Rusya'ya yaptırımların 70 yıllık tarihçesi
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş dünyanın önde gelen ülkelerinden gelen sert ekonomik önlemlerle 'yaptırım savaşları' evresine girdi. Son açıklanan yaptırımlar Rusya'yı küresel ekonomiden koparmayı hedefliyor. Yaptırımların açıklanması ülkenin para biriminde sert düşüş getirirken, ülkede sermaye kontrolleri de devreye alındı. Rusya, Sovyetler Birliği döneminden bu yana farklı politik amaçlarla değişik yaptırımlara maruz kaldı. Peki bu yaptırımlar ülkenin ekonomisi üzerinde ne kadar etkili oldu? Son yaptırımlar ne kadar etkili olacak? İşte Rusya'nın 70 yıllık yaptırım tarihi...
OLCAY BÜYÜKTAŞ-ÇAĞLAR KUZLUKLUOĞLU
Modern tarihinde küresel düzeyde birçok ekonomik önlemle karşı karşıya kalan Rusya, Ukrayna işgali sonrasında yine güçlü ekonomik yaptırımların hedefi oldu.
Daha önce Batı ile yaşanan farklı uzlaşmazlıklar dolayısıyla yaptırım silahıyla karşı karşıya kaln Rusya'nın bu sefer küresel ekonomik sistemden dışlanması ve Batılı yetkililerin ifadesiyle ekonomisinin felç edilmesi hedefleniyor.
Küresel kamuoyu, modern tarihinde birçok yaptırımla karşı karşıya kalan Rusya'nın bu yaptırımlardan etkilenip etkilenmeyeceğini merak ediyor.
İşte Rusya’nın Ukrayna saldırısı ile bir kez daha gündeme gelen yaptırımlar tarihinin dönüm noktaları ve ticari ilişkileri...
COMECON'un kurulmasıyla başlayan ambargolar
İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya siyasetinin iki kutbundan biri olarak yükselen Sovyet Rusya'ya karşı gündeme gelen ilk ambargo, 1949 yılında, sosyalist ülkeler arasında ekonomik iş birliği ve dayanışma amacıyla oluşturulan COMECON’un (Council for Mutual Economic Assistance) kurulmasıyla başladı.
1949-1951 yılları arasında Amerikan Senatosu'nun çıkardığı yasalarla blok ülkelerine yapılan ihracata sınırlamalar getirildi. Ambargo, Kore savaşıyla üst sınıra ulaştı. Dünya ticaretine konu olan malların yüzde 50'si blok ülkelerine satılmayacak mallar listesinde yer aldı.
Bu sınırlama ile Doğu ile Batı arasındaki ticari ilişkiler hızla geriledi, ABD'nin blok ülkelerine yaptığı ihracat 1948 yılında 400 milyon dolar iken bu rakam 1953 yılında 2 milyon dolara düştü.
Kapalı devre ticaret
Doğu Avrupa ülkeleri bu gelişmelere paralel olarak ticaretin yönünü değiştirmeye başladı. Blok içi ticaret hız kazandı. Böylece COMECON ülkelerinin toplam ticaret içindeki payı 1948'de yüzde 42'den 1953'te yüzde 14'e gerildi.
COMECON, 10 ülkede ve 3 kıtada 450 milyon kişiyi bir araya getirmişti. Ülkeden ülkeye sanayileşme seviyesi büyük ölçüde farklılık gösteriyordu: Örgüt iki az gelişmiş ülkeyi - Moğolistan ve Vietnam - bazı oldukça sanayileşmiş devletlerle ilişkilendirdi.
COMECON ülkeleri arasındaki ticaret ağırlıklı olarak mal takası şeklinde yapıldı. Bu yöntem sınırlı olan döviz rezervlerinin korunmasına yardımcı oldu.
Yer altı kaynakları sürekli gündemdeydi
Bu dönemde Rusya'nın şu an içinde olduğu evrede olduğu gibi yeraltı kaynakları başrolde yer alıyordu. Söz konusu blok yeryüzündeki demir, kurşun ve çinko rezervinin yüzde 50'sini doğalgazın yüzde 40'ını manganez rezervinin yüzde 80'i, petrol ve kömür gibi enerji kaynaklarının üçte birini, nikel ve volframın üçte ikisini ellerinde bulunduruyordu. Son yıllarında AET ve öbür kapitalist ülkelerle ekonomik, mali ve ticari işbirliği artmıştı.
COMECON üyeleri arasındaki ticarette, Sovyetler Birliği genellikle hammadde, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri bitmiş ekipman ve makineler sağlıyordu. COMECON'un faaliyetlerinin temelini ekonomik entegrasyon veya "plan koordinasyonu" oluşturdu. Üye ülkelerin planlı ekonomilerini yansıtan bu sistemde, yukarıdan alınan kararlar, piyasa güçlerinin veya özel inisiyatifin etkilerini görmezden geldi.
Yasaklı mal sayısı 150’ye indi
1950'li yılların sonuna gelindiğinde, özellikle dönemin Sovyetler Birliği Lideri Josef Stalin'in 1953 yılında ölümünün ardından başlayan Doğu Bloku'ndaki sınırlı politik yumuşama ve ekonomi politikasının kısmen de olsa değiştirilmesi ile Doğu ile Batı arasındaki ticari gelişme hız kazanmaya başladı.
1960 yılından sonra Doğu ile Batı arasındaki bu ticaret toplam dünya ticaret yıllık artış hızının iki katına çıkarak rekor düzeylere ulaştı. Artış hızı yüzde 18 oldu, bu oran o yıllarda COMECON içindeki artışın bile iki katına çıktı.
Doğu ile Batı arasındaki ticaret 1960 yıllarından 1976 yılına kadar hızlı artışını sürdürdü. Doğu ülkelerine yasaklı mal sayısı 400'lerden 150'ye kadar indi.
İthalat ihracat dengesi nasıl değişti?
Blok ülkelerinin Batı’ya yönelik ihracatı 1955 yılında 1 milyar 700 milyon dolardan 1976'da 23 milyar 900 milyon dolara kadar yükseldi. Bu ülkelerin Batı'dan yaptığı ithalat ise aynı dönemde 1 milyar 300 milyondan dolardan 35 milyar dolar çıktı.
Aralarında Bulgaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Macaristan, Polanya, Romanya ve Sovyetler Birliği’nin bulunduğu sosyalist ülkelerin, başta ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın da bulunduğu Batı’ya yönelik ihracatı 14 kat artarken, Batı’dan yaptıkları ithalat 26 kat yükseldi.
1981 yılında Blok ülkelerinin Batı'ya ithalatı 41,7 milyar dolara yükselmiş 1987'de 39,3 milyar dolara gerilemişti. Bu gelişmede Blok ülkelerinin çoğunda genel ekonomik performansın gerilemesi ve büyüme hızlarının düşüşü etkili olmuştu.
1982 ile 1987 arasında Romanya'nın ihracatı 3 milyar dolardan 1,6 milyar dolara, Polonya'nın ihracatı da 4,2 milyar dolardan 3,3 milyar dolara gerildi. Bu dönemde Sovyetler Birliği'nin ihracatı 22 milyar seviyesini korudu.
ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı tahıl ambargosu
Yıllar içinde gündeme gelen kimi başarılı kimi başarısız olmuş irili ufaklı çeşitli yaptırımlar arasında dikkat çeken bir başka yaptırımı da 1980 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin Sovyetler Birliği'ne karşı yaptığı tahıl ambargosu oldu.
Tahıl ambargosu, Sovyetler Birliği'nin 1979'da Afganistan'ı işgaline yanıt olarak Jimmy Carter tarafından Ocak 1980'de yürürlüğe girdi.
Bu ambargo, Ronald Reagan'ın cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmesiyle 1981'de sona erdirmesine kadar yürürlükte kaldı. Amerikalı çiftçiler, yaptırımların ağırlığını hissettiler, ancak Sovyetler Birliği üzerinde çok daha az etkisi oldu ve bu tür ambargoların geçerliliği sorgulandı.
Sovyetler Birliği'nin 1979'daki Afganistan işgali, ABD tarafından tahıl ambargosu da dahil olmak üzere çok sayıda ekonomik yaptırımla karşılandı. Buna ek olarak ABD, Moskova'da düzenlenen 1980 Olimpiyatları'nın boykot edilmesine de öncülük etti.
Tahıl ambargosunun etkisi sınırlı kaldı
Ambargonun Sovyetler Birliği üzerindeki etkisi, diğer kaynaklardan tahıl alabildikleri için asgari düzeyde kaldı.
Venezuela ve Brezilya gibi Güney Amerika'nın çoğunu içeren kaynaklardan alınan tahıl, işgücü maliyeti çok daha ucuz olduğu için Amerikan tahılından daha ucuzdu.
Sovyetler Birliği, 1975'te iki ülke arasında imzalanan tahıl anlaşmasıyla 8 milyon ton tahıl alıyordu. Ambargo kaldırıldıktan sonra bile Sovyetler ABD ile etkileşimlerini azalttı.
Tahıl fiyatları düştü, çiftçiler mevzuata kızdı ve ambargoya karşı protesto kararı aldı. Jimmy Carter desteklerini kaybettiğinde ambargonun da sonu geldi.
Kırım'ın ilhakı ile gelen yaptırımlar
Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından modern Rusya'nın en yoğun yaptırım tehdidiyle karşılaşması için takvimlerin 2014 yılına gelmesi gerekti.
Ukrayna'da Rus yanlısı yönetime karşı başlayan eylemler sonrası ülkede siyasi iklim Batı yanlısı bir siyasi yönetimin kurulmasına neden olurken, Rusya'nın buna yönelik yanıtı askeri düzeyde oldu.
Kırım’ın 2014 yılında Rusya tarafından ilhak edilmesi ile “Batı” tarafından Rusya’ya ilk yaptırım dalgası uygulamaya konuldu.
Haziran 2014’te Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve diğer müttefikler tarafından koordineli biçimde yürürlüğe giren ve Eylül 2014’te daha da sıkılaştırılan yaptırımlar üç kategoride öne çıkıyordu.
Bunlar; bankacılık, enerji ve savunma alanlarındaki Rus devlet kurumlarının Batı’nın finans piyasalarına ve hizmetlerine erişiminin kısıtlanması, petrol arama hususunda yüksek teknoloji ve üretim ekipmanlarının Rusya’ya tedarikinin engellenmesi ve belirli askeri ve çift kullanımlı ürünlerin Rusya’ya satışının önüne geçilmesi olarak özetlenebilir.
Rusya’nın bu yaptırımlar karşısında, petrol fiyatlarında 2014’te gerçekleşen sert düşüş ve izleyen iki yıldaki kısıtlı toparlanmanın da etkisi ile zorlandığı ifade edilebilir.
Keza bu durumun ilk yansıması rublede oldu ve Ruble/Dolar kuru 3 yıllık süreçte yüzde 100’e yakın yükseldi.
Sermaye kaçışı yaşandı
2015 yılının ilk çeyreğinde ülke ekonomisi yüzde 2,2 daraldı. Ayrıca, yaptırımlar ve petrol fiyatlarındaki düşüşün birleşik etkileriyle sermaye kaçışının artmasına yol açtı.
Bu gelişmeler Rusya Merkez Bankasını elini zorladı ve banka Aralık 2014’te aniden ruble için harekete geçti ve faiz oranlarını yükseltti.
Rusya’nın Batı’dan yiyecek maddesi ithalini yasaklaması, yiyecek fiyatlarının daha da yükselmesine ve dolayısıyla enflasyonun artmasına neden olarak bu tabloyu daha da zorlu hale getirdi. Üstelik daha önce rublenin değer kaybetmesinin etkisiyle ithal yiyecek maddeleri ve hizmet fiyatları zaten artmıştı.
Özetle, Batı’nın koyduğu yaptırımlar Rus ekonomisine doğrudan zarar vermek açısından amacına ulaştı. Böylece ekonomik yaptırımlar yoluyla Rusya’ya farklı sinyaller gönderildi.
Fakat bu yaptırımların uygulayanlar açısından da sıkıntılı sonuçları oldu. Avrupa ekonomileri yaptırımlardan ve Rusya ekonomisindeki durgunluktan özellikle ticaret alanında çok etkilendi, ihracat gelirleri düştü.
Doların payı düştü
Rusya'ya yönelik yaptırımların bu denli etkili olması, ülkenin yaptırımlara karşı finansal koruma kalkanı geliştirmesi stratejisinin de uygulanmasına yol açtı.
Rusya ekonomisinde durgunluk yaratmasına karşın ABD’nin Kırım vakası sonrasında uygulamaya koyduğu yaptırımlar öncesinde yüzde 80’ler civarında olan doların Rus ihracatındaki payı 2020 yılı sonlarında yüzde 50’nin altına indi.
Avrasya Ekonomik Birliği, Çin ve Türkiye ile yerli para üzerinden ticaret adımları atıldı.
Rusya’nın son yıllarda 600 milyar doları aşan uluslararası döviz ve altın rezervleri dikkat çekiyor.
2010’ların ortalarında yüzde 50’ye yakın olan Rusya dövizindeki Dolar payı mevcutta yüzde 20’nin altında ve son yıllarda atılan de-dolarizasyon adımları ile yüzde 10'dan fazlası Çin yuanında değerlendiriliyor.
SWIFT'ten çıkarılma olasılığına karşı 2014’ten itibaren SPFS sistemi geliştirildi ve 2017’de uluslararası ödemelerde alternatif olarak kullanıma açıldı.
Şimdiki yaptırımlar etkili olur mu?
Yaptırımların başarısı ile ilgili literatürdeki en kapsamlı çalışmalardan biri olan “Economic Sanctions Reconsidered” isimli kitapta, 2014 yaptırım örneği üzerinden yürüttüğü analizlerin sonucuna yer verildi. Burada, yaptırımların yüzde 34 oranında başarılı olarak tanımlanıyor.
Bu başarı oranı, hedeflerin makul ve sınırlı tutulduğu örneklerde yüzde 50’lere kadar çıkıyor.
Diğer yandan 2017 yılına kadar ABD Hazine Bakanlığı'nda Dış Varlıklar Ofisi Direktörünün Kıdemli Danışmanı olarak görev yapan Brian O'Toole, yaptırımların Rus ekonomisine zarar vermesinin uzun bir süre hatta yıllar alabileceğini söyledi.
ABD’ye 30 milyar dolar ihracat
Yaptırımların odağındaki Rusya’daki ekonomi durum ve yaptırım uygulayan ülkeler ile ticari ilişkilerine bakıldığında ise ortaya şöyle bir tablo çıkıyor.
Rusya Merkez Bankası verilerine göre, ülkenin toplam ihracatı 2021'de 489,8 milyar dolara çıktı. Bunun 110,2 milyar doları petrol, 68,7 milyar doları ise petrol ürünlerinden oluştu. Doğalgazı toplam ihracat değeri 61,8 milyar dolar olarak açıklandı.
Ülkenin toplam ithalatı geçen yıl 293 milyar dolar olarak kayıtlara geçti.
Rusya’nın, 13 ülkeye ise 10 milyar doların üzerinde ihracatı söz konusu. Rusya'nın, ABD’den ithalatı yılda 13 milyar dolar olarak açıklanırken, ülkenin ABD'ye ihracatı yılda 30 milyar doları buluyor.
Rusya'nın en büyük ihracat pazarı ise Çin. Ülkenin Çin'e yaptığı ihracat 57 milyar dolar seviyesinde. 2021 yılında Çin ile Rusya arasındaki ticaretb146 milyar 880 milyon dolara ulaşarak rekor kırdı.
Türkiye’nin ise, Rusya ile dış ticaret hacmi, 2021 yılında 32,5 milyar dolar olarak kayıtlara geçti. Bunun 5,5 milyar doları ihracat, 27,5 milyar doları ithalat olarak açıklandı.
Avrupa’nın enerji kaynağı
Rusya, Avrupa Birliği'nin petrol ihtiyacını yüzde 25'ini, doğalgaz ihtiyacının yüzde 39'unu ve kömür ihtiyacının da yüzde 42'sini tek başına sağlıyor.
Avrupa'nın toplam ticaretinde ABD, yüzde 15,2 pay sahibi. Çin ise Avrupa'daki toplam ticarette yüzde 13.8 pay ile ikinci büyük ülke konumunda. Rusya ise, ABD ve Çin'in ardından kıtanın ticaretinde yüzde 5,7 oran ile en büyük üçüncü ülke konumunda.
Rusya'nın en büyük ticaret hacmini ise 282 milyar dolar Avrupa oluşturuyor.
Rusya'nın ihracat yaptığı ilk beş ülkenin ikisi de Avrupa'dan. Ülke en çok ihracatını Çin'in ardından Hollanda ve Almanya'ya yapıyor. Türkiye ve Belarus da Rusya'nın en çok ihracat yaptığı ilk 5 ülkesinde arasında yer alıyor. Rusya'nın ithalatında ise ilk 5'i sırasıyla Çin, Almanya, ABD, Belarus ve İtalya oluşturuyor. Türkiye ise 11'inci sırada yer alıyor.