Japonyada deprem ve tsunami ardından yaşanan insanlık dramı ve nükleer endişelerin ülkeleri savunmaya zorladığı bir süreçten geçiyoruz. Türkiyenin 1960 yıllarında başlayan ve toplumsal tepkilerle üç kez askıya alınan nükleer santral işletmeciliği bu defa ciddi olarak masaya yatırıldı ama Rusya nükleer teknolojisi hakkında bilgimiz yok ve yetkililerin nükleer duruşu iyi bir siyasi yaklaşım değil.
Nükleer enerji karşıtları, Türkiyede enerji açığının olmadığını, radyoaktif atıkların sorun olduğunu, çevre ve insan sağlığını tehdid eden zararlı ve pahalı bir teknoloji olduğu konusunda haklı olarak seslerini yükseltiyorlar. Sivil toplum örgütleri, çevreci gruplar, nükleer enerji karşıtları bu savlarını hep dile getirmişlerdir ve getirmeye devam edeceklerdir.
Eğer, nükleer santral işletmeciliğine karar verildiyse, hükümet ve nükleer santral yanlıları, toplumsal endişeleri ortadan kaldıracak güvenli, inandırıcı bilgilerle gerçekleri şeffaf bir şekilde açıklamalı ve toplumsal mühendislik sınavına hazırlanmalıdır. Endişe kaynağı bazı soruları ileteyim.
Neden, alternative enerji kaynaklarının hala ekonomik olamadığını, enerji tasarruf ve kayıp-kaçakların önlenmesi halinde bile Türkiyenin enerji ihtiyacını karşılayamayacağı topluma anlatılmıyor? Türkiyenin enerji ihtiyacı gerçekçi bir şekilde hesaplanamıyor mu?
Neden, çağdaş ve güvenilir bir proje yönetimi ile endişelerin en az olması gerektiği toplumla paylaşılmıyor? Türkler sağ beyinli ve iyi yönetici, Almanyadan daha fazla İSO 9000 sertifikası var. Yer seçiminden, projenin tamamlanmasına, işletmeden sökmeye kadar istenen başarı ve sonucu elde etmek üzere kullanılan yöntem ve bilgi sahibi uzmanlarımız var. İşletme sırasında derinliğine güvence kavramları ile toplumun rahat nefes alması neden sağlanmıyor? Devasa boyutlu nükleer enerji projesinin zaman, maliyet ve kalite olarak profesyonel ekip çalışmaları ile üstesinden gelinebileceğini neden topluma açıklanmıyor. Japonyadaki olağan üstü kötü koşulların bir araya gelip en kötü senaryoyu, istatistik olarak non-parametrik risk oluşturduğunu ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA)’nın bu konudaki çalışma raporları ve şablonları belki nükleer işletmecilik kabusuna su serpebilir.
Neden, yer seçimi, proje, santral inşa edilmesi ve işletilmesi, sökme gibi aşamalarda uluslarası atom enerjisi ajansının her tür teknik destek sağlayıp denetleyeceği toplumla paylaşılmıyor? Rus teknolojisi diğerlerine kıyasla daha iyi bir tercihmidir?
Neden, nükleer atıkların hala bir çözüme ulaşmadığı ama bunun uzun vadede problem olmayacağı toplumla paylaşılmıyor? En az 50 yıl kadar problem olmayan atıkların daha sonrası için çareleri üretiliyor. Santrallardan çıkan radyoaktif atık yakıt 10 yıl kadar santral içinde özel havuzlarda bekletildikten sonra Nükleer Güvenlik Yasası, Çevre Koruma Yasası ve Tehlikeli Maddeleri Ulaştırma Yasaları çerçevesinde 50 yıl boyunca kuru saklama modüllerine bekletilirler. Bu konuda küresel araştırmaların devam ettiğini ve Türkiyede güvenli bir koordinasyon sağlanacağını neden söylenmiyor?.
Türkiye benzeri toplumlarda nükleer enerji gibi yüksek teknoloji riskleri şeffaf ve sorumlu bir şekilde anlatılmaz, paylaşılmazsa toplum dengeleri olumsuz etkilenir.