Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Türkiye ekonomisi ve bankacılık sektöründeki gelişmeleri değerlendirmek amacıyla Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu üyelerinin de hazır bulunduğu sohbet toplantısının ardından, üyeler basın mensuplarının Türkiye ekonomisi, bankacılık sektörü ve Merkez Bankası'nın son faiz kararına ilişkin sorularını yanıtladı.

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, "Merkez Bankası'nın yılın ilk altı ayı içinde petrol fiyatları kaynaklı, gıda fiyatları kaynaklı ve kurdan da bunları nötralize edici bir etki gelmezse oluşabilecek alanı, proaktif olarak kullanabilme kararlılığı yönünde cesur olması lazım" dedi.

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, "Son dönemdeki faiz tartışmaları, Merkez Bankası'na yapılan 'faiz indir' çağrısı ve 50 baz puanlık faiz indiriminin yeterli bulunmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine, çok yakın zaman içinde bu konudaki görüşlerini belirttiğini anımsattı. Geçen yılın hemen hemen çok önemli bir bölümünde özellikle artan kurların gecikmeli etkisi ve de artan gıda fiyatları nedeniyle enflasyonun hep hedeflenenin üzerinde seyrettiğine işaret eden Bali, bunun da faizler üzerinde aşağıya gitmeyi baskılayan, önleyen bir trend yarattığını ifade etti.

Aralık ayında bir miktar beklentilerden daha iyi bir enflasyon verisinin geldiğini ve gelecek dönem içinde de özellikle 2015'in ilk yarısı için Merkez Bankası'nın 20 Ocak toplantısında da buna yönelik beyanlarının olduğunu anlatan Bali, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gerek petrol fiyatlarındaki sert düşüşün etkisi ve gerekse yine son dönemde bu defa gıda fiyatlarındaki gerileme enflasyon üzerindeki bekleyişleri bir miktar aşağı çekiyor. Bu durumda Merkez Bankası'nın geçmiş dönemdeki gördüğü ihtiyaçla belli belirsizlikleri de fiyatlayacak şekilde yapmış olduğu faiz yükseltiminin bir miktar düşürülebilmesi için alan oluştuğu kanaatindeyim. Özellikle yılın ikinci yarısı için bunun seviyesi şu olabilir bu olabilir. Bu teknik seviyedeki işlemle oluşturulan işler olmak durumundadır. 

Merkez Bankası enflasyon verisinde ifade ettiğim olumlu gidişatın teyidini görerek gitmek isteyecektir. 50 baz puanlık yapılan hareketin de bu yönde bir hareket olduğunu düşünüyorum. Eğer kurlarda özellikle yine yeniden enflasyon üzerinde olumsuz etki yapacak bir durumu görmezsek, önümüzdeki dönemde bu iki faktör yani gıda fiyatlarından kaynaklanan olumsuz faktörün görece zayıflamış olması ve onun üzerine de petrol fiyatlarının enflasyon üzerindeki olumlu etkisi bu alanı kullanma imkanı verecektir. Kanaatimce bu da çok seçimlik bir alan değil."

- "Yüzde 3 - 4 bandına sıkışmış bir büyüme döneminden geçiliyor"

Türkiye'de 2012'den bu yana mutedil, ılımlı büyüme dönemi yaşandığını ifade eden Bali, yüzde 3-4 bandına sıkışmış bir büyüme döneminden geçildiğini söyledi. 

Bu büyümenin de faiz politikasıyla, para politikasıyla ve iç talebin ivmelendirilmesiyle çok yakından bir ilişkisi olduğuna dikkati çeken Bali, şunları kaydetti:

"Şayet önümüzdeki dönemde dış talepten büyümeye yeterince katkı gelemez ise kaldı ki Irak ve Rusya gibi pazarlardaki özellikle jeopolitik bazı problemler ve sorunları dikkate aldığımızda bunun çok ziyadesiyle mümkün olmayabileceğini de öngörmek lazım. Bu durumda iç talebin biraz ivmelendirilmesine ihtiyaç olabilir. Art arda Türkiye çok potansiyelinin altında ılımlı büyüme performansı gösterdiğinde belki cari açık büyüme ilişkisi gibi faktörlerde finansal istikrar açısından belli rahatlıklar sağlayabilirsiniz ama başka sorunlar biriktirirsiniz.

Örneğin özellikle genç işsizliği biriktirirsiniz ki sadece bu sosyal bir sorun değil bankacılık sisteminin kredileri, onun sürdürülebilirliği, takibe intikal edecek ya da ödeme performansları, yine vergi gelirlerine kadar etki eder. Genel olarak gelirler artamayacağı için. Bugün ekonomimizin hala çok önemli olumlu bir unsuru olan bütçe istikrarını olumsuz etkileyebilir. Dolayısıyla böyle bakıldığında problemi minimizasyon-maksimizasyon problemi olarak görmüyorum, bir optimizasyon problemi olarak görüyorum. O da faizdeki yaratılabilecek alanın kullanılmasında da cesur olmak lazım."

Bali, Merkez Bankası'nın 50 baz puanlık indirimini yerinde, ölçülü, mevcut verilerle ve gelecek günlerin belirsizliklerini dikkate alarak enflasyondaki düşüş beklentisinin ne kadar kalıcı olup olmadığını görmeden yapılabilecek gayet yerinde br karar olarak gördüğünü ifade etti.

Adnan Bali, "cesur olmak" ifadesinin ise "Nasıl faizi yukarıya çıkartmak konusunda bazı emareler gördüğünüzde onunla ilgili tedbirleri almak konusunda gerekli kararlılığı gösteriyoruz ve onu proaktif olarak önlemeye dair bir yaklaşım içinde oluyorsanız... Yılın ilk altı ayı içinde petrol fiyatları kaynaklı gıda fiyatları kaynaklı ve kurdan da bunları nötralize edici bir etki gelmezse oluşabilecek alanı da yine proaktif olarak kullanabilme kararlılığı o yönde de olmalıdır" şeklinde anlaşılması gerektiğini söyledi.

- "Bankacılık sisteminin zimmet gibi uygulamalarla şevkinin kırılmaması lazım"

Regülasyonların karlılığa etkisi ve temettü dağıtımına ilişkin bir soruyu Bali şöyle yanıtladı:

"Bankacılık sisteminin daha fazla kar edip etmemesi parantezinde tartışılan bir konu değil. Bankacılık sisteminin fonksiyonunu görüp görememesi anlamında tartışıyoruz konuyu... Dolayısıyla bu kısıtlamalar bankaların karlarını azaltıyor değil. O yolla bankaların sistemdeki fonksiyonunu yeterince doğru karşılayıp karşılamayacağını konuşmalıyız. İşte uzun vadeli planlara erişilirken finansal sistemin aracılık faaliyetlerini ne kadar etkin yapıp yapamayacağını belirliyor. Dolayısıyla konu bankaların karlılık seviyelerinin korunması gibi onların kendi ihtiyaçlarıymışçasına bir noktaya indirgenmemeli. Bütün ekonomik sistemin sürdürülebilirliği ve bankacılık rolünün etkin oynanması meselesidir." 

Bali, küresel krizden sonra batı bankacılığında var diye düşünülen sermayelerin aslında olmadığının görüldüğünü, yeniden sermayelendirme işlemlerinin yapıldığını ve reel sektörün risklerinin kamu riski haline getirildiğini anımsattı. 

Aslında vergi mükellefinin sırtına bankacılık kaynaklı devasa yüklerin getirildiği değerlendirmesinde bulunan Bali, "Türkiye'de aynı dönemde kamu kaynağı kullanılmadığı, örneğin mevduat garantisi gibi olağan dışı bir tedbire başvurulmadığı hatta elde edilen hakiki performansların üzerinden vergi geliri yaratılan bir bankacılık sisteminin zimmet gibi uygulamalarla şevkinin kırılmaması lazım. Zimmet suçu var diye de biz işimizi yapmaktan imtina ediyor değiliz ve işimizi yapmaya devam ediyoruz. Kaldı ki kural olarak zimmet suçu hukukta düzenlenmemiş değil ki. Bunun ayrıca bankalar kanununda bu tarz yer alması ve teşmil edilmiş olması olağan faaliyetlere, hatalı olan bu. Bu ayrıca bugünün de mevzusu değil. Çok önceki dönemlerde de Bankalar Birliği bu konuyla ilgili hep bir çaba içinde oldu ama bir mesafede alınamadı" ifadelerini kullandı.

- "Merkez Bankası'nın bağımsızlığı tehdit altında değil"

Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Ümit Leblebici ise son dönemdeki faiz tartışmalarına ilişkin, olayın yapısal tarafına bakmak gerektiğini ifade etti. 

Her şeyin Türkiye için ve ülkenin büyümesini sürdürebilmesi adına yapıldığını vurgulayan Leblebici, şunları söyledi:

"Bölgemiz şu anda sakin bir bölge değil. O nedenle bizim 2014'te büyümemiz nispeten kötü etkilendi. Bunları konuşmakta fayda var. Çünkü ülkenin bir dış talebi var, ihracat yaptığınız piyasalar. Bir de iç talep var. Bunlar arasındaki dengeyi daima göz önünde tutmak lazım. Tutarken neye bakmamız gerekiyor? Aldığımız kararlar enflasyona sebep oluyor mu? enflasyona sebep olmak fiyatlama davranışlarını bozan şey. Bizim enflasyon girdisi çıktısı içinde ne var? Petrol var, petrol fiyatları aşağı iniyor, gıda fiyatları da aşağı iniyor. Önümüzdeki dönemde dış alemdeki talebin daralmasından ve bunların içeriye etkilerinden dolayı da bir büyüme sıkıntısı ile karşılaşabiliriz. Doğal olarak Merkez Bankası tüm bu denklemleri içine koyduğunda faizleri indirme eğiliminde hareket etmeye başladı. Bunun devamının da geleceğini düşünüyorum. Ama biraz kontrollü gitmek gerekiyor muydu? Bunu Merkez Bankası bilebilir. Trendi aşağı vermesi zaten piyasaların da ona göre fiyatlama yapmasını sağlıyor. Yılın ikinci yarısında herhalde bu daha hızlanarak devam eder." 

"Merkez Bankası'nın bağımsızlığının tehdit altında olmasından bankacılar olarak rahatsız mısınız yoksa rahatsız değil misiniz?" sorusuna Leblebici, şöyle cevap verdi.

"Türkiye'de Merkez Bankası'nın bağımsızlığının tehdit altında olduğunu düşünmüyorum. Biz kendi konseptimiz içinden bakıyoruz ve kendi algılarımız açısından olayları yorumlamaya çalışıyoruz. Dünyanın her tarafında bir tek bankalarla ilgili konuşulur o da merkez bankaları. Bernanke hakkında ABD'de konuşulanlara bakarsanız çok daha fazlasını duyarsınız. Benzer baskılar orada da olur. ABD Merkez Bankası'nda, Avrupa Merkez Bankası'nda ve diğer ülkelerde olur. Sonuçta Merkez Bankası kendi yasal çerçevesi içerisinde kararını verir. Önemli olan Türkiye için ne olduğudur. BDDK yeni regülasyonlar getirdi. Biz dedik ki 'bu regülasyonların uzun vadede pozitif etkileri var'. Ekosistemin bir parçasıdır BDDK, Merkez Bankası ve bankalar... Biz ilerde büyük bir sorunla karşılaşacaksak BDDK'nın önlem alması doğrudur. Bu bütünsellikle bakılmalı. Şahsi olarak karar alırken Merkez Bankası bağımsızdır ya da bağımlıdır diye bakmıyorum."

- "Regülasyonlarda çok hızlı geri adım atılacağını zannetmiyorum"

"Bankaların sermaye karlılıkları regülasyonlar nedeniyle yüzde 12'nin altına geriledi. Hükümetten regülasyonlar konusunda bir yumuşama ya da bir değişiklik olacağını bekliyor musunuz?" şeklindeki soruya Ümit Leblebici, regülasyonlarda çok hızlı bir geri adımın atılacağını zannetmediğini söyledi.

Leblebici, bunun gerekçesini ise şöyle açıkladı:

"Çünkü regülasyonların temeline bakmak lazım. Regülasyonun temelinde ülke ekonomisinin esas problemi olan cari açıkla mücadele var. Regülasyonlar bunun çerçevesi etrafında alındı. O nedenle de etkilerine baktığımızda son iki senede bu etkiler pozitif bir şekilde yansımış durumda. Bu iş tamamen düzelene kadar regülasyon tarafında farklı bir değişim olacağını zannetmiyorum. Ama regülasyonlar bizim büyümemizi etkileyecek noktaya geldiğinde gerekli otoriteler bunlarla ilgili önlemleri alacaktır. Özkaynak karlılığında düşüş var.

Bankacılık sektörü ve TBB olarak hep şunu söylediğimizi düşünüyorum: kısa vadeye ve uzun vadeye bakmak lazım. Kısa vadede doğal olarak özkaynaklarda düşüş olacaktır regülasyonlardan dolayı. Ama ülkede doğru işleri yapıyorsak ve birtakım dış etkilerden dolayı kırılganlık önümüzdeki dönemde artacaksa uzun vadede bankacılık sektöründe bunun negatif etkisi olurdu. Belki onu düzeltiyor. Kısa vadede birtakım şeyler kaybediyor olabiliriz ama zaman içinde bunlar yerine oturur diye bakmak lazım."

Ümit Leblebici, reel faizin tasarrufu teşvik edebilmek için verilmesi gerektiğini vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:

"Yabancıya verdiğiniz reel faiz var. Bir de yerellere verdiğiniz reel faiz var. Ya dış talebi içeriye çekeceksiniz ya da iç talebi artıracaksınız. TL reel faizi, tasarrufları artırmak için biraz daha fazla verebilirsiniz. Ama dışardakine yüksek reel faiz vermek Türkiye vatandaşı olarak benim tercih edeceğim bir şey değil. Yabancının enflasyonu teknik olarak TL enflasyon değildir. Doları kaçla borçlandığıdır. Örneğin yabancıların borçlanma maliyeti ve enflasyonu yüzde 0,25 ve Türkiye'de ortalama mevduata ödenen reel faiz yüzde 2 ise yabancıya yüzde 1,75 reel getiri veriyorsunuz demektir. Bu az mıdır çok mudur? Bu tartışılabilir. Türkiye bu reel faizi minimum verdiği sürece iyidir. Merkez Bankası bunu yapmaya çalışıyor."

- Dövizzedeler

Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Onur Genç de (Japon Yeni ve İsviçre Frangıyla borçlanan) dövizzedeler hakkındaki bir soruya "Tavsiye kararına uymayan banka yok. Sonrasında gelen şikayetlerin neredeyse hepsi tavsiye kararının dışındaki müşterilerden geliyor. Tavsiye kararının detayına bakarsanız, belirli bir meblağın altında vakti zamanında kredi alan müşterileri kapsıyor. Şikayetler tavsiye kararının dışarısında kalan ve tavsiye kararının içerisine girmek isteyen müşterilerden kaynaklanıyor. Bu çok büyük bir kitle değil" dedi.

- "Bankacılar sürdürülebilir bir düşük faiz ortamını istiyor"

Akbank Genel Müdür Yardımcısı Kerim Rota ise "Merkez Bankası'nın hem fiyat istikrarını hedefleyip hem finansal istikrarı gözetip hem de büyüme ve istihdama da bakmalı mı?" sorusuna "2008 sonrasında sadece Türkiye için değil, diğer merkez bankaları için de birçok bileşenin gözetildiği politikalar seti oluşturuldu. TCMB kanununda yazmasa da büyüme ve istihdama yönelik önlemleri alacak aksiyonların uygulandığını biliyoruz. Zorunlu karşılık düzenlemeleri bunun en iyi örneğidir" şeklinde cevap verdi.

Bankacıların faizlerin düşük olmasını istediğini, ancak asıl istenilenin sürdürülebilir bir düşük faiz ortamı olduğuna dikkati çeken Rota, "Faizlerin bugün 3 puan düştükten sonra 4 ay sonra 5 puan çıktığı bir ortam ne bankalara ne tüketicilere ne de reel sektöre yansıyor" dedi.

AA