Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) yılın ilk enflasyon raporunda, banka tarafından alınan önlemlerin, cari açığın daha makul seviyelere gelmesine destek verdiğini ancak, makro tedbirlerin yanında sektörlere özgü gelişmeleri de dikkate alan mikro tedbirlerin önemine işaret edildi.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın genel özetini sunduğu Enflasyon Raporu'nda, küresel krizin ardından iç talebin, genişletici para ve maliye politikalarının etkisiyle güçlü bir biçimde toparlandığı; ne var ki, küresel büyüme ve dolayısıyla dış talebin zayıf seyrini sürdürdüğünü kaydetti.

2010 yılı sonlarına doğru, gelişmiş ekonomilerdeki aşırı genişletici para ve maliye politikası uygulamaları ile bol likidite koşullarının sermaye girişlerini teşvik etmesinin bir yandan kredi kanalıyla iç talebi daha da canlandırırken, diğer yandan TL'nin aşırı değerlenmesine yol açarak ithal mallara olan talebi desteklediğine dikkat çekilen raporda, bu ortamda küresel talebin zayıf seyretmeye devam etmesinin, iç ve dış talebin toparlanma hızlarının ayrışmasına ve dış ticaret dengesinin bozulmasına yol açtığı kaydedildi.

-Ulaştırma-haberleşmede yavaşlama-

İç ve dış talep arasındaki ayrışmanın ekonomi üzerinde makro finansal riskler oluşturmasının önüne geçmek amacıyla Merkez Bankası'nın 2010 yılı son çeyreğinden itibaren, politika faizi, zorunlu karşılıklar ve diğer likidite araçlarının eşgüdümlü biçimde kullanılmasını kapsayan yeni bir politika bileşimini uygulamaya koyduğu anımsatılan raporda, uygulanan politikanın temel amacının, aşırı kredi kullanımını sınırlayarak ve TL'deki spekülatif sermaye girişi kaynaklı aşırı değerlenmenin önüne geçerek talep kompozisyonunda dengelenmeyi sağlamak, böylelikle ekonomide yumuşak inişi ve cari açığın daha makul düzeylere inmesini sağlamak olduğu yinelendi.

Uygulanan dengeleyici para politikasının iç talep üzerindeki etkilerinin 2011 yılı içinde belirgin biçimde görülmeye başlandığını, nitekim, GSYİH'deki artış eğilimine karşın, nihai yurt içi talebin 2011 yılının ikinci ve üçüncü çeyreklerinde yataya yakın bir seyir izlediğini, mal ve hizmet ithalatının ise belirgin biçimde gerilediği belirtildi.

''Tüketim harcamalarının alt kalemleri incelendiğinde, kur ve finansman koşullarına duyarlı olan, dolayısıyla Merkez Bankası'nın sıkılaştırıcı politikalarının doğrudan hedef aldığı iç talep bileşenlerinde son dönemde belirgin bir yavaşlama eğilimi gözlenmektedir'' ifadelerine yer verilen raporda, bu eğilimin özel makine teçhizat yatırımları ile mobilya, ev aletleri ve ulaştırma-haberleşme tüketiminde açık bir biçimde gözlenebildiği kaydedildi.

Öte yandan, daha çok cari dönem gelirine, dolayısıyla istihdam gelişmelerine duyarlı olduğu düşünülen diğer tüketim harcamalarının istikrarlı artış eğilimini koruyup büyümeye katkıda bulunmaya devam ettiğine işaret edilen raporda, ithal bileşeni görece daha yüksek olan kalemlerde başta TL'deki birikimli değer kaybı olmak üzere kredi maliyetlerindeki artışın da etkisiyle yavaşlama gözlenirken, gıda ve hizmet gibi ithalat bileşeni görece daha düşük olan kalemlerde talebin artmaya devam ettiği belirtildi.

Raporda, ''Böylece, ithalat hızla azalırken geçmiş tecrübelerin aksine iktisadi faaliyette keskin bir düşüş görülmeden artış eğilimi devam edebilmiştir. Hal böyleyken, son dönemde ihracat artışlarının da üretimi desteklemesi yeniden dengelenmeyi güçlendirmektedir'' denildi.

-Cari açık-

Raporun başka bir kutusunda Merkez Bankası tarafından makro-finansal risklere karşı alınan önlemlerin de etkisiyle cari açıkta düşüş başladığı, cari açığın konjonktürel etkilerin yanı sıra yapısal unsurlardan da kaynaklandığı, karşılama oranlarının ara malları, yatırım malları ve tüketim malları olarak ayrı ayrı değerlendirildiğinde 1989 yılından bu yana ara mallarında karşılama oranının yüzde 40 civarında hareket ettiğinin görüldüğü tespiti yapıldı.

Yatırım malları için karşılama oranının 2001 öncesi ve sonrası dönemlerde belirgin şekilde farklılaştığı, tüketim malları için ise 2001 sonrası azalış eğilimine dikkat çekilen raporun kutu bölümlerinde şu değerlendirmeler yer aldı:

''Enerji ithalatını da içeren ara mallarında ihracatın ithalatı karşılama oranının düşük olması beklenen bir durumdur. Buna karşın, yatırım mallarında karşılama oranının enerji ithalatını da içeren ara mallarından dahi düşük olabilmesi dikkat çekmektedir. Tüketim mallarında dış ticaret dengesi pozitif olsa da karşılama oranında düşüş eğilimi gözlenmektedir.

2001 sonrası ekonomimizdeki yapısal dönüşüm dikkate alınarak karşılama oranları 2003-2011 dönemi için daha detaylı analiz edilmiştir. Son dönem gelişmelerini sektörel bazda daha detaylı değerlendirebilmek amacıyla, dış ticaret verileri fasıllar çerçevesinde incelendiğinde, ihracatımızda en yüksek paya sahip ilk dört sektörün 2011 Ocak-Kasım dönemi itibarıyla net ithalatçı konumda olduğu görülmektedir. Örülmüş ve örülmemiş giyim eşyaları, demir veya çelikten eşya ve meyve-sebze kalemleri ihracat içinde görece yüksek paya sahip olan net ihracatçı kalemlerdir.

Kriz sonrası dönemde karşılama oranlarındaki düşüşte ve dolayısıyla dış ticaret açığındaki artışta, sektörlerin iş çevrimlerinden farklı ölçüde etkilenmesinin de rolünün olduğu düşünülmektedir. Örneğin, 2003-2009 döneminde net ihracatçı olan yatırım ile ilgili taşımacılık araçları (hafif ticari gibi) ve binek otomobil sektörlerinin son iki yılda net ithalatçı olmasının söz konusu kalemlerin iş çevrimlerine görece daha duyarlı olmasından kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Zira, yurt içi talebin güçlü seyri gerek ticari gerekse binek araç talebini olumlu etkilerken, küresel ekonomideki sorunların devamı bahsedilen sektörlere yönelik talebi sınırlamaktadır. Bu durum, iç ve dış talep arasındaki ayrışmayı belirginleştirmektedir. Bu bağlamda, Merkez Bankası tarafından alınan dengeleyici önlemlerle bu kalemlere yönelik yurt içi talep kontrol altına alınmaktadır. Öte yandan, çevrimlere duyarlı olmaları nedeniyle küresel kriz ve sonrası dönemlerde ihracatımızı önemli ölçüde sınırlayan bu kalemlerin küresel sorunların hafiflemesiyle ihracat artışına oldukça güçlü katkı yapma potansiyeli taşıdıkları not edilmelidir.''

Son yıllarda, Türkiye ihracatının yaklaşık beşte birini oluşturan dayanıklı ve yarı dayanıklı tüketim kalemlerinin karşılama oranlarında istikrarlı düşüş gözlenirken, makine teçhizat kalemini içeren taşımacılık araçları hariç yatırım mallarında karşılama oranının yüzde 30'un altında seyrettiği, buna karşın, taşımacılık araçlarının parçaları ve yatırım araçları parçaları gibi yan sanayi kalemlerinin karşılama oranlarında artış eğilimi gözlendiği vurgulandı.

-İşsizlikte gerileme-

Raporda işsizlik oranlarına ilişkin de son dönemde beklentilerin de ötesinde hızla gerileyerek 2005 yılından bu döneme en düşük seviyesine ulaştığı belirtildi.

Raporda, ''Bu kutuda, son dönemde işsizlik oranlarında gözlenen azalmanın nedenleri sektörel kaynakları itibarıyla incelenmektedir. Bu amaçla, ekonominin kriz sonrası toparlanma sürecinin büyük ölçüde tamamlandığı 2010 yılı ikinci yarısı ve 2011 yılına ilişkin işgücü piyasası hareketleri, işsizlik oranlarının sadece sınırlı miktarda gerilediği 2005-2007 dönemi ile kıyaslanmaktadır. Ele alınan iki dönemin önemli bir ortak özelliği her birinde yüksek oranda büyüme kaydedilmiş olmasıdır. 2005-2007 döneminde yıllıklandırılmış ortalama çeyreklik tarım dışı katma değer artış oranı yüzde 7,2 olurken, 2010 ikinci yarısı ve 2011 yılı için bu oran yüzde 8,2 oranında gerçekleşmiştir'' denildi.

Merkez Bankası, yüzde 5,5 olarak hedeflenen 2011 yılı sonu enflasyonunun yüzde 10,45 çıkması nedeniyle hükümete açık mektup gönderdi.

Merkez Bankasından mektuba ilişkin yapılan açıklamaya göre, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ve Başkan Yardımcısı Mehmet Yörükoğlu imzalarını taşıyan mektup, hükümet adına Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'a gönderildi.

Açıklamada, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu'nun 42'inci maddesi uyarınca, enflasyonun hedeften belirgin olarak sapması durumunda Merkez Bankası'nın sapmanın nedenlerini ve alınması gereken önlemleri hükümete yazılı olarak bildirmesi ve kamuoyuna açıklaması gerektiği hatırlatıldı.

21 Aralık 2010 tarihinde yayımlanan ''2011 Yılı Para ve Kur Politikası'' başlıklı metinde, 2011 yılı için enflasyon hedefinin hükümetle beraber yüzde 5,5 olarak belirlendiği anımsatılan açıklamada, 2011 yılı sonunda enflasyonun yüzde 10,45 düzeyine ulaşarak hedefin belirgin olarak üzerinde gerçekleştiği için mektubun yazıldığı bildirildi.

-2011 yılında enflasyonu belirleyen unsurlar-

2011 yılında enflasyonun hedefin üzerinde gerçekleşmesine neden olan temel gelişmelerin yıl genelinde ithalat fiyatlarında ve döviz kurunda gözlenen yüksek artışlar olduğu belirtilen mektupta, 2010 yılının son çeyreğinden 2011 yılının Aralık ayına kadar Türk Lirası cinsinden ithalat fiyatlarının artışının yüzde 40'ı aştığına ve tek başına bu gelişmenin yıllık enflasyon üzerindeki etkisinin yaklaşık 5 puana ulaştığının tahmin edildiği kaydedildi.

Enflasyonun hedefin üzerinde çıkmasına etkili olan diğer bir unsurun da ekim ayındaki tütün ürünleri vergi düzenlemesi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan fiyat artışları olduğu belirtilen mektupta, tütün fiyatlarının 2011 yılında yüzde 18,6 ile enflasyon hedefinin oldukça üzerinde çıktığı, söz konusu artışın ise yıllık enflasyona katkısının 1,1 puan olduğu vurgulandı.

İşlenmemiş gıda fiyatlarının enflasyona etkisinin 2 puana yaklaştığına dikkat çekilen mektupta, ''Sonuç olarak ithalat fiyatları, döviz kurları, işlenmemiş gıda ve tütün ürünü fiyatlarındaki gelişmeler, 2011 yılı sonunda enflasyonun hedefin üzerinde kalmasında belirleyici olmuştur. Anılan unsurlar içinde Merkez Bankası politikalarından etkilenebilen tek kalem döviz kurlarıdır'' denildi.

-Sermaye akımları, para politikası ve finansal istikrar-

Küresel kriz sonrası gelişmiş ülkelerin uyguladığı olağanüstü gevşek para politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkan bol ve ucuz likiditenin 2010 yılından itibaren gelişmekte olan ülkelere yönelik kısa vadeli sermaye akımlarını artırdığı kaydedilen mektupta, artan sermaye girişleri sonucu Türk Lirasında gözlenen değerlendirme ve hızlı kredi büyümesinin cari dengede belirgin bir bozulmaya yol açtığı ifade edildi.

Mektupta, geçen yılın Ağustos ayından itibaren küresel risk iştahının bozulmasıyla birlikte, döviz kurundaki değer kaybının öngörülen boyutları aşarak enflasyonun beklenenden hızlı artmasına katkıda bulunduğu vurgulandı.

-Yıllık enflasyon ne zaman yüzde 5 düzeyine düşer?-

Merkez Bankasının, enflasyondaki yükselişin fiyatlama davranışlarını bozmasını engellemek amacıyla 2011 yılı Ekim ayından bu yana para politikasında önemli bir sıkılaştırmaya gittiği belirtilen mektupta, bu kapsamda, faiz koridorunun yukarı doğru genişletildiği ve piyasaya yapılan fonlamanın maliyetinin belirgin şekilde artırıldığı anımsatıldı.

Mektupta, şöyle denildi:

''Alınan bu tedbirlerle kredi büyümesi makul oranlara çekilmiş ve enflasyon beklentileri kontrol altına alınmıştır. Bu çerçevede, ithalat fiyatları, döviz kuru, işlenmemiş gıda ve tütün fiyatlarından kaynaklanan hareketlerin birikimli etkileri ortadan kalktıkça önümüzdeki dönemde enflasyonun kademeli olarak hedefe doğru ilerlemesi beklenmektedir. Baz etkileri nedeniyle enflasyondaki düşüşün kısa vadede daha sınırlı olacağı, 2012 yılının son çeyreğinde belirginleşeceği belirtilmelidir. Para politikasının mevcut durumda yüzde 10,45 olan enflasyonu 2012 yılı sonunda yüzde 5 düzeyine düşürecek şekilde uygulanması iktisadi faaliyette arzu edilmeyen dalgalanmalara yol açacağından hedefe ulaşma sürecinin yaklaşık 1,5 yıllık bir zaman dilimine yayılması öngörülmektedir. Diğer bir ifadeyle, enflasyonun yüzde 5'lik hedefe 2013 yılının ortalarında ulaşacağı bir çerçeve esas alınmaktadır.

Öte yandan, önümüzdeki dönemde risk iştahının belirgin şekilde artması ve gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının tekrar hızlanarak Türk Lirasındaki değerlenmenin baz senaryodaki varsayımlara kıyasla daha güçlü olması durumunda, 2012 yılının sonunda hedefe ulaşılması mümkün olabilecektir.''

-Riskler-

Mektupta, enflasyonun yüksek seyrini sürdürmesine neden olacak risklere de değinilirken, önümüzdeki dönemde enflasyonun ana eğilimi hedefle uyumlu seviyelere gerileyecek olsa dahi, 12 aylık birikimli fiyat artışları ile ölçülen enflasyonun yılın son aylarına kadar hedefin belirgin olarak üzerinde seyretmesinin yüksek bir olasılık olduğuna dikkat çekildi.

Euro Bölgesine ilişkin süregelen sorunlar ve buna yönelik tedbirlerin etkinliğine ilişkin belirsizliklerin, önümüzdeki dönemde küresel piyasalardaki oynaklığın süreciğine işaret ettiği kaydedilen mektupta, bu görünümün, birden fazla aracın kullanıldığı esnek para politikası yaklaşımını gerekli kıldığı ifade edildi.

Önümüzdeki dönem bir diğer risk unsurunun da petrol fiyatlarına ilişkin belirsizlikler olduğu kaydedilen mektupta, her ne kadar küresel iktisadi görünümün seyri emtia fiyatları üzerinde aşağı yönlü baskı oluştursa da son dönemde petrol arzına dair sorunların belirginleşmesi, enerji fiyatlarının görünümüne ilişkin yukarı yönlü bir risk unsuru oluşturduğu bildirildi.

Mektubun sonuç kısmında, şu değerlendirmelere yer verildi:

''Enflasyon 2011 yılı sonunda hedefin belirgin olarak üzerinde gerçekleşmiştir. Bu gelişmede Türk Lirasındaki değer kaybının yanı sıra emtia fiyatları, tütün ve işlenmemiş gıda fiyatları gibi para politikasının kontrolü dışında kalan unsurlar etkili olmuştur. Merkez bankası enflasyondaki yükselişe güçlü bir parasal sıkılaştırma ile karşılık vermiş ve beklentileri kontrol altına almıştır. Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde enflasyonun kademeli olarak hedefe doğru ilerlemesi beklenmektedir. Merkez Bankası enflasyon görünümüne ilişkin gelişmeleri yakından takip ederek fiyat istikrarı yolunda elde edilen kazanımların kalıcı olması için gereken tedbirleri almaya devam edecektir.''