Advertisement
KIRKLARELİ ABONE OL

Covid-19 salgını sonrasında ülkemizde ve dünyada pek çok değişiklik olacağı kaçınılmaz bir gerçek. Bu değişikliklere en kısa sürede ayak uyduran ülkeler, sektörler krizden hızlı bir çıkış yaparak büyüyebilir, yeni dünya düzeninde yerini sağlamlaştırabilir.

Covid-19 salgını üretim ve tüketimin nasıl küreselleştiğini bir kez daha gözler önüne serdi. İlimizdeki bir mağazadan aldığımız sıradan bir ürün aslında pek çok ülkenin, firmanın dahil olduğu büyük bir üretim sürecinin sonucu.

Şu anda sosyal hayat, iş hayatı ve ekonomik hayatta oluşan krizi halen en yüksek seviyede hissediyoruz. Firmalar üretimlerini durdurdu ya da yavaşlattı, uluslararası ticaret büyük bir darbe aldı, çalışanların çoğu evden çalışıyor, şirketlerin geleceğe dair net öngörüleri hedefleri yok ve en önemlisi tüketim minimum seviyeye indi. Bu, modern dünyada yaşanmış en büyük sosyal ve ekonomik kriz. Kısacası bu salgın tüm dünyaya mevcut ekonomik sistemin ne kadar kırılgan olduğunu göstermiş oldu.

Önceliğimiz sağlam bir ekonomik sistem inşa etmek olmalı.

Bundan sonraki dönemi belirleyecek iki ana unsur var. Bunlardan birincisi bilim dünyasının bu ve benzeri virüslerden korunmak için hayatın her alanında alınacak tedbirleri belirlemesi; bir diğeri de yeni tüketici tercihlerinin anlaşılması. Bu konular belirginleştikçe firmalarımızı da çok büyük bir dönüşüm süreci bekliyor. Tabii ki bu sürecin olmazsa olmazı dijitalleşme.

Bir kez daha anlaşıldı ki en önemli şey sağlık. Bir malın hammadde aşamasından tüketici ile buluştuğu noktaya kadar geçen sürecin, halk sağlığını koruyacak üretimin sürekliliğini sağlayacak bir şekilde yapılandırılması şart. Bu süreçte küresel ölçekli firmalar sağlık tedbirlerinden, çalışma saatlerine, üretim noktalarını çeşitlendirmekten kilit süreçlerinin coğrafi dağılımına kadar pek çok noktayı yeniden yapılandırmak durumunda kalacak. Risk yönetimi kavramı çok daha ciddiye alınacak.

Bir diğer önemli nokta ise dışa bağımlılığın azaltılması çabası olacaktır. Buna ülkemizde de kesinlikle ihtiyaç vardır. Yerli üretimin çeşitlendirilmesi ve devletin bu konuyu teşvik etmesinin önemi daha da artmıştır. Özellikle Uzakdoğu ülkeleriyle üretimde ve fiyatta rekabet edemediğimiz malların yeni üretim merkezi olmak ülke olarak bir hedefimiz olmalıdır. Bu ülkelere yönelik yaşanacak güven kaybı ve üretimdeki azalmayı değerlendirerek pazar payımızı arttırabileceğimiz pek çok ülke ve sektör var.

Bir diğer konu da değişecek tüketici tercihleri. İnsanların tüketim alışkanlıkları değişecek; bir takım mal ve hizmetlerin tüketimi azalırken bazı mal ve hizmetlerin tüketimi artacak. Lüks tüketim alışkanlıklarının da en azından birkaç yıl terk edileceği bir döneme giriyoruz.

Firmaların bu tüketici tercihlerini çok iyi anlaması ve buna göre yapılanması, ürün geliştirmesi, pazarlama yapması gerekiyor. Buna hızla uyum sağlayan firmaların ayakta kalma şansı çok daha yüksek.

Reel sektör hem içinden geçmekte olduğumuz hem de bundan sonraki süreçte en çok zorlanacak kesim olacak. Şu anda ham maddeden üretime, personelden nakit akışına her alanda büyük bir mücadelenin içindeler. Bundan sonraki süreçte reel sektörü çok büyük bir dönüşüm bekliyor.

Nakit akışının durduğu Bu dönemde önemli olan üretici firmalarımızı ayakta tutabilmek olduğundan finansmana erişim çok önemli. Salgın sonrası süreçte ise iş yapış biçimlerinin değişmesi gerekiyor. Dijitalleşme sadece belirli bir çalışan grubunun evinde bilgisayar başında çalışması demek değil. Tüm üretim sürecinin dijitalleşmesini sağlayan firmalar ilerleyen zamanlarda güçlerini arttırabilir.

Türk üreticisinin desteklenmesi ve ihracatın teşvik edilmesi çok önemli. Bunu yapmanın bir yolu da ülkelerarası ikili işbirliklerinin geliştirilmesi. Ancak bu şekilde yeni pazarlardaki payımızı arttırabiliriz.

Bundan sonraki süreçte özellikle yakın coğrafyamızdaki ülkeler için bir üretim merkezi olmayı hedeflemeliyiz. Bunun için hükümet, meslek kuruluşları ve firmaların yeni stratejiler çerçevesinde ortak çalışmasına ihtiyaç var. Üretim, fuarcılık, ikili ilişkiler, ihracat gibi alanlarda yeni hedeflerin konulması gerekiyor.

Krizin bu aşamasında firmaların ve halkın ayakta tutulması çok önemli ve bunun için mevcut tedbirlerin süresi uzatılmalı ve gerekli durumlarda yeni tedbirler hayata geçirilmelidir.

Ülkemiz üretiminin ve istihdamının büyük bölümü KOBİ’ler üzerinden gerçekleşmektedir. Ancak bu işletmeler yeni üretim süreçlerine ayak uydurma konusunda en dezavantajlı gruptur. KOBİ’lerin yeni sürece uyum sağlaması için proje paketlerinin ve tedbirlerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Kriz sonrası dönemde de yerli üretimin güçlendirmesinin yanı sıra arayışta olan yabancı yatırımcının ülkemize çekilmesi gereklidir. Bunun için ekonomik güven ortamının hızla sağlanması ve yatırımcı teşviklerinin önünün açılması gerekmektedir.

Geleceğin şekillenmesinde teknoloji tabanlı yenilikçi fikirlerin ve girişimciliğin önemi daha da artacak. Dijitalleşmenin yanı sıra insana yatırım her zamankinden daha fazla önem kazanacak. Ülkemizdeki girişim ekosisteminin güçlendirilmesi bu süreçte bizi bir adım daha öne çıkartacak.

İnanıyorum ki ekonomik ve sosyal tüm kuralların tekrar yazılacağı bu süreçte uyum sağlayan ülkeler, firmalar bu süreçleri daha hızlı atlatacak ve yeni dünya düzenindeki yerini daha güçlü bir şekilde alacak.

Soner Ilık

Kırklareli Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı