Şimşek: Vergilerde düşüş öngörmüyoruz
-
Maliye Bakanı Şimşek, "Amacımız mali disiplini sürdürmektir, bu nedenle vergilerde bir düşüş öngörmüyoruz" dedi
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ileriye yönelik olarak, Türkiye'nin en çok ihtiyacı olan şeyi, ''kayıt dışı ile mücadele, verginin tabana yayılması ve vergi kanunlarının basit, adil ve anlaşılır olması yönündeki çalışmaların tamamlanması'' şeklinde açıklarken, ''Buna yönelik olarak, kayıt dışı ile mücadele eylem planını uygulayacağız ve Vergi Usul Kanunu ile Gelir Vergisi Kanununun yeniden yazacağız'' dedi.
Şimşek, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) yayın organı GÖRÜŞ dergisinin vergi reformunun ele alındığı yeni sayısında, TÜSİAD Ankara Daimi Temsilcisi Eray Akdağ'ın sorularını yanıtladı.
Vergi gelirlerinin, kamu harcamaları finansmanında en sağlıklı kaynak olduğuna değinen Şimşek, bu nedenle vergiye özel önem verdiklerini ifade ederek, ''Hükümetimizin 2023 vizyonu doğrultusunda, birçok reform çalışmasına imza attık. Bu reformlarla yatırım, ARGE, üretim ve istihdamı teşvik ediyoruz. Vergilendirmeyi basit, anlaşılır ve adil kılmayı, vergi kayıp ve kaçaklarını minimize etmeyi ve verginin tabana yayılmasını amaçlıyoruz'' dedi.
Şimşek, hükümetin, mükelleflere ödeme kolaylığı sağlamak ve çeşitli vergisel avantajlar sunmaya yönelik çalışmalar yaptığını kaydederek, 6111 sayılı Kanun ile başta vergi alacakları olmak üzere 30'a yakın kamu kurum ve kuruluşunun alacaklarının yeniden yapılandırmasına ilişkin düzenlemeyi hayata geçirdiklerini, bu düzenleme sayesinde mahkeme ve idarelerin iş yükünü azalttıklarını, aynı zamanda mükelleflerin birikmiş borçlarını, cari yükümlülüklerini aksatmadan ödemelerini sağladıklarını, işletme kayıtlarının da gerçek durumu yansıtacak şekilde düzeltilmesi olanağını getirdiklerini ifade etti.
Şimşek, ''İleriye yönelik olarak, ülkemizin en çok ihtiyacı olan, kayıt dışı ile mücadele, verginin tabana yayılması ve vergi kanunlarımızın basit, adil ve anlaşılır olması yönündeki çalışmaların tamamlanmasıdır. Buna yönelik olarak, kayıt dışı ile mücadele eylem planını uygulayacağız ve Vergi Usul Kanunu ile Gelir Vergisi Kanununu yeniden yazacağız'' dedi.
-''Herhangi bir gelir, belirli bir gidere tahsis edilemez''-
Mehmet Şimşek, ''Van depreminden sonra, '1999 depreminden kaynaklanan bir ihtiyacı karşılamak üzere' ve geçici olarak konulan bir verginin zaman içerisinde genişletilerek 'başka amaçlarla' harcanan ve 'kalıcı bir vergi'ye dönüştüğü tartışması ortaya çıktı. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?'' sorusuna, şu yanıtı verdi:
''Vergi gelirlerinin bir harcamaya tahsis edilmesi vergi genelliği ilkesini ihlal eder. Toplanan tüm vergiler, merkezi yönetim bütçesine gelir kaydedilmek zorundadır ve kamu hizmetlerinin gerekleri doğrultusunda bütçeden harcanmaktadır. Bundan dolayı herhangi bir gelir, belirli bir gidere tahsis edilemez. Yani bir vergi gelirinin sadece deprem harcamalarına aktarılması mümkün değildir. Bu 1999'da da böyleydi, şimdi de böyle. Aynı zamanda tüm dünya ülkelerindeki bütçe uygulaması bu şekildedir. Herhangi bir harcamaya yönelik bir gelir sağlanmak isteniyorsa bunun yöntemi fon oluşmaktır.
1999 depreminden sonra çıkarılan 4481 sayılı kanunla bir defaya mahsus alınmak üzere bazı ek vergiler getirilmiştir. Bunlar ek gelir vergisi, ek kurumlar vergisi, faiz vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, ek emlak vergisi, özel işlem vergisi ve özel iletişim vergisidir. Ayrıca depremden sonra çıkan 4481 sayılı kanunun genel gerekçesine bakıldığında görülecektir ki, 1999 yılında uygulamaya konan ve kamuoyunda deprem vergisi olarak bilinen vergilerin temelde iki gerekçesi vardır; deprem yaralarının sarılması, ekonomik istikrar programının desteklenmesi.
Yukarıda bahsettiğim bütçe ilkesi çerçevesinde, bu yeni çıkarılan ek vergiler, gelir havuzunda toplanıp gerek depreme yönelik gerekse diğer kamu harcamalarına yönelik olarak kullanılmıştır. Üstüne üstlük dönemin hükümeti, IMF ile yapılacak 3 yıllık stand-by anlaşması için, 9 Aralık 1999 tarihli niyet mektubunda bu vergileri ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla getirdiğini açıkça yazmıştır. Söz konusu anlaşma çerçevesinde, 2000 yılında çıkarılan 4605 sayılı kanunla, özel iletişim ve özel işlem vergilerinin uygulama süreleri iki yıl uzatılmıştır, daha sonra da 31 Aralık 2003 tarihine kadar uzatılmıştır.
Gelişen telekomünikasyon hizmetlerinin vergilendirilmesinin de gereği olarak, 2004 yılında özel iletişim vergisi, kapsamı genişletilerek 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununda düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler yapılana kadar, 4481 sayılı Kanun çerçevesinde, özel işlem vergisinden toplam 1 milyar 987 milyon 33 bin lira, özel iletişim vergisinden toplam 3 milyar 114 milyon 342 bin lira tahsil edilmiştir. Ek gelir ek kurumlar, faiz, ek motorlu taşıtlar ve ek emlak vergilerinden de toplam 2 milyar 649 milyon 745 bin lira tahsil edilmiştir.
Öte yandan özel tüketim vergisi, 12 Haziran 2002 tarihinden itibaren uygulamaya giren bir vergidir. Yürürlüğe girmesinin nedeni vergi sistemimizin sadeleştirilmesi ve Avrupa Birliği ile uyumlaştırılmasıdır. Medyaya yansıdığının aksine, özel tüketim vergisinin 1999 depremiyle hiçbir ilişkisi yoktur ve yürürlüğe konulduktan sonra toplam 16 adet vergi ile harç ve fon yürürlükten kaldırmıştır.''
-''Toplum desteğini güçlendirici kampanyalara önümüzdeki dönemde daha da önem vereceğiz''-
Şimşek, kayıt dışılıkla mücadele için, mükelleflerin gönüllü uyumunu sağlamanın, yaptırımları caydırıcı hale getirmenin ve toplumsal farkındalığı artırmanın önemine değinerek, bu hedefleri gerçekleştirmek için denetim kapasitesini güçlendirmek ve kurumlar arası veri tabanı paylaşımına ağırlık vermek gerektiğinin de farkında olduklarını ifade etti.
Bunun için, Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı'nı hazırladıklarını, bu çalışmalarda ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapacaklarını belirten Şimşek, şöyle devam etti:
''Özellikle kayıt dışı ve kaçakçılıkla (sigara, alkol ve akaryakıt gibi mallarda) daha etkin mücadele yapabilmek için 2012 yılında 1.500 yeni Vergi Müfettiş Yardımcısı alarak denetim kapasitemizi artırmayı hedefliyoruz. Denetim elemanı sayısını arttırmanın yanında, özellikle Vergi Denetim Kurulu bünyesindeki Risk Analiz Merkezi başta olmak üzere, modern vergi denetim teknik ve araçlarını kullanarak kayıt dışı ve kaçakçılıkla mücadelemizi daha etkin hale getireceğiz. Toplumda vergi bilinci ve ahlakı yerleşmediği sürece kayıt dışı ekonomi tam anlamıyla önlenemez. İşte bunun için basın ve yayın organlarıyla toplum desteğini güçlendirici kampanyalara önümüzdeki dönemde daha da önem vereceğiz.''
-''Vergi yükünün yüksekliğinden bahsedebilmek için genel vergi yüküne bakmak gerekir''-
Maliye Bakanı Şimşek, dolaylı ve doğrudan vergiye dair şu görüşleri paylaştı:
''Ülkemizde vergi yükünün çok yüksek olduğuna dair yaygın ama yanlış bir kanaat bulunmaktadır. Bu yanlış kanaatin dolaylı vergilerden kaynaklandığını düşünüyorum. Ülkemizde vergi yükü dolaylı vergilerde daha fazla hissedilmektedir. Bunun önemli bir sebebi, dolaylı vergilerin toplam vergi geliri içindeki payının yüksek olmasıdır. Örneğin 2009 yılında, sosyal güvenlik primleri ile mahalli idare vergi gelirlerinin de dahil edildiği dolaylı vergiler, toplam vergi gelirlerinin yüzde 45,6'sını oluşturmaktadır. Bu oran ile Türkiye, ortalaması yüzde 31,1 olan OECD'de, dolaylı vergi yükü en yüksek olan üçüncü ülkedir. Yalnız bu, kesinlikle genel vergi yükünün ülkemizde yüksek olduğu anlamına gelmez. Dolaylı vergilerin payının yüksekliği, dolaysız vergi yükünün düşüklüğünden kaynaklanmaktadır. Zira sosyal güvenlik primleri dahil gelir ve kazançlar üzerinden alınan vergilerde ülkemiz düşük bir vergi yüküne sahiptir. Bu sınıflandırmada 2009 yılı için Türkiye yüzde 12 oranıyla en düşük üçüncü OECD ülkesidir.
Ayrıca vergi yükünün yüksekliğinden bahsedebilmek için genel vergi yüküne bakmak gerekir. Türkiye 2009 yılı için OECD ülkeleri arasında Meksika, Şili ve ABD'den sonra en düşük vergi yüküne sahip dördüncü ülkedir. Bu durum ülkemizde vergi yükünün yüksek olmadığının en temel göstergesidir. Bunun yanı sıra KDV ve mülkiyet üzerinden alınan vergiler de ülkemizde nispeten daha düşüktür. Genel KDV oranı Avrupa ülkelerinin birçoğunda yüzde 21, bazılarında yüzde 25 iken bizde yüzde 18'dir. Taşınır ve taşınmaz mal sahipliği üzerinden alınan vergilerin GSYH'ya oranı, 2009 yılında OECD ülkelerinde ortalama yüzde 1,8 iken ülkemizde yüzde 0,9'dur. Bu oranla OECD'deki en düşük dokuzuncu ülkeyiz.
Bugün vergi yükünde OECD ortalamasının çok çok altında olmamızın temel sebebi, daha önce bahsettiğim üzere, hükümetimizin uyguladığı doğrudan ve dolaylı vergi oranlarını düşürme politikasıdır. Bu sayede ARGE, üretim ve istihdamı teşvik ediyor ve daha rekabetçi bir ekonomiye sahip olmayı hedefliyoruz.''
-''Rekabet gücümüzü uyguladığımız mali disiplin sayesinde artırıyoruz''-
Avrupa ve birçok gelişmiş ülke kamu borç kriziyle boğuşurken, hükümetin uyguladığı başarılı mali politikalar sayesinde, Türkiye'nin ''sapasağlam ayakta durduğunu'' kaydeden Şimşek, şu değerlendirmelerde bulundu:
''Üstüne üstlük bu sene sonu itibariyle birçok mali dengenin kriz öncesi değerinden daha iyi gerçekleşmesini bekliyoruz. Örneğin 2011 yılı sonunda kamu borcunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya oranının yüzde 40'ın altında olmasını öngörüyoruz. Bu oran Lehman krizi öncesi 2007'de yakalanan yüzde 39,9'luk değerden de düşük olacaktır. Oysa bu oranın Avrupa'da yüzde 90'lara yakın gerçekleşmesi bekleniyor. Ayrıca bu yılın ikinci yarısı itibariyle de, ilk defa net dış borcumuzu sıfırlamış olduk.
Hükümetimizin Orta Vadeli Planı'nda açıkladığı üzere, amacımız mali disiplini sürdürmektir. Bu nedenle vergilerde bir düşüş öngörmüyoruz. Rekabet gücümüzü uyguladığımız mali disiplin sayesinde arttırıyoruz. Bakın birçok ülke krizle boğuşurken biz kriz sonrası kredi riskimizi düşürdük ve borçlanmadaki faiz oranlarımızı ciddi anlamda azalttık. Bunların yanı sıra, ekonomimize destek olacak bir kaynak zemini yarattık. Avro krizinin daha da derinleşmesi halinde, ekonomimizi dış etkenlerden koruyacak mali esnekliğe sahibiz.
Bugün Avrupa'nın en büyük eksikliği olan siyasi istikrar ve karar alma mekanizmasına sahibiz. Bunun da en büyük ispatı Lehman krizi döneminde ivedi bir şekilde uyguladığımız kararlı makroekonomik politikalardır. Bu sayede çok hızlı bir şekilde küresel krizi atlattık. Bakın, bugün birçok gelişmiş ülke, kriz sonrası büyüme ve istihdam yaratmada zorlanırken, biz geçen sene yüzde 9, bu senenin ilk yarısında da yüzde 10'dan fazla büyüdük. Aynı zamanda 2007'den beri birçok ülkenin iş gücüne katılım oranı azalıp işsizlik oranı artarken, biz 4 milyondan fazla istihdam yaratıp, işsizlik oranını da ekim ayı itibariyle yüzde 9,2'ye kadar düşürdük.''