Advertisement

Hepimizin bildiği üzere 2007’de ABD’de başlayan mortgage krizi ve onun artçıları ya da şekil değiştirmiş hali dünya gündemini belirlemeye devam ediyor. Önce batan bankalar, ardından sistemik risk yaratacak ölçüde artan güvensizlikle beraber azalan risk iştahı ve sonunda riskin yeniden fiyatlanmasıyla deva eden süreç ekonominin aktörlerini zorlamaya devam ediyor.

İşte bu aktörlerden Avrupalı olanları, hem varlıkları doğru konumlandırmak hem de fazla olanları defetmek için yaklaşık 3 yıldır mücadele ediyorlar. Riskli varlıkları azaltarak olası şokları emme kapasitesini artırmaya çalışan bankaları Basel kuralları güderken, şişen bütçeler sebebiyle yüksek faiz ödemek zorunda kalan egemen ülkeleri de bağlı bulundukları Avrupa çatısı ve Uluslararası Parasal Fon (IMF) izliyor. İkisi arasındaki bağı kırmak için ve yükselen faiz / düşen bonolar / zarar edip bonoları satmak zorunda kalan bankalar / yükselen faizler / düşen kredi notları / yükselen faizler… döngüsünü durdurmak için de devreye Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi merciler giriyorlar. Alınan önlemlerin ardından Yunanistan giib ödeme kabiliyeti olmayan bir ülke bile birlikte tutulurken bir süredir uç/kuyruk risklerin (tail risk) de ortadan kaldırıldığını görüyoruz ki, bunların başında da ülkelerin eurodan çıkıp drahmi gibi kendi para birimlerine geçmesini göstermek mümkün. Yatırım komünitesinin ortak kanısı şimdilik bu risklerin elendiği yönünde. Bunu zamana bırakıp yolumuza devam edelim. Finansal riskler çoğunlukla kontrol altına alınmış olmasına rağmen Avrupa’nın asıl sorunu büyüme sıkıntı yaratmaya devam ediyor. İspanya ve diğer GÜney ülkelerin kaderinin belirsizliği, artan işsizlik (AB genelinde % 11.6‘ya yükseldi), Yunan hikayesinin devamı gibi maddeler belirsizlik yaratmaya devam ediyor. İşte bu öngörülemez ortamda tasarruf sahipleri biriktirmeye, tüketiciler harcamamaya ve borç sahipleri de rekor düşük faizlere rağmen risk almayarak borçlarını tasfiye etmeye devam ediyorlar.

Aşağıdaki grafikte varolan belirsizlik senarolarına göre büyüme tahminleri yapılmış durumda. Tahminler Avrupa Birliği’nin kendisine ait.

Sağdaki yatay düzlemdeki sayılar yılları ifade ederken sol eksendeki eksi ve artı sayılar ise büyüme yüzdesini ifade ediyorlar. Belirsizliğin boyutlarının bölge büyümesini 4 puan birden saptırabileceğini görmek gerçekten enteresan.

-Almanlar yenilince siz de yenik sayılırsınız...

Birlikte uzun süredir tartışılan konular var. Bu tartışma tahterevallisinin bir ucunda şişman Almanya otururken bir tarafında ise Fransa – İspanya – İtalya ve diğer büyümeyi yakalayamayan ülkeler oturuyorlar. Almanya daha fazla para işbirliği için ülkelerin egemenliklerinden kısmen vazgeçmelerini istiyor ve birliğin muhafazakar tarafını temsil ediyor. Kalan ülkeler ise hızlıca mali birliğe geçmek ve uygulanan politikalarda yaratıcılık ve yenilikçilik talep ediyorlar. ECB’nin sınırsız bono alımına Alman Merkez Bankası hayır derken diğerleri bunun şampiyonluğunu yapıyorlar. Alternatif blok bütçe kesintilerinde görece isteksiz davranırlarken Almanya ise kendi vergi mükelleflerinin ödemeleriyle diğer ülkelerin kamu kesimini fonlamak istemediğini ve sert önlemler istediğini beyan ediyor.

Tartışmalar ve politik sürtüşmeler devam ededursun. Hemen altta yine birlik tarafından tahmin edilen büyümeye katılım oranları var. 2013 için % 0.5 büyüme bekleyen AB’nin 2014 tahmini ise % 1.5, en azından revize edilene kadar…

İşte bu büyümeye katkıda bulunan ülkeler arasında koyu mavi olan Almanya. Açık mavi olan İngiltere ve kırmızı olan ise diğer ülkeler. Almanya’ya karşı direnmek ve ortak noktaları belirlemek gayet tabii mümkün. Ne var ki, bu tablodan maviyi çıkardığımız zaman paletten sadece mavi eksilmiyor, sanki tüm renkler akıyor. Ne dersiniz?