Advertisement

Türkiye zor zamanlardan geçti, geçiyor.

Zor zamanları, çoklu-seçim atmosferi ile başlatabiliriz. Ardından 17-25 Aralık geldi. Görülmemiş sahneler, fevkalade bir stres yaşandı. Seçimler sürdü. Terör yeniden kullanılan bir silah haline geldi. Dış politikada alıştığımız çizgiden farklı zamanlar gördük. Bu arada Orta Doğu'da sınırlar yazılıp çizilmeye çalışıldı. Son yıllarda damga vuracak etkide ve yapıda bir terör örgütü ile tanıştık. Kanlı bir darbe girişimi gördük.

Efor sarf edildi, dikkatler çok farklı yerlere dağıldı.

KÜREDE VE EVDE VAZİYET

Bu sırada dünya büyümesi 2008 Lehman sonrasındaki en düşük seviyeye indi. Üstüne Fed faiz artırdı. Artırmaya devam ediyor. Çin 12 büyümeden 6'lara indi. Brezilya'da olmadık iş kalmadı, petrol fiyatları 100'den 27 dolara hızlıca inmenin mümkün olduğunu gösterdi. Küresel faizler Merrill Lynch hesaplarına göre 5 bin yılın dibine indi. Hem fırsat hem krizi bir arada gördük.

Amerikan Merkez Bankası'nın parasal koşulları sıkılaştıracağını sinyalini verdiği 2013 Mayıs'ından bu yana ülkemizde döviz fiyatları sepet cinsinden (yarım dolar + yarım euro) 2 katına çıktı. 2012'de yatırım yapılabilir notuna kavuşmadan memlekete doğrudan yabancı yatırım + portföy akımları ile 90 milyar dolara yakın sermaye akışı olurken bugün bu rakam, 2016 sonu baz alınırsa 10 milyar dolara düştü.

İşte böylesi bir ortamda ekonomi yavaşlamaya başladı. Türkiye, 2015 yıl sonu itibari ile 2009'daki daralmadan sonra -son revizyonun da etkisiyle- ortalama %7 büyümüştür. Geçtiğimiz yılın büyümesinin %2'ye yakın bir yerde oluştuğunu tahmin ediyor ekonomistler. Bu yıl için de beklentiler fazlaca kuzeyde değil. 2, bilemedin 3 büyüyeceğiz. Bu arada enflasyon çift hanede ve işsizlik %12,7 ile son yılların zirvesinde.

Kur yükseldi. 2008'de 1,16'ya inen Dolar / TL 2017'de 4'leri zorlamasına rağmen ihracatta büyük aşamalar kat edemedik. 2023 hedefi olan 500 milyar doların uzağındayız. 142 milyar dolar civarında geziniyoruz ve bu kadar büyük devalüasyona rağmen ihracatta resesyon yaşadık. Yani 2 sene üst üste daralma gördük. Çünkü yüksek teknoloji barındıran ürün satamadık. Bu aşamaya geçemedik. Tüm ihracatımız içinde bu cins ürünlerin payı halihazırda %3,1 seviyesinde.

YENİ EKONOMİ SANCISI

Dijital dönüşüm gümbür gümbür geliyor. Sürücüsüz arabalardan ön-sipariş alan fabrikalara kadar artık hiçbir şey hayal değil. Dünyada sensörlerin sayısı gitgide artıyor ve buradan toplanan bilgiler artık farklı okuma tekniklerine imkan tanıyor. Ham data 'big-data'ya dönüşüyor. Yapay zeka bunları işliyor ve bir yandan öğreniyor. Yaklaşmakta olan otomatizasyon ve robot çağından sonra gençlerin önemli bir bölümü farklı iş yapılarında rekabet etmek durumunda kalacaklar.

Bugün eğittiğimiz gençlerin hatırı sayılır bir bölümü geleceğin işsizi olmak için eğitim alıyor. Tüm bunları bir kenara koysak bile küresel rekabeti ölçebileceğimiz PISA, TIMSS ve PIAAC gibi sınavlarda oldukça üzücü sonuçlar alıyor öğrencilerimiz. Bizim buğdayımızın kalitesizliğinden ya da etlerin az protein verdiklerinden değil elbet. Çocukları hayata hazırlayacak eğitim sisteminin güdüklüğünden kaynaklanıyor bu sorun.

Bunlar sorunlu alanlar.

GÜÇLÜ KASLAR

Dayanıklı olduğumuz alanları ve beslendiğimiz bölgeleri bir kez daha test etme şansı bulduk. Bankacılık sistemi örneğin, oldukça iyi bir performans gösterdi. Kamu maliyesi güçlü. Küresel borç haritasında göze batamayacak bir yerdeyiz, borcumuz %30'ların ilk basamakları ile ifade ediliyor. Coğrafi konumumuzu kaybetmedik. Türkiye hala bir köprü ve kıymeti tartışılmaz. Asya'ya, Afrika'ya ya da Körfez'e giderken bir kültür iklimi ve ticaret kapısı. Güçlü girişimcileri ve genç nüfusu ile bölgede ayakta kalan nadir bir oyuncu.

Tartışsak da ülkemiz bölgedeki ender demokrasilerden biri. Arap Baharı yaşanırken, gözlerin çevrilmediği tek ülke. AB çıpası, sallansa da yerinde duruyor. Kurumsal kapasitede zayıflıklar olduysa da bölgesel bir güç ve 'devlet' diyebileceğiniz ender bölge yapılarından biri ülkemiz. Bunlar 2017 yılında oldukça kıymetli apoletler.

Peki potansiyeline ulaşıyor mu ekonomimiz? Sanırım soru bu. İlk bölümde anlattıklarıma bakılırsa hayır.

Neden böyle; ikinci yazıda onu tartışmaya çalışacağım.