öğlene kadar olduğu günlerde munzamlara ne olur  onu bilemem!

Özetle yine bekleyip göreceğiz. Az kaldı, 24 Şubat’ta vizyonun en çok izlenen filmi MB; Oscar adayı ise Erdem Başçı olacak.