Advertisement

Hükümet ve bankalar arasındaki görüşmeler bankaların ikna olmaları ile sonuçlanmışa benzer. Birçok banka genel ihtiyaçtan konuta, taşıttan ticari kredi faizlerine kadar geniş bir kredi ürünü gamında indirime gidiyor. Yeni konut alacaklar için aylık %0,90 oran bulmak artık işten değil. Şüphesiz ki krediyi kullanacaklar adına çok olumlu bir gelişme. Biraz daha içeriğine bakalım.

 

NEDEN FEDAKARLIK İSTENİYOR?

Terör saldırıları, darbe girişimi, Suriye ve Irak'taki gergin durum, küresel ticaretin yavaş olması gibi faktörler büyümeyi zayıflattı. Bunun işsizlik üzerine daha fazla etkisi olmaması için ve reel sektörü rahatlatmak için, sektöre ve vatandaşlara krediyi sağlayan kurumlardan yardım isteniyor.

Bankaların bu taleplere oldukça olumlu yaklaştıklarını görüyoruz. Aksi halde, kredileri geri çağırma ve standartları sıkma gibi bir yarışa girildiğinde bunun kaybedenlerinden biri yine bankalar olacak. Herkes bunun bilincinde. Konuştuğum bankacıların bu düşünceye oldukça yakın olduklarını söyleyebilirim. Ülkenin içinde bulunduğu şartların olağan üstü tedbirler gerektirdiği konusunda neredeyse fikir birliği var.

Peki, bankaların oynamak için alanları var mı?

BANKALAR SAĞLAM

Türkiye'de faaliyet gösteren bankaların net faiz marjları %3,9 düzeyinde. Yani bankaların faiz ile fonladıkları yükümlülükleri ve faiz ile sattıkları ürünleri arasında bu kadar bir kar marjı var. Yine tüm bu bankaların öz sermaye karlılıkları %14 civarında. Diğer yandan, verilen her yüz liralık kredinin 3,3 lirası takibe düşüyor. Bu oran Avrupa'da birçok memlekette oldukça yüksek. Bankaların kaynaklarına bakınca, kredi mevduat rasyosunun %120'ye dayandığını görüyoruz. 1.65 trilyon liralık kredi portföyüne karşılık 1.44 trilyon liralık mevduatımız var. Kalan kısmı merkez bankasından, sermaye piyasalarından, yurt dışından ve diğer marjinal sayılabilecek kaynaklardan temin etmek durumunda bankalar. Son olarak, sermaye yeterlilik rasyosu, tüm sistem için %15'ten fazla.

Sadece bu gözle bakınca, düşük risk ile çalışan ve oldukça sağlam bir bankacılık sistemi görüyoruz. İşin maliyetler ve kaynaklar kısmında bazı problemler var.

Kaynak kıtlığı sebebiyle maliyetler yüksek. Merkez bankasının değer yitiren TL ve enflasyon gibi problemlerle faiz indirimlerinin sonuna geldiğini, not indirimi sonrasında ve yaşanan jeopolitik ve politik gelişmelerden ötürü ülke risk priminin arttığını ve bankaların daha pahalıya borçlandığını görüyoruz. Vatandaşın yüksek yabancı para tasarrufunda bulunarak TL likiditesini kuruttuğunu ve memlekete sermaye akımlarının da düşük kaldığını görüyoruz. İhracat performansı da hem dış hem içi faktörler sebebiyle istenen düzeyde değil. Alt alta yazdığımızda, kredi vermek isteyenin dikkatli davrandığı bir dönemdeyiz. Üstelik maliyetler yüksek.

Bu tabloda bankaların karlarından feragat ederek sattıkları paranın faizini aşağı çekmeleri mümkün mü? Elbette karlılık pahasına mümkün. Ancak 'sürdürülebilir' değil. Yine de kredi büyümesi hızının tek hanelerde seyrettiği ve olağan üstü zamanlar yaşadığımız şu dönemde 'yapılabilir'.

RİSKLER VE SONUÇLAR

Ana fikri başta söylemek gerek. Faizleri dönemsel olarak, belli bir amaçla ve kanaat beyanı neticesinde suni olarak yerinden oynatmak çözüm değil. Ancak olağan dışı böylesi zamanlarda sonuç almak değil de nefes aldırmak amaçlı olarak denenebilir. Bunu yaparken bazı riskleri gözden kaçırmamamız gerekiyor.

Bir birim faizin oluşumunda teknik şartlar, likidite pozisyonu, moral unsurları, ülke risk primi, firma & şahıs kredi skoru, ödeyebilme gücü, maliyetler, kısa ve daha uzun vadeli beklentiler, enflasyon seviyesi gibi çokça bileşen var. Bunların sonucunda ortaya çıkan fiyatı bozmak bu girdilerin bazılarında yapılan hesaplamayı görmezden gelmek demektir. Bunu unutmamamız lazım. Kıt olan sermaye kaynaklarının yanlış alokasyonuna yol açmamak konusunu kafamızın bir yerinde mutlaka tutuyor olmamız lazım. Bankalardan alınan marjı bir başka ekonomik birimin bilançosuna taşırken aslında bir 'yeniden dağıtım politikası' uyguluyoruz. Bunun sonuçlarını iyi hesap etmeliyiz.

Bu kampanyanın sonuçları ne olur? Yatırımlar canlanır mı? Zannediyorum ki  faiz indirimlerinin uyaracağı başat alan tüketim olacaktır. Konutta eğer bir canlılık yakalanabilirse bunu da hayli olumlu karşılamak gerek ancak halihazırda birçok projede uygun faizler bulmak mümkün. Yatırımlar içinse faiz şu an ilk sırada gelen belirleyici değil. İlk 3 sırayı 'yatırım ortamı' kavramının doldurduğu görülüyor.

Bu haliyle, faizlerdeki düşüşün mevcut ekonomik ortamda cari açık ve enflasyon üreteceği görülüyor. Diğer yandan, ekonomik faaliyet oldukça düşük olduğu için muhtemeldir ki bu etkiler çok güçlü olmayacak. Yani bir parça canlılık yaratmak için bu ikili riski alabiliriz gibi görünüyor.

Kısaca, faiz indirimlerini düzeltmek istediğimiz tıkanıklıklara bir merhem olarak değil bir nefes alma imkanı olarak görmek gerekli. Olağan üstü zamanlarda olağan üstü tedbirler alınması doğaldır. Ancak gerçek problemlerle mücadeleyi bir an olsun elden bırakmamak gerekir. Aksi halde her an olağan üstü an niteliği kazanabilir.