Advertisement

DÜNYADA VE TÜRKİYE'DE DARBOĞAZLARA CEVAPLAR

Türkiye ekonomisi çok çetin testlerden geçti. Bunların her biri çok zorlu ve birçok ekonominin çatırdamasına sebebiyet verecek cinstendi.

2014 yılının 16 Nisanı'nda Güney Kore'de Sewol feribotu battı ve ne yazık ki 300 insan hayatını kaybetti. Vatandaşların morali bozuldu, iç tüketim yara almaya başladı ve hükümet ekonomiyi tamir edip moralleri yükseltebilmek için 11,4 milyar dolar büyüklüğünde canlandırma paketi açıklamak zorunda kaldı. Kore Merkez Bankası Mayıs ayında faciaya atıfta bulunarak 'Sewol sonrası ekonomiye ilişkin belirsizlikler sürüyor' şeklinde bir paragrafa politika metninde yer verdi.

Durum ciddiydi, bir feribot faciası ekonomiye 'moral' kanalı üzerinden yara verdi.

2001 Eylülü'nde ABD'de yaşanan ikiz kuleler saldırısı sonrasında sayısı binlerle ifade edilecek insan yaşamını yitirdi. Borsa 4 gün kapalı kaldı. Ardından %7 düşüşle ilk işlem gününü tamamladı. Zaten yavaşlamış olan ve resesyondaki ekonomi 3. çeyrekte bu olayın etkisi ile 'uçurumdan aşağı yuvarlandı'. Fed 3 günde piyasaya farklı yollarla 400 milyar dolar likidite sağlarken, kamu 100 milyar dolarlık mali destek ile oyuna dahil oldu.

ABD'de moraller bozulsa da ardından gelen toparlanma sert oldu. Vatandaşlar teröre teslim olmadılar ve birçok sektörde o dönemin rekorları kırıldı.

Türkiye'de ise 17-25 Aralık ile başlayıp çoklu seçim ile devam eden, Doğu'da kalkışmaya varan ve onlarca insanımızı kaybettiğimiz olaylar yaşandı. Binlerce yurttaş, farklı yöntemlerle gerçekleştirilen terörist saldırılarda can verdi. Darbe girişimi yaşandı. Can kayıpları, yaralananlar ve ardından gelen yüz binlere varan işten çıkarmalar. Bunca olayı hangi ülkenin üstünden boca ederseniz edin, sonuç değişmez; ekonomi bunu kaldıramayacaktır.

Hazine dengesi, kamu desteği gibi konular bugünlerde konuşulunca hatırlatmak istedim. Böylesi günde bütçe açığı ve kamu desteği olmayacak da ne zaman olacak? İş o ki fonlarımız doğru alanlara aksın. Doğru insanlar yönetsin ve ihtiyaçları karşılasın.

2 SORU CEVAPLAMALIYIZ

Memleketin ekonomisi dayanıklı. Bunu daha fazla test etmeye gerek kalmadı. Burada ilk akla gelen söylem şu: 'Bunca şey başkasının başına gelseydi vay haline'.

Katılmamak ne mümkün.

Katıldıktan sonra ise ilk soruyu sormalıyız:  Bunlar neden başkasının değil de bizim başımıza geldi?

Burada durmamalı ve devam etmeli; hemen ikinci soruyu sormalı: Bir daha gelmemesi için ne yapmalıyız?

Ülkeyi bunca sağlam yapan şeylerden biri özel sektörün aşırı risk almamış olması ve bunları fonlayan bankaların büyük kaldıraçlar kullanmadan temiz bilançolar ile operasyonlarını sürdürmeleri. Genç nüfusun dinamizmi ve halkın vatanseverlik duygusu ile üretime ve tüketime dönük yüzü diğer önemli faktörler. Türkiye'ye bu süreçte güvenen dış alem, komşularımız ve yabancı kreditörler & yatırımcılar da sayılması gerekenler.

Tüm bu unsurlar hangi sebeple bir araya geliyorlar? Türkiye'nin potansiyeline inandıkları için. Türkiye bunca yaşadığına rağmen hala 'credible' bir ülke olarak görülüyor ve insanlara fırsatlar sunuyor.

Başımıza gelenler, kısadan, neden başımıza geldi? İktidar mücadelesinin sert geçtiği ülkemizde bu savaşım verilirken güvenilen ortakların başka ajandası olduğu için... Bu süreçte liyakat yerine 'hayata bakış' öne geçtiği için...

Demek ki insanımız için reçete yalın şekilde ortada duruyor. Aynı geminin yolcuları olarak yeri bileti olana vereceğiz, aradan sıraya girmek isteyene hep birlikte hayır diyerek işe başlayacağız. Ekonominin ve insanın ihtiyaç duyduğu reformlar yine ancak doğru insanlarla yapılabilir çünkü.