Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, son dönemde açıklanan verilerin, ithalat artış hızının aldıkları tedbirler doğrultusunda yavaşladığını, ihracatta ise dış talepteki göreli zayıf seyre rağmen kademeli toparlanmanın devam ettiğini gösterdiğini söyledi.

Başçı, Merkez Bankası 80. Hesap Dönemi Olağan Genel Kurul Toplantısında yaptığı konuşmada, 2011 yılında gerçekleşen küresel ekonomik gelişmeleri ve Türkiye'de yaşanan temel makro ekonomik gelişmeleri değerlendirdi.

Erdem Başçı, 2011 yılında gelişmiş ülkelerin, uygulamakta oldukları oldukça büyük ölçekli parasal genişlemeye rağmen, zayıf ve kırılgan bir büyüme görünümü sergilediğini, bu durumun, küresel büyüme üzerindeki aşağı yönlü riskleri canlı tutmaya devam ettiğini söyledi. ABD ekonomisinde, özellikle işgücü ve emlak ve piyasalarında güçlü bir toparlanmanın henüz başlamadığına işaret eden Başçı, bunun yanı sıra, Avro Bölgesi'ndeki kamu borcu krizinin giderek derinleşmesi ve sorunun çözümüne ilişkin belirsizliklerin artmasının, 2011 yılında küresel büyümeyi olumsuz etkileyen en önemli faktör olduğunu kaydetti.

Küresel kriz sonrasında gelişmiş ülkelerde süregelen zayıf ve kırılgan görünümün, gelişmekte olan ülkelerdeki dış talebi yavaşlatarak büyümeyi sınırlandırdığını anlatan Başçı, 2011 yılında gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızlarının da kriz sonrasında sergiledikleri hızlı toparlanmanın ardından büyük ölçüde yavaşladığını ve bu durumun, gelişmiş ülkelerdeki büyümeye ilişkin zayıf ve kırılgan görünümle birleştiğinde, küresel büyümeyi olumsuz yönde etkilediğini söyledi.

Emtia fiyatlarında ise krizin en yoğun dönemlerinin ardından 2009 yılında başlayan artış eğiliminin 2010 ve 2011 yıllarında da devam ettiğini, özellikle petrol fiyatlarının dikkat çekici düzeylere ulaşmasında etkili olan bu eğilimde, küresel ölçekte uygulanan parasal genişlemenin etkili olduğunu anlatan Başçı, şöyle konuştu:

''Bu dönemde, Kuzey Afrika ve Ortadoğu;da yaşanan siyasi gelişmeler, arz yönlü ilave bir baskı unsuru oluşturarak enerji fiyatlarındaki yükselişi güçlendirdi. Bu çerçevede, uluslararası Brent tipi ham petrolün varil fiyatı 2011 yılının Nisan ayı başında 126 ABD doları düzeyiyle, 2008 yılının Temmuz ayından bu yana kaydedilen en yüksek değerine ulaştı. Yılın ilk yarısında, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ekonomilerde kayda değer bir yükseliş gösteren enflasyon oranları, yılın ikinci yarısından itibaren daha ılımlı bir eğilim sergiledi. Bu gelişmede, temel olarak, yılın ikinci yarısından itibaren küresel iktisadi faaliyetin yavaşlayacağına dair yoğunlaşan beklentiler etkili oldu.

2011 yılının ikinci ve üçüncü çeyreklerinde, gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ek parasal genişleme uygulamalarının sonlandırılacağına dair sinyaller verdiler.Öte yandan, yılın son çeyreğinde, Euro Bölgesi;nde yaşanan kamu borcu krizinin derinleşmesi ve giderek zayıflayan küresel büyüme görünümü, para politikalarının normalleşme sürecini kesintiye uğrattı. Buna bağlı olarak, gelişmiş ülkelerde politika faizlerinin uzunca bir müddet daha düşük tutulacağına ve parasal genişleme politikalarına devam edileceğine dair algılamalar güçlendi. Bu gelişmeler karşısında, gelişmekte olan ülkeler, kısa vadeli sermaye akımlarının olumsuz etkilerini en aza indirmek amacıyla, 2011 yılı boyunca ağırlıklı olarak makro ihtiyati tedbirleri kullandı.''

-Türkiye'ye ilişkin temel makroekonomik gelişmeler-

Başçı, 2010 yılındaki hızlı toparlanmanın ardından Türkiye ekonomisinin 2011 yılında da hızlı büyümeye devam ettiğini, 2011 yılında, GSYİH büyümesindeki olumlu görünümün, iş gücü piyasalarında da toparlanmayı beraberinde getirdiğini, bu doğrultuda, gerek iş gücü gerekse istihdamda, önceki yıla oranla önemli artışlar sağlandığını belirtti. Buna ek olarak, bu dönemde istihdam artışlarının iş gücüne katılan kişi sayısında meydana gelen artışlardan daha yüksek olmasının, işsizlik oranlarının bir önceki yıla göre hızla gerilemesine neden olduğunu ifade eden Başçı, ayrıca, 2010 yılında iş gücü verimliliğinin tüm sektörlerde artmasıyla gerileyen reel birim iş gücü maliyetlerinin, 2011 yılında da bu eğilimini sürdürdüğünü kaydetti.

2011 yılının ilk yarısın da, iç talepteki güçlü seyre bağlı olarak ithalatta yüksek oranlı artışların yaşandığını belirten Başçı, ''İç ve dış talep arasındaki dengelenmeyi sağlamak amacıyla aldığımız politika tedbirleri yılın ikinci yarısından itibaren ithalatta öngördüğümüz belirgin yavaşlamaya yol açtı. Ancak, aynı dönemde, Avro Bölgesi'nde kamu borçlarının sürdürülebilirliğine ilişkin endişelerin artması ve ABD'de toparlanmanın öngörülenden daha yavaş olacağının anlaşılması dış talep koşullarını önemli ölçüde zayıflattı. Buna ek olarak, risk iştahının bozulmasıyla yaşanan sermaye çıkışları Türk lirasında ilave değer kayıplarına neden oldu'' dedi.

Başçı, Türkiye'nin geleneksel dış pazarlarında hüküm süren zayıf dış talep koşullarına rağmen, döviz kurlarının sağladığı rekabet avantajı ve pazar çeşitlendirmesinin de katkısıyla, ihracatın yıl genelinde ılımlı bir artış sergilemeye devam ettiğini, ithalat artış hızında yılın ikinci yarısında gözlemledikleri yavaşlamaya karşın, 2011 yılında dış ticaret açığının artışını sürdürdüğünü söyledi. Aynı dönemde, cari işlemler açığının milli gelire oranının, 2010 yılındaki yüzde 6,4 seviyesinden, yaklaşık yüzde 10 seviyesine yükseldiğini ifade eden Başçı, şöyle devam etti:

''Son dönemde açıklanan veriler, ithalat artış hızının aldığımız tedbirler doğrultusunda yavaşladığını, ihracatta ise dış talepteki göreli zayıf seyre rağmen kademeli toparlanmanın devam ettiğini gösteriyor.

Öte yandan, aldığımız makro ihtiyati tedbirlerin de katkısıyla, cari açığın finansman yapısı sağlıklı bir yönde değişmeye başladı. 2011 yılında bir önceki yıla kıyasla Türkiye'ye yönelen kısa vadeli sermaye akımlarının cari açığın finansmanındaki payında önemli bir azalış ve uzun vadeli sermaye akımlarının cari açığın finansmanındaki payında ise belirgin bir artış gözlüyoruz. Bu durumun, cari açığın sürdürülebilirliği açısından son derece olumlu bir gelişme olduğunu ise özellikle vurgulamak istiyorum.''

Hızla genişleyen cari işlemler açığına ek olarak, 2010 yılı ortalarından itibaren etkili olan hızlı kredi büyümesini de makro finansal riskleri artırıcı bir unsur olarak değerlendirdiğimizi birçok defa dile getirdik. Bu kapsamda, kredi büyüme hızını daha sürdürülebilir düzeye çekebilmek amacıyla 2010 yılı sonundan itibaren zorunlu karşılık oranlarını önemli ölçüde artırdık. Buna ek olarak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) başta olmak üzere, ilgili diğer kurumlar da aşırı kredi genişlemesine karşı gereken tedbirleri aldı. Alınan tedbirlerin katkısıyla, 2011 yılının ortasından itibaren, krediler daha makul bir büyüme hızına ulaştı. Kredi artış hızının arzu edilen ölçüde yavaşlamasında, uyguladığımız sıkı para politikasının ve Avro Bölgesi'nde artan belirsizliklerin de etkili olduğunu gözledik.''

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, iç ve dış talebin dengelenmesine yönelik aldıkları politika tedbirlerinin, 2011 yılı ikinci çeyreğinden itibaren etkilerini göstermeye başladığını bildirdi.

Başçı, Merkez Bankası 80. Hesap Dönemi Olağan Genel Kurul Toplantısında yaptığı konuşmada, 2011'de vergi gelirlerinde iktisadi faaliyetin öngörülenden daha hızlı toparlanmasıyla ortaya çıkan artış ve faiz ödemelerinde yaşanan gerilemenin kamu maliyesini olumlu yönde etkilediğini, buna ek olarak, vergi ve sosyal güvenlik prim affı kapsamında tahsil edilen ek gelirin de bütçe performansına büyük ölçüde olumlu katkı sağladığını söyledi.

İç ve dış talebin dengelenmesine yönelik aldıkları politika tedbirlerinin 2011 yılı ikinci çeyreğinden itibaren etkilerini göstermeye başladığını anlatan Başçı, mevsimsellikten arındırılmış verilerle incelediklerinde, 2011 yılı ilk çeyreğinde aşırı hızlı artan nihai yurt içi talebin, yılın geri kalanında giderek daha ılımlı bir seyir izlediğini belirtti.

Bu çerçevede, 2011 yılı ilk çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 11,9 oranında büyüyen Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'nın (GSYİH), ikinci ve üçüncü çeyreklerde görece yavaşlayarak, sırasıyla yüzde 9,1 ve yüzde 8,4 oranında artış kaydettiğine dikkati çeken Başçı, dördüncü çeyrekte ise, Avrupa borç krizinin de etkisiyle, büyüme hızının önemli oranda yavaşladığını ve GSYİH'nin önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5,2 oranında arttığını, buna rağmen, yılın genelinde, ekonomik büyümenin yüzde 8,5 düzeyinde gerçekleştiğini anlattı.



-Enflasyon-



2011 yılı sonunda, tüketici fiyatları (TÜFE) enflasyonunun, önceki yıla göre 4 puanlık bir artışla yüzde 10,45 olarak gerçekleştiğini hatırlatan Başçı, yıl içinde Türk Lirası'nda gözledikleri belirgin değer kaybının, özellikle temel mal fiyatlarına yansıyarak, enflasyondaki yükselişin ana belirleyicisi olduğunu söyledi.

Gıda fiyatlarının yıllık artış oranının son 3 yıla göre daha yüksek bir seviyede gerçekleşmiş olmasının, bu dönemde enflasyondaki artışın bir diğer nedenini oluşturduğunu vurgulayan Başçı, yılın son çeyreğinde, yıllık enflasyon oranını 1,6 puan yukarı çeken enerji fiyat ayarlamalarının ve Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranlarındaki yükselişin de olumsuz katkısıyla, yıllık TÜFE enflasyonunun, yüzde 5,5 olan enflasyon hedefinin belirgin olarak üzerinde gerçekleştiğini kaydetti.

Orta vadeli enflasyon beklentilerinin ise 2011 yılında genel olarak yatay bir seyir izlediğini, yıllık enflasyonda gözlenen artış ağırlıklı olarak geçici nitelikte olduğu için orta vadeli beklentilerin bu dönemde oldukça istikrarlı bir seyirde devam ettiğini anlatan Başçı, bu durumun para politikasına duyulan güven açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirildiğini söyledi. Başçı, ''Bununla birlikte orta vadeli enflasyon beklentilerinin hedefimiz olan yüzde 5'in üzerinde seyretmesi, önümüzde fiyat istikrarına ulaşmak için kat etmemiz gereken önemli bir mesafe bulunduğuna işaret etmektedir'' dedi.

Erdem Başçı, bu noktada orta vadeli enflasyon görünümüne ilişkin güncel değerlendirme ve öngörülerini, olası riskler ve politika önlemleri ile birlikte, 26 Nisan 2012 tarihinde yayımlayacakları Enflasyon Raporu'nda ayrıntılı bir şekilde kamuoyu ile paylaşacaklarını hatırlattı.



-Para Politikası Kararları ve Uygulamaları-



Küresel kriz sonrasında gelişmiş ülke merkez bankalarının krizin etkilerini sınırlamak amacıyla uyguladıkları parasal genişleme politikalarının, birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi Türkiye üzerinde de önemli yansımaları olduğunu ifade eden Başçı, bu dönemde, kısa vadeli yurt dışı finansman imkanlarının bol ve düşük maliyetli olarak sağlanabilmesinin, hızlı kredi genişlemesine ve Türk Lirası'nın giderek değerlenmesine yol açarak, 2010 yılının ikinci yarısından itibaren makro finansal risklerin ve dış dengesizliklerin birikmesini başlatan en önemli etken olduğunu söyledi.

Başçı, ''Kısa vadeli sermaye girişlerinin iç ve dış talebin büyüme hızlarındaki ayrışma eğilimini hızlandırması cari işlemler açığının tarihimizde görülmemiş düzeyde artmasına neden oldu'' dedi.

2010 yılının son çeyreğinden itibaren, söz konusu makro finansal riskler karşısında ekonominin kademeli olarak daha sağlıklı bir büyüme kompozisyonuna yönlendirilmesini amaçlayan politikaları uygulamaya başladıklarını hatırlatan Başçı, şöyle konuştu:

''Bu çerçevede, bir yandan kısa vadeli faizleri düşük tutarak çok kısa vadeli sermaye girişlerini caydırmayı, diğer yandan zorunlu karşılık oranlarını artırarak kredi artış hızını ve iç talebi kontrol altında tutmayı hedefleyen bir stratejiyi uygulamaya koyduk. Buna ek olarak, finansal sistemin yükümlülük vadelerinin uzatılmasını da finansal istikrarı destekleyici bir amaç olarak benimsedik. Bu doğrultuda, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını, 2010 yılının Aralık ve 2011 yılının Ocak ayında aldığımız kararlarla, yüzde 7'den yüzde 6,25'e düşürdük. Buna ek olarak, aynı dönemde, gecelik borçlanma faizini de azaltarak faiz koridorunu genişlettik ve gecelik piyasada oluşan faiz oranlarının politika faiz oranından daha düşük seviyede oluşmasına izin verdik. Böylece, gecelik piyasa faizlerinde aşağı yönlü oynaklığın artmasını sağlayarak, çok kısa vadeli sermaye girişlerinin Türk Lirası üzerinde yol açtığı aşırı değerleme baskısını ortadan kaldırdık.

Aşırı hızlı kredi genişlemesine karşı ise 2011 yılının Ocak, Mart ve Nisan aylarında aldığımız kararlarla, Türk Lirası zorunlu karşılık oranlarının ağırlıklı ortalamasında önemli derecede bir artış sağladık. 2011 yılının Ağustos ayından itibaren Avro Bölgesi borç sorununun giderek derinleşmesi sonucunda artan küresel yavaşlama riskinin, gerek iç gerekse dış talebi olumsuz etkileyebileceğini öngördük. Bu doğrultuda, 4 Ağustos'ta olağanüstü bir toplantı düzenleyerek, politika faizinde 50 baz puan indirime gittik. Buna ilave olarak, risk iştahının daha da bozulması halinde dengeleyici likidite tedbirlerinin etkili bir şekilde devreye girmesini sağlamak amacıyla gecelik borçlanma faizini yükselterek faiz koridorunu daralttık. Ayrıca, bankacılık sisteminin likidite ihtiyacını azaltmaya yönelik olarak Türk Lirası zorunlu karşılık uygulamalarında da sektörü destekleyici yönde düzenlemeler yaptık.''

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 2012 yılında enflasyon hedeflemesi ve dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edeceklerini belirterek, bu çerçevede, 2012-2014 dönemi için enflasyon hedefini yüzde 5 düzeyinde belirlediklerini bildirdi.

Başçı, Merkez Bankası 80. Hesap Dönemi Olağan Genel Kurul Toplantısında yaptığı konuşmada, ''küresel risk iştahının'' bozulması sonucunda, Ağustos ayından itibaren Türk Lirasının uğradığı aşırı değer kaybı ve yılın son çeyreğinde fiyatı yönetilen/yönlendirilen ürünlerdeki ayarlamalar nedeniyle, enflasyonun kısa vadede beklenilenin üzerinde bir yükseliş kaydedeceğini öngördüklerini söyledi.

Bu durumun orta vadeli enflasyon beklentilerini ve görünümünü olumsuz etkilemesini engellemek amacıyla, Ekim ayında gecelik borç verme faizlerini önemli ölçüde artırarak faiz koridorunu yukarı doğru genişlettiklerini dile getiren Başçı, bu çerçevede piyasa fonlamasını ayarlayarak, Bankalararası Para Piyasası'nda gerçekleşen gecelik faiz oranlarının politika faizinden daha yüksekte oluşmasına izin verdiklerini ifade etti.

Bu durumun likidite koşullarında arzu etmedikleri bir sıkılaşmaya yol açmaması için de Türk Lirası zorunlu karşılık oranlarını düşürdüklerini anlatan Başçı, şunları kaydetti:

''Ayrıca, altın rezervlerimizi güçlendirmek ve bankalara likidite yönetimlerinde daha fazla esneklik sağlamak amacıyla, zorunlu karşılıklara ilişkin kolaylaştırıcı düzenlemeler yaptık ve 27 Aralık 2011 tarihinden itibaren bir ay vadeli repo ihaleleri düzenlemeye başladık. Ekim ayında aldığımız tedbirlerin ardından, ikincil enflasyonist etkileri önlemek amacıyla 29 Aralık 2011 tarihinden itibaren, sekiz günlük bir dönem boyunca, ek parasal sıkılaştırmaya gittik. Bu doğrultuda, politika faizinden yaptığımız fonlama miktarını geçici bir süre için azaltarak, normal günler için ilan edilen alt sınırın aşağısına düşürdük. Buna ek olarak, gerekli gördüğümüz durumlarda bu işlemleri destekleyici yönde sterilize edilmemiş (etkili) döviz satışları ve doğrudan müdahaleleri kullandık.

Benzer şekilde, son dönemde petrol fiyatları ve diğer maliyet unsurlarında gözlenen artışların enflasyon beklentilerini bozmasını engellemek amacıyla 23-29 Mart 2012 tarihleri arasında, bu kez altı günlük bir dönem boyunca ek bir parasal sıkılaştırma uyguladık. 27 Mart 2012 tarihli Para Politikası Kurulu toplantısında enflasyonu etkileyen unsurları yakından takip ederek gerekli gördüğümüz günlerde para politikasında ek sıkılaştırmayı tekrarlayabileceğimizi hatırlattık ve bu doğrultuda uygulamaya geçtik.''

Uyguladıkları ek parasal sıkılaştırma yanında, 27 Mart 2012 tarihinde altın rezervlerinin güçlendirilmesi ve bankacılık sisteminin maliyet ve likidite kanallarının olumlu etkilenmesi amacıyla, Türk Lirası yükümlülükler için tesis edilmesi gereken zorunlu karşılıkların standart altın olarak tesis edilebilecek kısmını yüzde 10'dan yüzde 20'ye yükselttiklerini aktaran Başçı, 2011 yılında enflasyon hedeflemesi rejimi ile birlikte dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam ettiklerini ifade etti.

-''Döviz kuru hedefimiz yok''-

Merkez Bankası Başkanı Başçı, uygulamakta oldukları kur rejiminde, döviz kurunun bir politika aracı olmadığını ve yüzde 5 olan enflasyon hedeflerinin dışında nominal ya da reel herhangi bir döviz kuru hedeflerinin bulunmadığını vurgulayarak, Türk lirasında gözlenen dalgalanmaların, küresel ve yerel gelişmeler ile bunlara karşı verilen para politikası tepkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını bildirdi.

Geçen yılın ilk çeyreğinde, Türkiye'ye yönelik sermaye girişlerinin güçlü seyretmesi nedeniyle döviz alım ihalelerine devam ettiklerini hatırlatan Başçı, şöyle devam etti:

''Daha önce de ifade ettiğim gibi, 2011 yılının ikinci çeyreğinde Avro Bölgesi'nde yaşanan borç krizinin giderek derinleşmesi sonucu bozulan risk iştahının, aralarında ülkemizin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarını olumsuz etkilediğini gözledik. Bu gelişmeyi dikkate alarak, 2011 yılının Mayıs ve Haziran aylarında yaptığımız düzenlemelerle, günlük döviz ihalelerinde alımı yapılacak tutarı düşürdük ve 25 Temmuz 2011 tarihi itibarıyla döviz alım ihalelerine ara verdik. Avro Bölgesi borç krizinin yoğunlaşması sonucu belirsizlik ortamının giderek artması üzerine, 5 Ağustos 2011 tarihinden itibaren, gerekli gördüğümüz günlerde piyasaya döviz likiditesi sağlamak amacıyla döviz satım ihaleleri düzenleme kararı aldık.''

-''2012 yılında 8 milyar dolar civarında döviz satın almayı öngörüyoruz''-

Buna ek olarak, geçen yılın Eylül, Kasım ve Aralık aylarında döviz satım ihalelerine yönelik önemli düzenlemeler yaptıklarını aktaran Başçı, 18 Ekim ve 30 Aralık 2011 tarihlerinde de kurlarda sağlıksız fiyat oluşumları gözlemleyerek, piyasaya satım yönünde doğrudan müdahalede bulunduklarını ifade etti.

Başçı, ''2009 yılında Lehman krizi sonrasındaki toparlanma döneminde başlattığımız döviz alım ihaleleri ile piyasadan yaklaşık 26 milyar dolar satın aldık. Avrupa borç krizi sırasında ise bunun yaklaşık 16 milyar dolarlık kısmını piyasanın döviz likiditesini desteklemek amacıyla arz ettik. Altın dahil brüt döviz rezervimiz bugün itibarıyla yaklaşık 93,5 milyar dolar düzeyindedir. 2012 yılında ise ihracatçılarımızdan reeskont kredileri aracılığı ile toplam 8 milyar dolar civarında döviz satın almayı öngörüyoruz'' diye konuştu.

-''Gereken önlemleri almaya devam edeceğiz''-

TCMB olarak, Ağustos ayından itibaren aldıkları önlemlerin, Avro Bölgesi ülkelerindeki belirsizliklerin hızla yükselmesine paralel olarak ortaya çıkan dalgalanmaların, Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz yansımalarının azalmasında etkili olduğunu vurgulayan Başçı, döviz piyasasına yönelik düzenlemeleri ve faiz koridoruna ilişkin aldıkları politika kararları sayesinde, Türk Lirasındaki oynaklığın diğer gelişmekte olan ülke para birimlerinde gözlemledikleri dalgalanmaya göre çok daha sınırlı kaldığını bildirdi.

Başçı, sözlerini şöyle tamamladı:

''2012 yılında uygulamakta olduğumuz para ve kur politikasının genel çerçevesini, 27 Aralık 2011 tarihli '2012 Yılında Para ve Kur Politikası' başlıklı para politikası metnimiz ile kamuoyuna açıkladık. Söz konusu metinde de ifade ettiğimiz gibi, 2012 yılında enflasyon hedeflemesi ve dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edeceğimizi önemle hatırlatmak isterim. Bu çerçevede, 2012-2014 dönemi için enflasyon hedefimizi yüzde 5 düzeyinde belirledik. Belirsizlik aralığını ise önceki yıllarda olduğu gibi, her iki yönde 2 yüzdelik puan tuttuk.

Önümüzdeki dönemde TCMB olarak fiyat istikrarına odaklanırken, finansal istikrarı da gözetmeye devam edeceğiz. Bu kapsamda, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını, gecelik borç alma ve borç verme faiz oranları arasındaki faiz koridorunu ve zorunlu karşılık oranlarını aktif olarak kullanmayı sürdüreceğiz. Bunlara ek olarak, önümüzdeki dönemde önceki yıllarda olduğu gibi, döviz piyasasının sağlıklı çalışması ve döviz likiditesini desteklemek amacıyla, döviz arzı ve talebine ilişkin gelişmeleri yakından takip ederek, gereken önlemleri imkanlarımız çerçevesinde ve basiretli bir şekilde almaya devam edeceğiz.''