''Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.''
...
Büyük şair Orhan Veli Kanık'ın bu şiirini çok severim. Elimden gelse devamını da yazar, daha önce hiç görmemiş olanlar okuyabilsinler diye yazıyı oracıkta bitirirdim. Orhan Veli'den daha güzel, daha anlamlı ne yazabilirim ki?
Büyüme belki?
Türkiye 2017 yılının 2. çeyreğinde beklentilere oldukça yakın şekilde %5,1 büyürken, ilk çeyrek de %5,2'ye revize edildi. Böylece birçok gelişen ülkeyi geride bırakırken AB'nin ise tam 2 katı büyüdük. Bu harika bir haber.
Diğer yandan, sürekli mutlu olabilmek için, bir başka deyişle doğru kompozisyon ile büyümek ve refah seviyemizi artırmak için yapılması gerekenler var. 5 büyüdüğümüz için üzülecek halimiz yok elbette. Bunu sürdürüp, doğru dağılım ile zamana yaymak mesele.
Neden?
İşsizliği tek haneye kalıcı olarak indirmek, ithal girdi bağımlılığımızı azaltmak ve kişi başı milli gelirimizi orta gelir tuzağından kurtarmak için. Türkiye kabaca 7 yıldır 10 bin dolar civarında takılıp kalmış olacak bu yıl bittiğinde. İstediğimiz, çok daha yüksekler oysa, müreffeh toplumların seviyeleri.
Yüksek katma teknoloji ürünleri üreterek ve inovasyon yolu ile bu yola gireceğimizi biliyoruz. Biliyoruz ama tam olarak istediklerimizi sahaya yansıtamadığımız da bir gerçek.
Kopernik, Kepler ve Galileo kilisenin insan üzerindeki tahakkümünü kırmış ve dünya merkezli evren tarifini kaldırıp atmışlardır. Bacon ve Descartes ile doğanın felsefesini anlamak için elini uzatmıştır insanoğlu. Gerçekliğin doğasına insanı en çok yaklaştıran ise Newton olmuştur. Klasik fiziğin temelleri atılmıştır. platon ve Aristoteles'ten başlayan yolculuk gerçek bir kuramcılık kültürü ile ara bir zirve yapmıştır artık.
Belki de fiziğin ve tarihin sonu olacak Newton'u özel görelilik ile Einstein bu cezadan kurtardı. Uzay zamanın doğası ve evreni kavrayışımız bir kez daha değişti. Ardından atom altı dünya ile makro dünyayı ayıran kuantum geldi. Planck'ın 'paket enerjileri' ile fotona bakışımız değişti. Born ve Heisenberg ile determinizm çöktü ve gerçeği algılayışımız ihtimaller dünyasına havale edildi. Gerçek orada ve hep öylece dururken ona bakışımız sürekli evrildi.
İnsanın kibrine bilinç altının gücü ile saldıran Freud ve türlerin kökeni için Lamarck ve dedesi gibi ama daha gelişmiş bir çözüm sunan Darwin 'sisteme' bakışı formatladılar. Termodinamiğin yasalarının belirlenmesi ile sistemlerin sınırları zaten çoktan belirlenmişti...
***
Mikro dalgadan bilgisayarlara, çiplerden iletişim sistemlerine kadar her final ürünün altında bu hikayenin bir bölümü yatıyor. Şanslıyız ki buradaki birikim insanlığa mal olmuştur. Kuhn'un 'Bilimsek Devrimlerin Yapısı'nda belirttiği aşamalar geçilmiş, paradigma haline gelmiştir. O, artık herkesin kullanımına açıktır. Bu işin iyi tarafı.
Bu bilgileri işlemek için seçim yapmadan, binlerce yılın bilgeliğini ve bilimini kucaklayacak bir eğitime sahip olmak gerekiyor. Ardından onu sermaye ile buluşturup 'iş'e dönüştürmek ve ortayı çıkan ürünü ve ürünün sahibini evrensel normlara göre korumak gerekiyor.
Öyle çok mesafe kat ettik ki artık karşı kıyıya dönmek doğru olmaz. Burnumuzun baktığı kıyıyı kucaklamak gerek.
Çünkü maalesef hiçbir şey birdenbire olmuyor.
Öyle olsaydı, büyük şairi belediyenin açtığı bir kuyuya düşürüp öldürür müydük?