Advertisement

Mevsim yavaşça kışa dönerken ekonomide de durum farklı değil. Yaz sıcağı bitti ve nasıl olduğunu anlamadan, gelmesi gereken hızla gelmeye başladı. %7'yi aşan 2017 büyümesinin ardından bu yıl gelmesi beklene soğuma epey hızlı şekilde kıyılarımıza vardı.

İSO büyümeye öncü sayılabilecek Satın Alma Yöneticileri Endeksini (PMI) IHS Markit ile birlikte açıklıyor. Eylülde yaşanan düşüş oldukça sert. Genişleme / Daralma sınırı kabul edilen 50 seviyesi aşağı hızla geçilmiş endekse göre ve 42,7 değerini almış endeks.

Böylece iş aleminin üretmek için yaptığı satın almaların hızla daraldığını anlıyoruz. Üstelik yeni sipariş, üretim gibi alt endekslerde de daralma görülüyor. Kurun desteğine rağmen 3 ayın ardından ihracat siparişlerinde de gerileme görülüyor.

2009'da ekonominin sert daraldığı günlere kadar uzanıyor bu PMI düşüşü. Gelmekte olanı haber veriyor.

Yavaşlama sadece üretimde hissedilmiyor. Her ne kadar gördüğümüz zirvelere göre gerilemiş de olsa kurların ulaştığı seviyeler tüketiciyi harcama yapmaktan uzak tutuyor. Elbette bu bir yere kadar iyi haber. İthalat azalıp da ülkenin cari açığı kapanıyorsa buna ancak sevinebiliriz. Çünkü vatandaşlar olarak biz, tüketince sadece yabancı marka tercih ediyoruz. Arabalar, kıyafetler ve telefonlar ithal ediliyor.

Cari açığın düşmesinin herkesin faydasına olduğu doğru ancak bu ölçü biriminin niteliği de önemli. Örneğin, temelli çözüm bulacak reformlar ile ticaret açığımız geriliyor olsa ya da yenilenebilir milli kaynaklar ile daha fazla enerji üretiyor olsak haberler harika denebilirdi. Ne var ki ticaret açığın düşmesinin sebebi ekonominin soğuması. Biz bunu Bloomberg HT Tüketici Güven Endeksi ve bunun alt kırılımlarında kolaylıkla gözlemliyoruz. Tüketicinin mesajı açık: Bir süre ben ortalarda yokum diyor. Yurt içi nihai talep ve tüketime dayanan sektörler için olumsuz bir haber elbette.

Ekonomik aktivitedeki sert yavaşlamanın geleceğini elbette biliyorduk. Ardından cari açığımızın kapanmasını, reel sektörün borçlarını ödemesini ve güven arttıkça TL'nin güçlenmesini, kredi kanallarının işlemesini bekliyoruz. Her şeyin zamanı var.

Aşağıdaki grafikte daha önce cari açıkta verdiğimiz eksilerin her daralışında kurun da reel olarak değer kazandığını görmek mümkün. Bunun tesi de geçerli. Konu basit. Ne kadar az açık verirsek kurumuz o kadar tercih ediliyor ve reel olarak değerleniyor. Yani enflasyondan arınmış şekilde. Kavuniçi ile gördüğümüz, en çok ticaret yaptığımız 36 ülke kurunun Türk Lirasına karşı enflasyondan arındırılmış hali. Yani TL'nin gerçek değeri. Bu çizgi aşağı gittikçe TL değer kaybediyor demektir.

Şekilden görüleceği üzere, ülkemizde ne zaman cari açık düşse Türk Lirası reel olarak değer kazanıyor. Bunu bir kenara not edelim.

Sonuç Yerine

Dünyanın başka yerlerinde bizim gibi kur şoku yaşayan ülkeler oldu. Bunlar da bizimle benzer yolları izleyerek bu işten çıktılar. Önce 1 birim ihracat artışı yaşandı, bununla beraber 3 birim ithalatta düşüş görüldü. Dış kaynaklara ihtiyaç azalıp da kurlar değer kazanıp güven arttıkça hayta aktı gitti.

Ülkemizde de buna benzer bir süreç yaşayacağız. Ancak bunları yaşamak anlatmaktan zor olacak. Talepteki keskin düşüşe ve kurun gelmiş olduğu yüksek seviyelere birçok işletme ve bilanço dayanamayacak. Tüketimin yavaşlayıp işsizliğin arttığını göreceğiz ne yazık ki. İşte dengelenme bu acı reçete ile birlikte gelecek.

Her şey olup bittiğinde ekonominin görünmez kuralları aşırılıkları budayacak. Biriken dengesizlikler düzelecek. Acı çekilecek ve gözyaşı dökülecek. Ardından bir sakinlik ve toparlanma evresi yaşayacağız. İşte bütün mesele burada ortaya çıkacak. Bu sürede, ekonomi tekrar hızlandığında aynı sorunları yaşayacak mıyız yoksa bunların bazılarına çözüm bulmuş olabilecek miyiz? Bir sonraki genişleme evresinin sağlığını, çapını ve süresini işte bu belirleyecek.