Bu köşede peşpeşe okuyacağınız 3 analiz ABD Başkanlık seçimlerinin üzerine oturduğu “gerçek zeminleri” esas alarak yazılmaktadır. Bugün, bu analizlerin ilkini okuyacaksınız. Dolayısıyla, bu ilk yazının kurgusu “ABD Başkanlık Seçimleri-2012’ye Giriş” niteliği taşımaktadır.

6 Kasım’da yapılacak seçimler öncesi havada uçuşan kamuoyu yoklamaları,  propaganda tekniğinin en hileli yanlarının sergilendiği gösteri programları, “belaltı” ve “bel üzre”vurulan darbeleri ile ABD yeni bir seçime daha gidiyor.

Kamuoyu yoklamaları, her iki başkan adayının kamuoyu desteklerinin “birbirine galebe çalmaktan uzak” olduğunu gösteriyor. Yani “açık ara bir fark” gözükmüyor. Seçime de 2 aydan kısa bir süre var. Şimdi, burada durup biraz düşünün. Neden? Şundan: Amerikan sistemi, kendi yarattığı “küresel sistemik krizleri” çözerken genellikle işi böylesine ağırdan alıyor.

Nedir, bu “küresel sistemik krizler”?

Saymakla bitmez: Lehman’la başlayıp Avrupa’ya sıçrayan(kimilerine göre finansal) kriz var. Kuzey Afrika (Mağrip) ülkelerinde ateşlenen ve hala “için için yanan” özgürlük ya da adına “yeni bağımlılık (tutsaklık) deyin, Türkiye’nin sınırlarına dayanan “halk hareketleri” var. Sahraaltı Afrikası’nın yeniden paylaşımı ile ilgili alttan alta yürüyen ve ilerde büyük gürültüler koparmaya aday “AB-ABD-Çin” arasında süren “köşe kapmaca” var. Daha düne kadar “Net doğalgaz ithalatçısı” olan ABD’nin apansız bulduğu “kaya gazı(shale gas)” rezervleri ile yine apansız “net doğalgaz ihracatçısı” konumuna geçerek, doğalgaz oligopol piyasasında “tekel”i oynayan Gazprom’un (yani Rusya’nın, yani “Çarputin”in) “ümüğünü sıkması” var. Çin’i yıllar yılı ürettiği ucuz mallarıyla eli böğründe bırakan ve “ben almıyorum, Avrupa da alacak durumda değil; sat satabilirsen ucuz (tapon) mallarını” diyen bir “konjonktürlerin efendisi” var.

Şimdi, elinde bunca kart biriktiren ABD karar vericileri bunları doğru oynamak üzere güç topluyor ve aceleleri de yok. Başkanlık seçimleri, biraz önce yukarda birkaçını saydığım kozları doğru oynayacak kişi ve/veya kadroyu arıyor.

Dönelim seçim yarışına.

Ne görüyorsunuz? Olağan bir yarış mı? Bu soruya yanıtınız “evet”se, işte yanıldığınız nokta orada yatıyor. Hiç olağan bir yarış değil bu defaki. Çünkü, ABD’de tuhaf şeyler oluyor. Mesela ne oluyor? Obama’nın seçilmesinden sonra Cumhuriyetçi Parti’nin içinden “pıtrak” gibi çıkan ve Cumhuriyetçi Parti’nin “büyük ağabeyleri”ni “tehdit eden” Çay Partisi (Tea Party), büyük ve yoğun bir sessizliğe bürünmüş durumda. Adeta ölüm sessizliği… Cumhuriyetçi Parti’deki gidişatı eleştirerek, parti içinde “muhalif bir cereyan” olarak ortaya çıkan Çay Partisi niçin 3-4 sene önce çıkardığı gürültüyü çıkarmıyor?

Bu sorunun yanıtını biraz düşünün. Yanıtı birazdan alacaksınız aşağıda ama ondan önce işaret etmemiz gereken bir başka olağandışılık var, Cumhuriyetçi Parti kanadında.
Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adaylığı için yola çıkan 6 önemli isim neden son 1 yıl içinde peşpeşe yarıştan çekildi? İsimleri hatırlamanıza yardımcı olalım: ); Tim Powlerty(14 Ağustos 2011’de çekildi); Herman Cain(3 Aralık 2011’de çekildi); Gary Johnson(28 Aralık 2011’de çekildi Michele Bachmann(4 Ocak 2012’de çekildi); Jon Huntsman(16 Ocak 2012’de çekildi); ve Rick Perry(19 Ocak 2012’de çekildi)

Neden?

Şundan: Hegemonik ABD, Cumhuriyetçi Parti’nin bir büyük güç ve kaynaşmış bir bütün olarak seçime girmesini, gücünü içerde tüketmemesini, bir gram enerjisini boşa harcamamasını istiyor. Bu sebeple, her biri Romney kadar şanslı adaylar, bir bir “feragat” ettiler.

Peki, öteki cephede neler oluyor? Orada da “garip” işler dönüyor. Anketlerde burun farkı ile önde gözüken Obama, partisinin kongresinde güç bela şu maddeyi “yeniden” parti programına koydurdu: “Kudüs, İsrail’in Başkenti’dir ve öyle de kalacaktır” (Ben çözemedim, sizden yardım isterim: Amerikan Misak-ı Milli ruhu mudur, bu?)

Obama bu adımı neden attı? Cumhuriyetçi Parti, içindeki Çay Partisi’ni, ileri geri konuşan muhalifleri, potansiyel ve müstakbel başkan adaylarını hizaya çekip, “birlik-bütünlük” mesajı verdiği için, Obama da partisinin kanayan yaralarına “tampon” yerleştirdi. İki partideki işlemin de adı, “yaraya tuz basmak”tır. Yani, ABD sisteminin iki büyük partisi “içeriyi toplayarak”, “kale kapısından “yarma harekatı”na hazırlanıyor.

Denilebilir ki, “Cumhuriyetçi Parti’yi anladık, Obama’nın karşısında tutunamıyor; peki Obama’ya ne oluyor?”

Hemen cevaplayalım: Halen, Obama Romney’nin önünde gözükebilir. Ama Obama’nın halk desteğine bir bakın lütfen: %44’lerde sürünüyor
Bu oran, “son 100 yıllık ABD Başkanlık seçimleri ortalamasının altında” bir rakamdır. Yani, Obama tehlikenin farkındadır. O da, ordusunun saflarını sıklaştırıyor. Kaldı ki, halk desteğinin yüksek olması da ABD seçimleri için “garanti” oluşturmuyor.(Bkz:Körfez Savaşı’nın muzaffer başkanı Baba Bush, savaşın ardından %90’a vuran(zirvelerin zirvesi) halk desteğine rağmen Clinton’a geçilmiştir)

Bitiriyorum: ABD başkanlık seçimleri için kantara çıkan her iki aday, bu kez farklı bir sınavdan geçmektedir. Bu fark nedir, derseniz yazının 4. Paragrafını yeniden okumanızı öneririm. ABD’yi yöneten “asıl güç”, önündeki bu ajandaya bakarak, “mission impossible” için hangi adayın uygun olduğunu anlamaya çalışıyor.

Advertisement