Yılmaz: Cari açıksız büyüme önemli
-
Merkez Bankası eski başkanı Yılmaz "Azalan cari açığa seviniyoruz ama düşen büyüme oranımıza üzülüyoruz, her ikisini aynı anda sağlayamıyoruz; enflasyonsuz büyüme ne kadar önemli ise cari açıksız büyüme de ülkemiz açısından o kadar önemlidir" açıklamasında bulundu
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Başdanışmanı ve Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, Türkiye'nin mevcut potansiyel büyüme hızında büyümeye razı olmaması gerektiğini belirterek, ''Potansiyel büyüme hızını yüksek cari açık vermeden geleneksel üretim kalıplarının dışına çıkarak, 2010-2011'deki yüksek büyüme oranlarına yükseltmelidir. Bu, birkaç yıl içinde bile yapılabilecek bir iş değildir'' dedi.
Yılmaz, İstanbul Ticaret Odası (İTO), İktisadi Araştırmalar Vakfı (İAV) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ) işbirliğiyle gerçekleştirilen ''50 yılda Türkiye Ekonomisinin Dönüşümü Özel Teşebbüs Dinamiği'' başlıklı seminerde yaptığı konuşmada, dünyanın önemli bir bölümünün tüketim çağının uzağında olduğunu belirterek, dünya nüfusunun önemli bir kesiminin açlık sınırının altında yaşadığını kaydetti.
Bugünün toplumlarının en önemli ekonomik sorunlarının gelir yaratıcı, işsizliği azaltıcı, çevreye duyarlı yeşil büyüme olduğunu ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:
''Önceki yıllarda zıt istikamette gelişme gösteren gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri son zamanlarda aynı yönde hareket eder hale gelmiştir. Ekonomiler arzu ettikleri şekilde büyüyemiyor. Ortak sorun büyümeyi kendi kendini besleyen bir patikaya döndürmektir. Bolluk çağında olup olmamak bir yana global ekonomilerin iç talebi zayıf seyretmektedir. Çünkü güçlü ekonomik canlanmanın olabilmesi için ertelenen tüketim talebinin ilerisine geçilerek tüketici harcamalarının omurgasını teşkil eden geniş orta sınıfların harcamaya başlaması gerekmektedir, ancak ufukta bu görülememektedir. Daha çok harcamanın daha çok iş yaratacağı, daha çok istihdamın daha çok gelir yaratacağı döngüye girilememiştir.''
-''İç talep sorunu, büyümenin önündeki yapısal soruna dönüşebilir''
Yılmaz, iç talep sorununun sebebinin konjonktürel olduğunu anlatarak, ''Bu sorun uzun müddet devam ederse yapısal sorun haline gelebilir. Zor da olsa büyümenin önündeki bu engeller kaldırılabilir. Büyümenin önündeki yapısal sorunları çözmek çok daha zordur. Yüksek oranlı sürdürülebilir bir büyümenin belirleyici ögelerini yakından tanımakta fayda olduğunu düşünüyorum'' diye konuştu.
Verimlilik ekonomisi paradigmasının değiştirilmesi gerektiğini aktaran Yılmaz, bu kulvardan çıkarak yüksek katma değer üreten bilgi ekonomisine geçilmesi gerektiğini kaydetti.
Yılmaz, ülkelerin, uzun dönemde sergilediği büyüme ve kalkınma deneyimleri dikkate alındığında verimliliğin ve bilgi ekonomisinin kendiliğinden ortaya çıkan bir sonuç olmadığını belirterek, şunları dile getirdi:
''Kamu ve özel sektördeki aktörlerin politika geliştirme, kaynak tahsisi ve uygulama gibi bilinçli eylemlerinin neticesinde şekillenen bir süreç olduğunu görmekteyiz. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, benzer coğrafyada aynı zaman diliminde bir arada bulunmaları, verimliliğin ve bilgi ekonomisini ülkeler açısından önemini ortaya çıkarmaktadır. Çok sayıda ülke büyüyememe ve kalkınamama gibi kısır döngü ve orta gelir grubu tuzağı içinde kalmaya devam ederken, son yüzyılda Japonya, Güney Kore, Tayland ve Çin gibi bazı ülkelerin kişi başına düşen milli gelirin mesafe kaydederek gelişmiş ülkeler ile aralarındaki gelir ve refah uçurumunu ortadan kaldırmaları bu tespiti doğruluyor.''
Yılmaz, yüksek büyüme oranlarına ulaşılması kadar büyümenin sürdürülebilir olmasının da önemli olduğunu vurgulayarak, ''Sürdürülebilir büyüme bugünkü nesillerin ihtiyacını karşılamakla birlikte sonraki nesillerin ihtiyacını karşılama imkanını ortadan kaldırmayan büyüme olarak tanımlanmaktadır'' şeklinde konuştu.
-''2023 hedeflerine ulaşmak zorlu bir çaba gerektiriyor''
Yılmaz, sermaye birikimi ve işgücündeki niceliksel ve niteliksel artışların büyümenin ayrılmaz bir parçası olduğunu belirterek, ''Uzun vadede sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak temel unsur verimlilik artışlarıdır'' dedi.
Türkiye'nin gelişmiş ekonomilere hızlı bir yakınsama gösterdiğini ifade eden Yılmaz, ''Son 10 yılda yaptıklarımızla ekonomimizin bakım ve onarımını gerçekleştirerek bozulan makro dengelerini yeniden oluşturduk. Birinci nesil reformlar olarak niteleyebileceğimiz reformların sonucunu almış bulunuyoruz. Bu sürecin en önemli etkisini Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme oranındaki artışta ve büyümenin kaynaklarında olduğunu düşünüyorum'' diye konuştu.
Artık ikinci nesil reformlara ihtiyacın bulunduğunu anlatan Yılmaz, şunları kaydetti:
''Önümüzdeki 10 yıllardaki yol haritamızı belirtmemiz gerekmektedir. Aslında söz konusu yol haritası 2014-2018 yıllarını kapsayan 10. 5 Yıllık Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları ile 2013 ve 2015 yıllarını içeren Orta Vadeli Programda ipuçları yer almaktadır. Türkiye kendisine Cumhuriyet'in 100. yılı olan 2023 yılında iddialı kalkınma hedefi belirlemiş bulunmaktadır. Geçmiş 10 yıldaki performansımız dikkate alındığında 2023 hedeflerinin gerçekleştirilmesi imkansız olmamakla birlikte zorlu bir çaba gerektirdiğini kabul etmemiz gerekmektedir. Türkiye önüne koyduğu 2 trilyon dolarlık gayri safi milli hasılaya ulaşabilmek için her yıl milli gelirinin yüzde 25'i kadar yatırım yaparak, 2012-2023 dönemini kapsayan 12 yılda kesintisiz olarak yüzde 7, yüzde 8 büyümek zorundadır. Her yıl milli gelirin yüzde 25'i kadar yatırım yapacak kadar tasarrufumuz yoktur. Yüzde 12-13 seviyelerindeki tasarruf oranımızı yabancı tasarruflarla takviye ediyoruz.''
-Türkiye'nin ekonomik sürecine ilişkin uyarı
Yılmaz, 2010 ve 2011 yıllarında ortaya çıkan yüksek büyüme oranlarına haklı olarak sevindiklerini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Azalan cari açığa seviniyoruz ama düşen büyüme oranımıza üzülüyoruz. Her ikisini aynı anda sağlayamıyoruz. Enflasyonsuz büyüme ne kadar önemli ise cari açıksız büyüme de ülkemiz açısından o kadar önemlidir. 'İthalatın belini kırdık' dediğimizde aslında büyümenin belini kırıyoruz. Döviz kurunun bir ülkenin rekabet gücünü belirleyen unsurlardan birisi olduğunu en başa yazarak, Türkiye'nin cari açık sorununun yapısal engel olduğunu kabul etmeliyiz. Enerji ithalatı bağımlılığımız olmak üzere imalat sanayinin ara malı ithalatı bağımlılığı yüksektir. Son teşvik tedbirleri olumlu bir adımdır. Döviz kuru yapısal sorunu tek başına çözemez ama yardımcı olur. Dalgalı kur rejimine geçtiğimizden beri sorunun yapısal olduğunu göz ardı ederek hep kur ekseninde tartıştık. Orta ve uzun vadede para biriminin değerini belirleyen en önemli etken o ülkenin iktisadi başarısıdır. O başarının en önemli belirleyicisi de verimlilik artışıdır.''
-''Duraksayan ekonomik büyüme yeniden harekete geçirilmeli''
Gelir düzenin giderek arttığını ve bazı kesimlerin tasarruf edebilecek imkanının bulunduğunu anlatan Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:
''Bireysel Emeklilik Sisteminin getirdiği teşvikler önemli olmak ile birlikte getiri oranı ile tasarruf seviyesi arasında bir ilişki olduğuna inanıyorsak sıfır reel faiz söyleminin tasarruflar konusunda bir rolünün olup olmadığını düşünmemiz gerekmektedir. Duraksayan ekonomik büyümenin yeniden harekete geçirilmesi gerekmektedir. Yenilmeyen, içilmeyen, giyilmeyen finansal istikrar gibi kavramların gereği yerine getirilmediğinden ekonomik bir ivme sağlanamıyor. Enflasyon hep büyümenin önündeki engel olagelmiştir.
Son 10 yılda elde ettiğimiz kazanımlardan taviz vermeden ekonomik büyümemizin önündeki yapısal engellerin hızla kaldırılması için çalışmalıyız. Zaman artık konuşma değil, eylem zamanıdır. Türkiye mevcut potansiyel büyüme hızında büyümeye razı olmamalıdır. Potansiyel büyüme hızını yüksek cari açık vermeden geleneksel üretim kalıplarının dışına çıkarak katma değeri yüksek bilgi ekonomisinin öngördüğü üretim kalıbına ulaşarak 2010-2011'deki yüksek büyüme oranlarına yükseltmelidir. Bu arada gerçekçi olalım ama, bunu yapmak değil akşamdan sabaha, birkaç yıl içinde bile yapılabilecek bir iş değildir. AB perspektifini göz ardı etmeden çalışmalarımıza devam etmeliyiz.''
AA