Başçı: Enflasyonun bir miktar üzerinde faiz verilmesi gerekiyor
-
TCMB Başkanı Erdem Başçı, "Enflasyonun bir miktar üzerinde faiz verilmesi gerekiyor ki mevduat artsın" dedi
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı, "Enflasyonun bir miktar üzerinde faiz verilmesi gerekiyor ki mevduat artsın" derken, sert faiz indiriminin TL'de değer kaybına neden olacağını vurguladı.
Merkez Bankası, Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odası ve Dünya gazetesi işbirliği ile Kastamonu Ticaret Odası Konferans Salonu'nda düzenlenen toplantıda "Ekonomik Görünüm ve Para Politikaları" konulu sunum yapan Başçı, bu toplantıları üç ayda bir gayri safi hasıla rakamları açıklandıktan sonra yaptıklarını, konjonktürel değerlendirmeler ve diğer hususlardaki düşüncelerini de açıkladıklarını söyledi.
Başçı, iş adamlarıyla yüz yüze görüşmek suretiyle "Resim" projesi dedikleri çalışma başlattıklarını belirterek "Bu proje reel sektörü doğrudan doğruya dinlemek şeklinde. Anket değil de sohbet. Bir rapor haline getirerek onları da para politikası üyelerine bir sunumla paylaşıyoruz" diye konuştu.
Yaptığı sunumun 5 mesajının olduğunu anlatan Başçı, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin dünya ihracatı içindeki payı artmakta, ihracat büyümeye ve dengelenmeye olumlu katkı yapmaktadır. Merkez Bankası, reeskont kredileri yoluyla ihracatımıza destek sağlamaktadır. Gıda fiyatlarındaki geçici hareketlerin etkisini kaybetmesinden sonra enflasyonun düşmeye başlaması beklenmektedir. Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş sürdürülecektir Türkiye'de ve yurt dışında önemli gelişmeler var. İçinde bulunduğumuz dönem değişim dönemi. Bütün dünyada çok ciddi, tarihte dikkate değer bir şekilde tarihçiler tarafından incelenecek önemli değişiklikler oluyor. Bu değişiklikler içinde Türkiye ekonomisi nispeten iyi durumda."
- "İhracat odaklı büyüme süreci başladı"
Erdem Başçı, ihracat odaklı büyümenin gözlenmeye başlandığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Türkiye ihracat pazarlarında giderek daha fazla söz sahibi oluyor, payını artırıyor. Türkiye dış ticaret açığı veriyor. Açık veriyoruz ama bir iyileşme var. Dış ticaret açığı makası kapanıyor. Bu olumlu bir gelişme. Alınan tedbirlerin meyvelerini gösterdiği görülüyor. Meyvelerini toplamaya başlıyoruz. Her türlü dış jeopolitik riske rağmen Türkiye büyüme, ihracat odaklı büyüme sürecine başladı diyebiliriz. 2014 yılının iyi haberi bu."
Dış ticaret açığı makasının kapanması için alınan önlemlere değinen Başçı, ihracatı desteklemeye ve tasarrufları artırmaya yönelik olmak üzere iki türlü önlem aldıklarını anlattı.
- "İskoçya'nın İngiltere'den ayrılma ihtimali piyasalarda önemli bir belirsizlik yaratıyor"
Dünyada büyümenin yavaşladığını ifade eden Başçı, sözlerine şöyle sürdürdü:
"Tüm analizlerimizde, uygulayacağımız politikalarda bunları görerek hareket etmemiz lazım. Dünyaya çok daha mal satacağız, ihracatçıların daha çok gayret etmesi, kamunun da önlerindeki engelleri kaldırması gerekiyor. Küresel kriz döneminde işsizlik oranları arttı. Hem Amerika'da hem de Avrupa'da yüzde 10'lara kadar çıkmıştı. Bu Amerika'da kademeli olarak düşüyor. Avrupa'da daha yeni düşmeye başladı."
Dünya ülkelerindeki büyüme beklentilerini oranlar vererek aktaran Başçı, "İngiltere'den İskoçya'nın ayrılma ihtimali piyasalarda önemli bir belirsizlik yaratıyor. Burada böyle bir enteresan gelişme var. G-7 ülkelerindeki oynaklık bu yüzden yakın dönemde arttı. İlave bir durumda Avrupa Merkez Bankası geniş bir paket açıklanacağını belirtti ancak detaylarını vermedi. Bu nedenle belirsizlik oluştu. Bu durum döviz kurlarında hızlı değişikliklere neden oluyor, bize de yansıması oldu diye düşünüyoruz. Burada bir trend oluşmadığı sürece biz oynaklığı izleriz, tedbir almak gerekirse de anında alırız" şeklinde konuştu.
Başçı, ihracatın ithalatı karşılama oranının düzenli bir şekilde arttığını vurguladı.
Erdem Başçı ayrıca, "Eğer iş gücüne bu kadar hızlı katılım olmasaydı, işsizlik oranımız hızla düşebilirdi" dedi. Başçı, Türkiye'de 2009'dan itibaren olumlu anlamda kendilerini şaşırtan bir gelişme olduğunu belirterek, istihdamın çok hızlı arttığını söyledi.
Bu şekilde istihdamı artan ülkelerin dünyada çok az olduğunu ifade eden Başçı, Kolombiya'da da Türkiye'ye yakın bir istihdam artışı olduğunu kaydetti.
Başçı, bu kadar hızlı istihdam artışına rağmen işsizliğin hızlı düşmemesinin iş gücüne katılımın artmasından kaynaklandığını vurgulayarak, "Genç nüfus bir yandan geliyor bir yandan da kadınların iş gücüne katılımı arıyor. İş arayan herkes, kolayca 6 ay içerisinde rahatlıkla iş bulabiliyor gibi görünüyor. Bu da arzın ve talebin beraber gittiğini gösteriyor" şeklinde konuştu.
- "İş gücüne katılımdaki artış"
"Gelişmiş ülkelere karşı açık arayla istihdam oranımızın arttığını gösteriyor, yüzde 4'ün üzerinde kriz dönemi de dahil olmak üzere 2007-2013 arasında yüzde 4'ün üzerinde istihdam artışı, gelişmiş ülkelerin rüyalarında bile göremeyecekleri bir artış" diyen Başçı, gelişmekte olan ülkelerde hem arz hem de talep yönünde istihdam arttığını bildirdi.
Başçı, iş gücüne katılım oranında da yakın dönemde artış olduğunu belirterek, "15 yaş üzeri nüfusta ne kadarı çalışıyor veya iş arıyor" diye düşünüldüğünde onun yüzde 50'yi geçtiğinin görüldüğünü kaydetti.
Bu durumun Türkiye'nin bir avantajı olduğunu ifade eden Başçı, şunları söyledi:
"Enteresan olan buradaki payın giderek artma eğiliminde olmasıdır. Bu ücretler üzerinde enflasyonist bir baskı olmasını önlüyor. Ücret kanalından gelen bir enflasyon baskısı burada olmuyor. Bu iş gücüne katılımdaki artış sayesinde... İşsizlik oranında mevsimsellikten arındırılmış olarak bakmak gerekir. Burada kriz öncesi seviyeler 9-10 arasında dalgalanırdı. Küresel krizde yüzde 14'e kadar bu çıkmıştı. Daha sonra kademeli bir şekilde tekrar 9-10 arası bantta işsizlik oranımız seyretmeye devam ediyor. İş gücüne katılımdaki artış sayesinde. Eğer iş gücüne bu kadar hızlı katılım olmasaydı, işsizlik oranımız hızla düşebilirdi."
-"Avrupa Merkez Bankası yeni bir destek paketi ilan etti"-
Başçı, öncü göstergelerin çok önemli olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Madem 'Avrupa telebi, ihracatımızı ve büyümemizi destekliyor' diye konuştuk, 'Avrupa'daki gelişmeler nasıl' diye bakarsak, burada öncü göstergelerden birisi, satın yöneticileri dediğimiz endeks. Orada halen 50 çizgisinin üzerinde ortalamada fakat bir miktar orada zayıflama var. İmalat tarafında daha fazla zayıflama var, talep göstergelerinde, hizmetler tarafında güçlü bir seyir Avrupa'da söz konusu. O yüzden Avrupa Merkez Bankası yeni bir destek paketi ilan etti. Euro Bölgesi İş Ortamı Endeksi'nin onu Avrupa Komisyonu'ndan aldılar bu da güzel bir göstergedir. Orada da yine çok yavaş ılımlı bir göstergenin Avrupa'da devam ettiğini ama bunun çok kuvvetli olmadığını gösteriyor."
- "2013 yılından itibaren yeni kurulan firmaların sayısı artıyor"
Türkiye'nin öncü göstergelerinin jeopolitik risklerin, Euro Bölgesi'ndeki imve kaybının, ihracata ilişkin anket göstergelerine de yansıdığını dile getiren Başçı, bunların PMI verisinin yüzde 50'nin üzerinde gerçekleştiğini söyledi.
Başçı, PMI'nın önceki ay da yüzde 50'nin altında olduğunu ve 3. çeyrekte ihracat siparişleri açısından çok kuvvetli bir talep olmadığını gösterdiğini kaydederek, bunun büyümeyi aşağıya çeken faktörlerden bir tanesinin de ihracat olduğunu, jeopolitik risklerin etkili olduğunu anlattığını bildirdi.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin, Irak'a ihracata ilişkin açıklamasına değinen Başçı, şöyle konuştu:
"Bu da yine sevindirici. Keza Rusya ile Ekonomi Bakanlığımız ticaret anlamında görüşmeye başladılar. Dolayısıyla hem kuzey hem de güneyimizdeki zayıf pazarlarımıza 'ne yapılabiliriz' çalışılıyor. Oradan iyi haberler geldikçe 50'nin hat üzerindeki ihracat siparişleri öncü göstergesi, 50'nin üzerinde kalmaya devam edebilecektir. Yeni ihracat siparişleri anketi, bizim anketimiz, benzer bir görünüm teyit edebiliyoruz. Orada da geçici bir jeopolitik risklerin etkisi oldu, 'önümüzdeki 3 ay ne bekliyorsunuz' diye iş adamlarımıza sorduğumuzda ılımlı bir iyimserlik var. 'Çok değil ama daha iyi olacak' diye cevaplıyorlar. Kurulan firma sayısındaki artış aslında iyi bir gösterge. 2013 yılından itibaren yeni kurulan firmaların sayısı artıyor. Tahsili geçikmiş alacak oranlarına baktığımızda yüzde 3'ün altında seyretmeye devam ediyor. Hem bankacılık sektöründe hem bu reel sektör açısından da çok da işlerin kötü gitmediğini gösteriyor. Hem de bankacılık açısından çok büyük bir problemle karşılaşmayacağını gösteriyor. Bir miktar yavaşlamaya rağmen... Karşılıksız çek oranları bunu teyit ediyor. Orada da çok yatay ve dalgalı bir seyir var."
Reel sektörün dış borcunun konuşulduğunu, herkesin de bunu merak ettiğini belirten Başçı, Türkiye'de cari açığın nasıl finanse edildiğinin merak konusu olduğunu dile getirerek, "Firmaların ağırlıklı olarak doğrudan yurt dışından borçlanmaları, hem de bankalarımız aracılığıyla yurt dışından borçlanmalarıyla, artı doğrudan yatırımların hafif bir şekilde artmasıyla şu anda finanse ediliyor" dedi.
Bunların yüzde 70'ine yakın bir kısmının 5 yıl ve üzerinde vadelerde olduğunu vurgulayan Başçı, "Burada borcu döndürmeyle ilgili hiçbir riskin bulunmadığını görüyoruz. Bankalarımıza soruyor analistler, yabancı kuruluşlar, sürekli mercek altında tutuyorlar Türkiye'yi, acaba bankalarınızın borçlarını döndürme konusunda problemleri var mı? Herhangi bir problem yok, bankalarımız yurt dışında makul maliyetlerle borçlanmaya devam ediyorlar. Hafif bir vade uzatma çabası var. Oradaki vadeler daha kısa, kısa derken 1-2-3 yıl gibi vadeler. Bankacılık sektörünün borçlanma vadeleri ama reel sektör ötesinde büyük firmalar doğrudan borçlanabiliyorlar" ifadesini kullandı.
"Tasarrufları arttırmak bizim için stratejik bir amaçtır" diyen Başçı, Türkiye'de zayıf alanlardan bir tanesinin tasarrufların düşük olması olduğunu ve bunun yüzde 13'lere kadar düştüğünü belirterek, Türkiye'deki en düşük tasarruf oranının bu olduğunu söyledi.
Bu oranın dünyayla karşılaştırıldığında oldukça düşük olduğunu ifade eden Başçı, Çin'de tasarruf oranının yüzde 50'nin üzerinde bulunduğunu kaydetti.
Başçı, yeterli tasarruf olmadığı için firmaların kredi talebini yurt dışından borçlanarak karşıladığını dile getirerek, "Tasarrufları arttırmak bizim için stratejik bir amaçtır. Kesinlikle 10. Kalkınma Planı'nda da bu var ve stratejik amacı gerçekleştirmek için de her türlü çabayı göstermeliyiz. Türkiye için hemen bire bir cari açığa bu yansıyor. Yatırımların oranı yüzde 19'lar seviyesindeyse aradaki fark cari açık olarak kendisini gösteriyor. Yani cari açığın ilacı Türkiye'de tasarrufların artması diye özetleyebiliriz" şeklinde konuştu.
- "Tasarruflar Türkiye'de artmadan biz kalıcı şekilde problemlerimizi çözemeyiz"
Nihai yurt içi talebin daha yatay seyrederken gayri safi hasılanın daha ılımlı artış gösterdiğini, aradaki "makasın" kapanmaya başladığını vurgulayan Başçı, bunun ılımlı bir uyum süreci olduğunu bildirdi.
Bunun bitmesinin ardından Türkiye'nin büyümesinin sorunsuz şekilde daha hızlı seviyelere ulaşabileceğini anlatan Başçı, şöyle konuştu:
"Miktar endeksi bu ihracat ve ithalat açısında görünüyor, buna altından hariç bakıyoruz sürekli. İhracatta altın hariç artış var, ithalatta altın hariç nispeten yatay bir seyir söz konusu, dolayısıyla dengelenme süreci öngörüldüğü şekilde devam ediyor. 10. Kalkınma Planı'nda ne demiş, '2018'de Türkiye'de tasarrufların gayri safi hasılaya oranının yüzde 19'a yükseltilmesi planın hedefi' diyor. Kulağa hoş gelen bir rakam, gerçekten yüzde 19'a ulaşırsak yatırımlarımızın daha yüksek oranlarda olma ihtimali var veya cari açığın sıfıra inme ihtimali var. Yatırımın gayri safi hasılaya oranı yüzde 19 olursa, cari açık diye bir şey Türkiye'de kalmaz ve sıfır cari açık olur. Ya da yüzde 1, 2, 3 gibi açık veririz ama yatırımlarımızın gayri safi hasılaya oranı yüzde 20, 21, 22 şeklindeki seviyelerde olur. Türkiye'nin büyüme potansiyeli güvenli şekilde artar. Bu anahtar. Tasarruflar, Türkiye'de artmadan biz kalıcı şekilde problemlerimizi çözemeyiz. Bunun nasıl artacağı önemli, her yıl tasarruflarımızın artması gerekiyor. Bunun için oturup kamu otoriteleri olarak düşünüldü ve düşünülmeye devam ediyor. Yeni fikirlere de açığız."
Başçı, tasarruf artırıcı önlemlerden olan yapısal reformların en önemli alanlarından birisinin emeklilik olduğunu bildirerek, bireysel emekliliğin kamudan ciddi katkı alan güzel reform olduğunu söyledi. Bireysel emeklilikten kaynaklanan bir tasarruf artışı başladığını dile getiren Başçı, bunun hızlı olmadığını ama tasarruflardaki artışa katkı yaptığını kaydetti.
Başçı, emeklilik yaşının bir dönem erkeklerde 42, kadınlarda 37 olduğunu anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu olacak iş değil. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir durum yok. Buradaki reform tamamlandı ve emeklilik yaşı 65'e, iş gücüne yeni başlayan için yükseltildi. Bugün halen daha ortalama emeklilik yaşı düşük ama kademeli şekilde artıyor. Bunun da tasarruflara olumlu katkısı olacak. 'Erken yaşta emeklilik maaşı alacağım' diyenler tasarruf etmeyebilir. 65'te emekli olacaklar kendi adına da tasarruf yapmaya başlayabilir. Bu da önemli reformdu. İkincisi, mevduat artışını destekleyici önemler... Bu pek konuşulmuyor. Türkiye'de mevduatı nasıl arttırız, onun üzerinde çalışılması gerekiyor. İlave destekleyici tedbirler de olabilir. Ufak bir sinyal vermiştik. Mayıs ayında finansal istikrar raporu yayınladık ve burada dikkatle izlediğimiz oran var. Mevduat ne kadar, kredi ne kadar. 'Eğer mevduatınız fazlaysa o zaman size ilave teşvikler verebiliriz' yönünde açıklamamız olmuştu. Bankacılık sektörü bunu hararetle bekliyor. Onun bir kısmını mevduat sahibine yansıtıp, daha fazla getiri verebilirler. Burada kasım ayındaki rapor öncesinde bunu kamuoyuna duyurmaya hazır hale gelebileceğimize inanıyorum. Ama o mevduata ufak etki yapar. Esas büyük etki faiz oranlarının kendisi. Getirisi enflasyona göre çok düşükse o zaman mevduat artmayabiliyor. Kredilerin en temel kalıcı kaynağı mevduat. "
Basiretli borçlanmaya yönelik önlemleri anlatan Başçı, şunları kaydetti:
"Bu da şu demek, mevduat artışına uyumlu kredi büyüsün ki yurtdışına muhtaç olmayalım. 'Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz' diye atasözümüz var. O da bugünkü şartlara tam uyuyor. Ama ülkenin kendi tasarrufları daha güvenli. Hem şirketlerimiz hem de bankalarımız için öz kaynaklarımız güçlüyse en sağlam kaynak özkaynak artı mevduatlar. Dolayısıyla oraya yönelmemiz gerekir. Onun uyumlu kredi büyümesi makro açıdan, mikro açıdan da firmalar üzerindeki kaldıracı makul düzeylerde seyrediyor. 50 borca, 50 özkaynak. Bankalar buraya kadar geldi, bunun üzerine çıkarlarsa biraz daha dikkatli olmaları gerekir. Çok tedirginlik verici değil ama basiretli borçlanma derken her bir firmanın durumunu düşünüp, aşırı borçlanmaya girmemesi lazım. İş planlarıyla uyumlu riskleri de gözeten borçlanma stratejisine gitmesi lazım. Hanehalkı için de geliriyle orantılı borçlanma... Bunu yapmak için de finansal eğitim, okullarda basiretli borçlanma anlatılabilir. Bunlar olana kadar kamu burada devreye girip, bazı önlemler devreye girebilir. Bankalarımızın vatandaşın gelirinin ne kadar olduğunu bilmesi... Bu yönde veri tabanı hızla gelişiyor. Makro açıdan da mevduat artışıyla orantılı kredi büyümesi ki biz onu yüzde 15 olarak zikrettik. Yüzde 15'lik kredi büyümesi Türkiye'nin makro dengeleri açısından hem enflasyon hem de denge açısından uyumludur."
- "Finansal eğitim çalışmaları"
Kamuda aşırı borçlanma olmaması gerektiğini belirten Başçı, hükümetin bütçe açıkları açısından iyi bir performans sergilediğini söyledi.
Başçı, bu konuda Türkiye'nin Avrupa'ya örnek olduğunu bildirerek, bankaların risk yönetimi açısından iyi bir yerde bulunduğunu kaydetti.
Hanehalkı açısından makro ihtiyati önlemlerin alındığını dile getiren Başçı, burada gelire nispetle borç ödemeleri anlamında bir önlemin kaldığını vurguladı.
Başçı, dünyada da bu önlemlerin alındığını belirterek, "Finansal eğitim bir çaba gerektiriyor. Sermaye piyasası bunu koordine ediyor. Merkez Bankası da kendine düşen kısımda elinden geleni yapmaya başladı. Burada tasarruf bilinci ve kuruş kullanımıyla ilgili kısım var. 'Kuruşunuzun kıymeti bilin' gibi tasarruf duygusunu çocuklardan başlatmak şeklinde kamuoyunda bilinçlendirme çabası olacak. Onun dışında medya mensuplarına finansal eğitim anlamında Merkez Bankası koordinatör kuruluş olarak belirlendi. O yönde de çabalarımız başladı. Bu sonuç alması uzun süren finansal eğitim ama o vakte değer. Çünkü kalıcı bir şekilde Türkiye'nin profilini çok sağlıklı hale getirebilirsiniz" ifadesini kullandı.
Başçı, açıklanan cari açık verisinin beklentilerle uyumlu geldiğini ve iyileşmenin devam ettiğine işaret ettiğini söyledi ve tüketici kredilerinin yapılan düzenlemelerle daha makul seviyelerde büyüdüğünü belirtti.
Tüketici kredilerinde yüzde 15'e yakın büyüme hızı olduğuna dikkati çeken Başçı, "Ticari kredilerin büyüme hızında yüzde 20'ye yakın seyir var. Hem geçmiş yılların ortalamasına yakın, hem de ticari kredilerin büyümesinde daha fazla hız var. Bunu net şekilde görebiliyoruz. Şu anda ağırlıklı ortalama kredi büyümesi yüzde 15-16 bandında, biz bunu sağlıklı görüyoruz" diye konuştu.
Başçı, cari işlemler dengesinde kademeli, ılımlı ama sürekli bir iyileşmenin devam ettiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Bugün açıklanan cari açık verisi de aşağı yukarı beklentilerle uyumlu, iyileşmenin devam ettiğine işaret ediyor. Finansman tarafında baktığımda son 1 yılda portföy ve kısa vadenin payı iyice düştü. Biliyorsunuz, ABD Merkez Bankasının (Fed) politika belirsizliği geçen yıl mayıs ayında başlamıştı ve onun tetiklediği portföy çıkışları yaklaşık 8-10 ay boyunca sadece Türkiye'de değil, bütün ülkelerde devam etmişti. Onun etkisiyle portföy ve kısa vadenin payı azaldı ama cari açığın finansmanında şu anda uzun vadelinin ve doğrudan yatırımların payı artıyor, neredeyse tamamına yakınını doğrudan ve uzun vadeli yatırımlarla finanse edebiliyoruz. Bu kadar uzun süreli portföy çıkışı döneminde Türkiye bunu başarıyla yönetti."
Enflasyonun Türkiye'nin çözmesi gereken ve çözdüğünde de ciddi avantaj sağlayacağı bir problemi olduğuna işaret eden Başçı, enflasyonun, önemli yapısal reformlar sayesinde çift haneli rakamlardan tek haneli rakamlara düştüğünü kaydetti.
Erdem Başçı, enflasyonun yüzde 6 ila 12 bandında dalgalandığına işaret ederek, "Burada son bir çabayla bunun 5'li seviyelere doğru indiğini herkese gösterebilmemiz lazım. O yönde bir irade var. Kalkınma Planı'nda 2018 yılında enflasyonun 4,5 olarak hedeflendiği söyleniyor. Yani '5'i yapacağız, ondan sonra 4,5'u hedefleyeceğiz' şeklinde bir ifade var. Fakat özelikle son aylarda vatandaşlarımızda ve yurt dışında bunun yapılabileceğine dair inanç bir miktar zayıfladı. Şimdi o inancı tekrar kuvvetlendirerek bunu mutlaka indirmemiz gerekecek" ifadelerini kullandı.
Enflasyon inerse hem tasarrufları artırıcı yönde fayda sağlayacağını, büyümeyi destekleyeceğini hem de uzun vadeli reel, denge ve nominal faizlerin bugünkünden daha düşük olabileceğine işaret eden Başçı, şöyle devam etti:
"(Bugün ne bekleniyor?) diye baktığımızda, yurt içi ve dışı sorduğumuzda 6,5-7 arası cevap veriyor. Yani '6,5-7'yi yaparsınız, 5'i yapamazsınız' diyorlar. 'Alınacak tedbirler gerçekten işe yarayacak' duygusunu uyandırırsak, o beklentiler 6,5'tan 6'ya, 5,5'e ve 5'e doğru inerse, inanın nominal faizler hiç kimsenin hayal edemeyeceği kadar düşük seviyelere gelebilir."
- Gıda enflasyonu
Başçı, hükümetin gıda enflasyonu konusunda ciddi irade gösterdiğini vurgulayarak, gıdayla ilgili alınması gereken hem yapısal hem de konjonktürel çok sayıda tedbir olduğunu söyledi.
Döviz kurundan gelen etkinin azalmaya başladığını, fakat kuraklık bağlantılı gıda fiyatlarında geçici artış olduğunu ifade eden Başçı, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu arada gıda ve yemek hizmetlerinin toplamda artış hızı yüzde 14,6, diğer kalemlerin artış hızı yüzde 7,4. Bu şekilde baktığımızda TCMB kendisiyle ilgili kısmı kontrol altına almış, düşmesini izlememiz gerekecek. Bu aydan itibaren tahmin ediyorum enflasyonda daha belirgin düşüş görülecek. Yani gıda ve yemek hizmetleri hariç 7,4'ün altına gelme ihtimalimiz var."