Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, sıkılaştırıcı yönde olacağı belirtilen politika tedbirlerinin yılın ikinci çeyreğinden itibaren kredi kullanımı ve yurtiçi talebin artış hızını sınırlayacağını tahmin ettiklerini belirterek, ''Ancak, 'yeterli midir?' diye sorarsanız, henüz yeterli değildir. O nedenle son aldığımız kararları bu çerçevede değerlendirebilirsiniz'' dedi.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Ankara Sanayi Odasında (ASO) düzenlenen ''ASO Gündem Toplantısı''nda yaptığı konuşmada, dünya ve Türkiye ekonomisi konusunda değerlendirmelerde bulundu.

Dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu duruma bakıldığında, 2010 yılının ortalarında bazı Avrupa ülkelerinde kamu borçlarının sürdürülebilirliğine ilişkin sorunlar nedeniyle bozulan küresel risk iştahının, aradan geçen zaman zarfında daha olumlu bir seyir izlediğinin görüldüğünü kaydeden Yılmaz, fakat sorunların henüz bitmediğini, özellikle son dönemde Portekiz'de yaşanan olayların belirsizliği daha da artıran unsurlardan bir tanesi olduğunu söyledi.

Yılmaz, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yaşanan siyasi gelişmelerin de küresel ekonomi üzerinde kalıcı bir etkide bulunup bulunmayacağı konusunun belirsizliğini koruduğuna dikkati çekti.

Küresel krizin zirve yaptığı dönemden bugüne kadar Türkiye'nin, risk primi benzer kredi notuna sahip ülkelerden daha olumlu bir performans izlediğini anlatan Merkez Bankası Başkanı, kredi, gayrimenkul ve emek piyasalarına bakıldığında küresel ekonomiye ilişkin belirsizliklerin henüz ortadan kalkmadığını vurguladı.

Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye'de emek piyasasının daha hızlı bir toparlanma gösterdiğini ifade eden Yılmaz, ''Bununla birlikte ülkemizde işsizlik oranlarının bir müddet daha kriz öncesi seviyelerin üzerinde seyredeceğini tahmin ediyoruz'' diye konuştu.



-PETROL FİYATLARI-



Dünyadaki enflasyon gelişmelerine bakıldığında, özellikle son dönemde petrol ve diğer emtia fiyatlarının artış eğilimine girdiğinin gözlemlendiğini kaydeden Durmuş Yılmaz, bu gelişmelerde küresel ekonomideki toparlanma kadar gelişmiş ülkelerde uygulanan parasal genişleme tedbirlerinin de büyük rol oynadığının düşünüldüğünü söyledi.

Yılmaz, ''Son günlerde özellikle ham petrol fiyatlarında yaşanan hızlı yükselişin kalıcı olup olmaması, önümüzdeki dönemde küresel ekonominin gideceği yön konusunda belirleyici olacaktır. Dolayısıyla şu anda içinden geçmekte olduğumuz ve uluslararası emtia fiyatlarını da etkileyen faktörlerin ne kadar kalıcı olmadığı son derece önem arz ediyor'' dedi.



-TÜRKİYE EKONOMİSİ-



Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, mevcut veriler ışığında 2010 yılı büyüme hızının Orta Vadeli Program hedefinin oldukça üzerinde gerçekleşeceğini tahmin ettiklerini, yani yüzde 8-9 arasında bir büyüme beklendiğini söyledi.

Türkiye'de 2010 yılının ikinci çeyreğinden sonra, kriz öncesi seviyelerin üzerine çıkılmaya başlandığını anlatan Yılmaz, şu ana kadar ortaya konulan ekonomik performansın, büyümenin motorunun da yurt içi talep olduğunu ortaya koyduğuna dikkati çekti.

Üretim göstergelerine bakıldığında Aralık ayında sanayi üretim endeksinde aylık ve çeyreklik bazlı yüksek oranlı artışlar gözlendiğine işaret eden Merkez Bankası Başkanı, bununla birlikte imalat sanayi kapasite kullanım oranının hala kriz öncesi seviyesinin altında olduğunu ifade etti.

Yılmaz, ileriye yönelik olarak sipariş eğilimlerine bakıldığında, iç talepteki artışın desteğiyle iktisadi faaliyetlerin güçlenmeye devam ettiğini, dış talebin ise bir miktar hızlanmakla birlikte zayıf seyrini sürdürdüğünü bildirdi.



-SON ALINAN KARARLARIN NEDENİ-



Sıkılaştırıcı yönde olacağı belirtilen politika tedbirlerinin yılın ikinci çeyreğinden itibaren kredi kullanımı ve yurtiçi talebin artış hızını sınırlayacağını tahmin ettiklerini belirten Yılmaz, şöyle konuştu:

''Tüketici kredileri, otomobil satışları gibi tüketim talebine ilişkin göstergelerde gözlenen yavaşlama eğilimi bu öngörüyü doğrular niteliktedir. Ancak 'yeterli midir?' diye sorarsanız, henüz yeterli değildir. O nedenle son aldığımız kararları bu çerçevede değerlendirebilirsiniz.

Yatırım talebindeki iyileşme devam ediyor. Ancak yatırım talebi yine 2008'in birinci çeyreğini 100 olarak aldığımızda hala kriz öncesi seviyelerin altında. En son geldiği nokta 89,9 ve son zamanlarda yatırım harcamalarındaki artış yüzde 34-35 seviyelerine gelmiş durumda, ancak bu hala bizim gibi ülkelerde kriz seviyesinin altında.''

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, ''Bugün itibariyle milli gelirimizin yüzde 12'sine yakın bir kredi hacmi söz konusu. Kredi hacmine baktığımızda artış hala belki 2008 seviyesinin altında olabilir ama milli gelire oranına baktığımızda artışın oranı daha yüksek. Merkez Bankası olarak bu konuda dikkatli olmamız gerekir diye düşünüyoruz'' dedi.

Yılmaz, Ankara Sanayi Odasında (ASO) düzenlenen ''ASO Gündem Toplantısı''nda yaptığı konuşmada, istihdam koşullarındaki iyileşmenin devam ettiğini, ancak işsizlik oranlarının halen yüksek seviyesini sürdürdüğünü söyledi.

İstihdamdaki gelişmelerin Merkez Bankasının, ''3. çeyrekte tarım dışı istihdamda yaşanan duraklamanın geçici olduğu ve yılın sonuna doğru tarım dışı istihdam artışının tekrar başlayacağı'' yönündeki öngörüsünü doğrular nitelikte gerçekleştiğine dikkati çeken Yılmaz, nitekim güçlü üretim artışlarına paralel olarak sanayi istihdamının da son çeyrekte belirgin bir artış kaydettiğini söyledi ve ''öncü göstergeler tarım dışı istihdamın önümüzdeki dönemde artmaya devam edeceğine işaret etmektedir'' dedi.

İşsizlik oranlarının bir müddet daha kriz öncesi düzeyinin üzerinde seyredeceği ve birim iş gücü maliyetindeki artışı sınırlamaya devam edeceğini tahmin ettiklerini ifade eden Yılmaz, şöyle devam etti:

''Kayıt dışı ve kayıt içi istihdama baktığımızda 2006 Ekim ayından bu yana, son 4 senelik dönemde kayıt dışı ücretli istihdam yaklaşık 200 bin kişi azalırken, kayıtlı istihdamın 2 milyon kişiden fazla artması ekonominin istihdam yaratma kapasitesinin kalitesini gösteriyor. Gerçekten ekonomimizde büyüme var. Bu büyüme belki çok fazla istihdam yaratmıyor ama kriz dönemlerinin özelliği bu. Kriz dönemlerinin arkasında iş adamlarımız daha dikkatli oluyorlar, ihtiyatlı davranıyorlar ve verimlilik artışları oluyor. Bizde de yaşanan bu, dünyada da yaşanan bu.

Kriz sırasında duraksayan bu eğilim, ekonominin toparlanma sürecine girmesiyle birlikte tekrar ortaya çıkmış. Ücretli ve yevmiyeli çalışanlar içinde kayıtlı istihdam oranı artmaya devam ederken, kayıt dışı istihdam yatay bir seyir izlemiştir.''



-''İŞ-KUR'A KAYITLI AÇIK İŞ ORANI KRİZ ÖNCESİ SEVİYESİNE ULAŞTI''-



Öncü göstergelerin sanayi sektöründeki istihdamın üretim gelişmelerine paralel olarak artışının sürdüğüne işaret ettiğini belirten Yılmaz, bununla birlikte dış talepteki toparlanmanın gücüne ilişkin belirsizliklerin sanayi istihdamı üzerinde sınırlayıcı bir unsur olmaya devam ettiğini söyledi.

Yılmaz, işsizlik sigortasına yapılan başvuruların düşük seviyesini koruduğu, İş-Kur'a kayıtlı açık iş oranının kriz öncesi seviyesine ulaştığının görüldüğünü kaydederek, hane halkının iş bulma olanaklarına ilişkin beklentilerinde kademeli artış devam ederken, işsizlik sigortasına yapılan başvuruların da kriz öncesi eğilimine geri döndüğüne dikkati çekti.



-MERKEZ BANKASININ ALDIĞI KARARLAR-



Yılmaz, bugün artık kredi genişlemesinden şikayetçi olunduğunu, ekonominin orta ve uzun vadede sağlığını koruması için kredi genişlemesinin sürdürülebilir bir çerçevede gelişmesi gerektiğini söylediklerinin altını çizdi. Bugün itibariyle kredi hacmindeki genişlemenin ekonominin büyüklüğüne kıyasla kriz öncesi seviyesinin üzerinde seyrettiğini söyleyen Yılmaz, şunları kaydetti:

''Kredi hacmindeki bir yıldan diğer bir yıla artışa baktığımızda milli gelire oranı eğer düşükse, oranın çok büyük olması çok önemli olmayabilir ama asıl bakılması gereken milli gelirle kıyaslanması. Dolayısıyla bugün bizim geldiğimiz nokta itibariyle milli gelirimizin yüzde 12'sine yakın bir kredi hacmi söz konusu. Kredi hacmine baktığımızda artış hala belki 2008 seviyesinin altında olabilir ama milli gelire oranına baktığımızda artışın oranı daha yüksek. Dolayısıyla Merkez Bankası olarak bu konuda dikkatli olmamız gerekir diye düşünüyoruz.

Yeni açılan kredi miktarında geçmiş yıllar ortalamasına kıyasla ortaya çıkan yukarı yönlü sapma alınan tedbirler neticesinde azalma eğilimine girmiştir. Merkez Bankası'nın Kasım ayından bu yana aldığı tedbirlerin yılın 2. çeyreğinden itibaren krediler ve iç talep üzerinde etkili olmaya başlayacağı beklense de finansal istikrara ilişkin riskleri azaltmak için zorunlu karşılıklarda bir miktar daha artışa ihtiyaç duyulduğu değerlendirilmiştir ve bu konuda tedbirler alındı.

Kredi maliyetlerine baktığımızda kredi faizlerinde önemli bir değişiklik gözlemlemiyoruz. Tabii bu son aldığımız karardan önceki durumu gösteriyor. Önümüzdeki günlerde bunun farklılaştığını göreceğiz. Bu durumun para politikasına ilişkin alınan son kararların, daha ziyade likidite kanalı üzerinden etkili olduğuna ve BDDK'nın yeni düzenlemeleri doğrultusunda bankaların kredi standartlarını sıkılaştırmaya başladıklarına işaret etmektedir.

Son aldığımız tedbirler her zaman olduğu gibi etkisini gösterecektir. Bu, bir miktar kanalı üzerinde, kredi verilebilir toplam miktarı üzerinden onu daraltıcı etki yapacaktır ve bir de maliyetler üzerinden. Bizim üzerinde durduğumuz asıl etki kredi verilebilir toplam miktarı etkilemesi yönünden. Ama demek değil ki fiyatlar da etkilenmeyecek.''



-''SON 2 GÜNDE TL'DE DEĞERLENME OLDU''-



Kriz döneminde ekonomik aktivitedeki yavaşlamaya paralel olarak işadamı, sanayici ve tüccarın yazdığı çeklerle ilgili sıkıntıya düştüğünü anımsatan Yılmaz, artan ekonomik aktivite ve sanayici ile işadamının göreceli olarak daha iyi olması sonucunda karşılıksız çek sayısında gerek miktar gerek adet olarak bir düşme söz konusu olduğunu söyledi.

Yılmaz, önümüzdeki dönemde iktisadi temelleri sağlam ve yüksek büyüme potansiyeline sahip ülkelerin para birimlerinin daha istikrarlı performans göstereceğini düşündüklerini, Türkiye'nin de bu grup ülkelerin başında yer aldığını ifade ederek, ''Son dönemde özellikle son aldığımız para politikası kararlarıyla, para politikası sıkılaştırıcı olduğu için bunun sıkılaştırıcı etkisi nedeniyle son 2 günde TL'de bir miktar değerlenme oldu.'' diye konuştu.



-CARİ AÇIK-



Yılmaz, cari açığın arttığını belirterek, ''Cari açığın sürdürülebilir olması lazım. OVP'de öngörülen cari açık seviyesinin gerçekleştirilebilmesi için kredi genişlemesinin yüzde 25 civarında olması gerektiğini söylemiştik. Bu bir hedef değildi, bir sınır da değildi ama bir egzersizdi. Cari açığın sürdürülebilir olması için yüzde 25'ler civarında kredi büyümesinin ülkemiz ekonomisi için uygun olacağını söyledik. Ama bu kontrol edilmesi gereken bir hedef değil, bu bir egzersizdi'' dedi.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, doğum tarihine ilişkin iddialar konusunda, ilkokulu bitirdiği yıl, annesinin, topraksız köylüye dağıtılan köy merasından toprak alabilmek için mahkemeye müracaatı sonucunda, kayıtlarda 23 Mart 1951 olan doğum tarihinin 23 Mart 1947 olarak değiştirildiğini, tashih edildiğini belirtti.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Ankara Sanayi Odasında (ASO), ASO Gündem Toplantısı'na katılarak bir konuşma yaptı.

Konuşmasının ardından ASO Başkanı Nurettin Özdebir, ''Son aylarda bize çokça sürpriz yaptınız. Biz de size bir sürpriz yapmak istiyoruz. Devlet sırrı gibi saklanan doğum gününüzün (Mart ayının) 23'ü olduğunu tespit edebildik. 2 gün gecikmeli de olsa size bir doğum günü pastası hazırladık. Doğum gününüz kutlu olsun'' dedi.

Yılmaz, gazetecilerin, doğum gününe ilişkin sorularını hatırlatarak, bu tartışmalara nokta koyacak, yaşına ilişkin durumu şöyle anlattı:

''Benim nüfustaki kaydım 23 Mart 1951. İlkokulu 1959'da bitirdim. O sırada köyümüze bir haber gelmiş. Köyün önünde mera var. Bu mera topraksız köylüye dağıtılacak. Köyün muhtarı anneme demiş ki: (Sen dulsun, kocan yok, aileden sayılmazsın. Dolayısıyla toprak alamazsın). Ne yapacağız. (Oğlanın yaşını büyüt, onu evlendir).

Annem mahkemeye müracaat ediyor. Bir dilekçe veriyor. Bu arada benden küçük bir kardeşim var, şu anda o Hollanda'da işçi. Ona da 1942 doğumlu yazılmış, askerlik yoklaması geldi. Annem ikimizi merkebe bindirdi. Mahkemeye götürdü. Hakimin karşısına çıktık. Annem iki şahit bulmuş. Biri amcamın oğlu, diğeri komşu köyden, kasabada yaşayan biri. Hakim, kasabada oturan hemşehrime, (sen ne biliyorsun, söyle) dedi. O da, (Bu çocuğun babasının ilk hanımından 9-10 doğum oldu, hepsi kız çocuğu. Adamcağız da, 'oğlan, oğlan' diyordu. Bir türlü olmadı. Sonra hanımı öldü. Bu çocuğun annesiyle evlendi. Ondan da şu kadar doğum oldu, doğanlar da hep kız oldu. Sonunda nihayet bu çocuk doğdu. Bu çocuk doğduğunda, babası bizim köydeydi, palamut alıp satardı. Biri köyden koştu geldi, (Mahmut ağa, müjde müjde oğlun oldu) dedi. Hakim de (Palamut ne zaman alınır, satılır) dedi. (Sonbaharda) dedi. Hakim de (Oğlum burada 23 Mart, ilkbahar yazılı. Dolayısıyla sen yalan söyledin) dedi. Mahkemenin reddine...''

Annesinin pes etmediğini, birkaç ay sonra tekrar dava açtığını ve Osmanlıca nüfus kütüklerini Latin harflerine çeviren, nüfus idaresinde çalışan birine 5 lira vererek, onu şahit yazdırdığını anlatan Merkez Bankası Başkanı, yaşlarının düzeltildiğini ve kendisinin kayıtlarda 23 Mart 1951 olan doğum tarihinin 23 Mart 1947 olarak değiştirildiğini, tashih edildiğini söyledi.



-''27 MAYIS 1960 DEVRİMİ GELDİ, URGANCI GİTTİ, TOPRAK DA...''-



O dönem, kadastrocuya, alanlar urganla ölçüldüğü için ''urgancı'' denildiğini ifade eden Yılmaz, urgancının köye gelip toprağı ölçeceğini, 1 yıl geçeceğini, 14-15 yaşındaki çocuklar anne-baba muvafakatiyle evlenebildiği için kendisinin de 8 yaş büyük bir kızla evlendirilerek, toprak sahibi olacağının düşünüldüğünü anlattı. Yılmaz, ''Ama 27 Mayıs 1960 devrimi geldi. Urgancı da gitti, toprak da gitti. Ben de evlenmedim. 2 sene sonra ortaokula başladım. Yaş hikayesi bu arkadaşlar, daha fazla yazacak bir şey yok'' diye konuştu.

ASO Başkanı Nurettin Özdebir'in ''her iki tarafta da 23 Mart, bu doğru'' sözleri üzerine Yılmaz, ''23 Mart gününün de doğru olup olmadığını bilmediğini'' söyledi.

Yılmaz, annesine göre ''haşhaş çapasında'', kayınvalidesine göre, ''sonbaharda doğduğunu'' belirtti.

Yılmaz, ''Babamın ilk hanımından olan, annemden aşağı yukarı 5-6 yaş küçük bir ablam var. O, ben doğmadan önce evlenmiş. Evlendikten 15-20 gün sonra kocası, Çanakkale Ezine'ye askere gitmiş. Oradan bir fotoğraf göndermiş. O fotoğrafın arkasında bana selam var. Öyle anlaşılıyor ki, ben o askere gittikten sonra doğmuşum. Onun askere gidiş tarihi de 1947 sonları, 48 filan. Dolayısıyla bu tarih üç aşağı beş yukarı doğru. Ama gün olarak bilmiyorum'' dedi.

Daha sonra, salondakilerin alkışları arasında mumu üfleyen Yılmaz, doğum günü pastasını kesti.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, yaşının mahkeme kararıyla düzeltildiğine işaret edilerek, bu düzeltmenin yeniden atanmasına imkan tanıyıp tanımadığının sorulması üzerine, ''Deniliyor ki; görevler istenmez görevler verilir. Eğer buysa ben görev talepkarı değilim'' dedi.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, katıldığı Ankara Sanayi Odası Gündem Toplantısının ardından soruları yanıtladı.

Yılmaz, bir gazetecinin ''Daha önce yaşınızın mahkeme kararıyla düzeltildiğinden söz ettiniz. Sözünü ettiğiniz mahkeme kararıyla düzeltilen yaşınız yeniden atanmanız noktasında sorun teşkil etmeyen bir seviyede mi'' şeklindeki sorusuna karşılık, ''Benim bu konuda söyleyeceğim sadece şu; deniliyor ki; görevler istenmez görevler verilir. Eğer buysa ben görev talepkarı değilim. Bu yaş olayı 51 yıl önce olan bir olay'' yanıtını verdi.

Durmuş Yılmaz, 18 Nisan'da görev süresinin dolduğu belirtilerek, ''son bir gelişme var mı? emekli mi olacaksınız yoksa devam mı edeceksiniz'' sorusuna cevaben de ''Bu dakika itibariyle benim bildiğim 18 Nisanda benim sürem doluyor ve ben o gün arkadaşlarımın elini sıkıp bankadan ayrılacağım. Bende yeni bir bilgi yok'' dedi.

Merkez Bankası Başkanı, siyasete atılmayı düşünüp düşünmediğinin sorulmasına karşılık da siyasete atılması için istifa etmesi gerektiğine işaret etti ve ''o dönem geçtiğine göre siyasette değilim'' dedi.

''Daha sonra siyasete girmeyi düşünüyor musunuz'' sorusuna da Yılmaz, kendisine ''sen siyaset yapabilir misin'' diye sorduğunda cevabının yüzde yüz ''evet'' olmadığını söyledi.

Bir gazetecinin Para Politikası Kurulu'nun toplandığı 23 Mart tarihinin aynı zamanda doğum günü olduğunu belirterek, ''o gün pasta kestiniz mi veda kutlaması yaptınız mı?'' diye sorması üzerine de Durmuş Yılmaz, toplantıda çalışma arkadaşlarına veda ettiğini, ancak pasta kesmediklerini ifade etti. Yılmaz, toplantıdan sonraki gün ise sekreterlerinin masasına üzerinde mum bulunan bir kek bırakarak doğum gününü kutladıklarını anlattı.

Başkan Yılmaz, bir iş adamının ''kendi döneminiz için karnenizi nasıl değerlendiriyorsunuz'' şeklindeki sorusuna yanıt verirken de ''İnsanlar hayattayken değerlendirme yapmak son derece zor. Aslında doğru da bulmuyorum bunu. Ben diyorum ki (yağmur yağsın, seller aksın, derelerde kumlar sürüklensin mutlaka bir şey kalacaktır. İnsanlar geriye döndüklerinde kalana bakarak bir değerlendirme yapsın)'' dedi.



-''DOĞRU OLAN KENDİ ULUSAL PARAMIZ ÜZERİNDEN BORÇLANMAK''-



Durmuş Yılmaz, bir sanayicinin, 2002-2010 döneminde kamu borçlanması incelendiğinde dış borçlanmadan iç borçlanmaya dönüldüğünün görüldüğünü belirterek, ''iç borçlanmanın maliyeti ise yüksek acaba bunun nedeni dışardan kaynak bulamamamız mı? yurt dışındaki kreditörlerin istediği mali disiplinin sonuçlarından kaçmak mıdır? kur riski midir'' diye sorması üzerine de şunları söyledi:

''Birçok neden saydınız bunların hepsi geçerli olabilir ama burada asıl husus bir ülkenin kendi parasının değeri ve kendi ülke parasının muamele aracı, borçlanma aracı ve tasarruf aracı olarak kullanılması. Geçmişte bir dolarizasyon olgusu vardı. Bankalardaki mevduatın yüzde 70'e yakını yabancı para üzerindendi ve en küçük bir güven kaybında ekonomimiz tehdit altına alınıyordu. Dolayısıyla doğru olan politika kendi ulusal paramız üzerinden borçlanmayı sağlamak ve makro dengeleri o şekilde sağlamak ki enflasyonu kontrol altına almak ve buna paralel olarak faiz oranlarını aşağı çekmek. Türkiye'nin bugün itibariyle yaptığı budur. Doğru olan da budur ve burada da son derece başarılı olmuştur. Buradan geri adım atılmamalıdır.''



-PPK'DA ALINAN KARARLAR-



Yılmaz, Para Politikası Kurulu'nda faiz oranlarına ve zorunlu karşılık oranlarına ilişkin alınan kararlara ilişkin Bankalar Birliği'nin değerlendirmeleriyle ilgili yorumunun sorulmasına karşılık olarak da Bankalar Birliği Genel Sekreterinin demecini okuduğunu, değerlendirmelerinde kendi açısından haklı olabileceğini söyledi.

Aldıkları kararların elbette bankacılık sektörü üzerinde etkilerinin olacağını, zaten bu kararların belli sonuçları elde etmek üzere alındığını dile getiren Yılmaz, ''Ama kararlarımızın bankalar üzerine etkisinin (vergi olarak) nitelendirilmesi sayın genel sekreterin takdirindedir. Kararlarımızın bankacılık sistemi üzerinde etkisi olmayacaksa neden alalım? Ortaya koyduğumuz hedefe ulaşmak için bir adım attık'' dedi.

Önceki tedbirlerin yeterli gelmemesi üzerine bu yeni kararların alındığı şeklindeki yorumu değerlendirirken de Yılmaz, reel olarak baktıklarında kredilerde bir yavaşlama olduğunu ama bunun nominal olarak yeterli olmadığını gördüklerini ifade etti.

Finansal istikrar ve fiyat istikrarı açısından bir sıkılaştırmaya ihtiyaç olduğunu düşündükleri, orta ve uzun vadede ülke çıkarları bunu gerektirdiği için söz konusu kararları aldıklarını anlatan Yılmaz, ''Artık dur-kalk olmaması lazım. O nedenle bu kararı aldık. Finansal istikrarla ilgili olarak başka kurumların da yapabilecekleri var. Hazinenin, hükümetin yapabileceği şeyler var. Eğer bu tedbirler de yeterli olmazsa ki biz yeterli olacağını düşünüyoruz biraz bekleyelim oralardan da destek gelmesi, tedbirler alınması gerektiğini düşünüyoruz'' diye konuştu.



-KARARLARIN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ OLASI ETKİLERİ-



Durmuş Yılmaz, ''alınan kararlar neticesinde kredi almak zorlaşacak sermayeye ulaşamayan firmalar da küçülecek ve bu işsizliği artıracak bununla ilgili bir önlem aldınız mı'' şeklindeki soruya cevaben de şunları kaydetti:

''Biz selektif, seçici, kredi daraltıcı politika uygulamıyoruz. Genel olarak oranları tespit ediyoruz. Buna reel sektöre verilen krediler de dahil, tüketici kredileri, kredi kartları da dahil ama bizim açımızdan özlenen; özellikle tüketici kredilerindeki yavaşlama nispi olarak reel sektöre verilen kredilere göre daha etkin olursa bu tercih edilebilir bir durum ama bizim böyle bir selektif kredi politika amacımız yok.

Genel oranları belirledik, burada tüketiciler de sanayiciler de iş adamları da bu kredi havuzundan kredi talep edecekler. Kredi maliyeti elbette yükselecek. Biz zaten kredi hacminin daralması için bu kararı alıyoruz. Dolayısıyla siz biraz daha fazla maliyet ödeyerek kredi talep edeceksiniz ya da kredi talep etmekten vazgeçeceksiniz ama (üretmeyin) demiyorum siz almaya devam edin...''

Başkan Yılmaz, petrol fiyatlarının geldiği seviyenin ne ölçüde bir risk olduğuna ilişkin soruyu yanıtlarken de Ocak ayı Enflasyon Raporunda ithalat fiyatlarındaki artışı yüzde 8'ler seviyesinden yüzde 10,9'a revize ettiklerini hatırlattı. Bugün itibariyle bu rakamın geldiği yerin 10,9'un da üzerinde olduğuna işaret eden Yılmaz, Kuzey Afrika'daki olaylar ve Japonya'daki doğal afetin kısa vadedeki etkisinin ekonomik aktivitenin yavaşlaması, petrol talebinin azalması şeklinde olabileceğini, fakat Japonya çok hızlı toparlanmaya başlarsa da tekrar emtia fiyatlarında artışın söz konusu olacağını, dolayısıyla iki yönlü bir belirsizliğin söz konusu olduğunu ve bunu yakından takip ettiklerini söyledi.



-''DÜNYADA YENİ BİR OLUŞUM SÖZ KONUSU''-



Merkez Bankası Başkanı ''Hazine'nin de tedbirlere destek olması gerektiğini söylediniz. BDDK'nın ve Hazine'nin ne gibi tedbirler alması gerekir? Bankaların Merkez Bankasından borçlanmasında bir limit olması gerekir mi'' sorusuna da bankanın her gün sabah piyasadaki likidite ve faiz oranlarının gitmesi gerektiği yönü dikkate alarak piyasaya likidite verdiğini ve bu uygulamanın süreceğini söyledi.

''Orada bir limit söz konusu değil bu günün koşullarına göre azalıp çoğalabilir'' diyen Yılmaz, kendisinin ''şu kurum bunu, bu kurum şunu yapsın'' demediğini yapılacakların belli olduğunu dile getirdi.

Avrupa'da bir risk birimi kurulduğunu ve başına da Avrupa Merkez Bankası Başkanının getirildiğine dikkat çeken Yılmaz, bu kurumun finansal istikrardan sorumlu olduğunu ve bunun altında da ulusal gözetim ve denetim otoritelerinden oluşan 3 kurum daha bulunduğunu anlattı. İngiltere'de de Merkez Bankası nezdinde bir bakıma para politikası kuruluna benzeyen bir kurul oluşturulduğunu belirten Yılmaz, bu kurulun da finansal istikrardan sorumlu olduğunu ifade etti.

''Yani dünyada yepyeni bir oluşum söz konusu'' diyen Yılmaz, finansal istikrarla fiyat istikrarının biri diğerini tamamlayan, biri diğerinin alternatifi olmayan iki önemli ve gerekli olgu olduğunu, şu anda birçok ülkenin bu ikisini birlikte sağlayacak kurumsal düzenlemeler üzerinde düşündüğünü söyledi.



-''ÖYLE İDEAL DÜNYA YOK''-



Yılmaz, büyümenin en yüksek düzeyde olduğu, cari açığın bulunmadığı, kurun ihracatı destekleyecek şekilde olduğu, kamu borç yükünün sürdürülebilir olduğu, bütçe açığının, işsizliğin olmadığı bir ülkenin istendiğini ama bunun mümkün olmadığını belirten Yılmaz, ''Keşke böyle bir dünya olsa. Böyle bir dünya yok'' dedi.

Bir takım tercihler yapılması gerektiğini vurgulayan Yılmaz, ''İthalatınız artıyor, ithalattan alınan vergi artıyor, kamu gelirleriniz artıyor, borç-milli gelir oranının, faiz dışı fazla oranı düzeldiği, bunun üzerine kamu maliyeniz de para politikanız da düzgün olduğu, enflasyon da kontrol altında olduğu için iki defa reyting artışı alıyorsunuz. Geldiğimiz noktada (cari açık var o zaman tedbir almamız lazım) diyoruz bir taşı oynattığınız zaman A noktasından B noktasına yatay bir geçiş yok. Bir taşı oynattığınız zaman birden fazla değişkeni oynatıyorsunuz. Onun için de zaten demokrasi var, tercihler var. Millet de bu tercihleri seçimlerde belirliyor. Dolayısıyla ekonomik karar alıcılarının ekonomi yöneticilerinin karar oyun alınını da bu belirliyor. Her şeyin hepsini alalım ama maalesef bu mümkün değil böyle ideal bir dünya yok'' dedi.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, bankanın, fiyat istikrarından tek başına sorumlu olduğunu ancak finansal istikrarın yalnız Merkez Bankası'nın kendi başına sağlayabileceği bir durum olmadığını belirterek, ''Merkez Bankası bu konuda üzerine düşeni yapmaya devam ediyor ve yapacaktır. Ancak bu yeterli olmayabilir. Dolayısıyla diğer kamu otoritelerinin de bu konuda üzerine düşeni yapması gerekir'' dedi.

Yılmaz, ASO Gündem Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, gelişmiş ekonomilerde uygulamaya konulan ek parasal önlemlerin küresel risk algılamalarında yol açtığı iyileşmenin etkisiyle gelişmekte olan ekonomilere sermaye girişlerinin gözlendiğini, bunun halen devam ettiğini söyledi. Yılmaz, özellikle Japonya'nın yaşadığı deprem felaketi sonrasında Japon Merkez Bankası'nın piyasaya sürdüğü likiditenin sonuçlarının ne olacağının önümüzdeki dönemde görüleceğini ifade etti.

Son dönemde diğer gelişmekte olan ülkelerdeki gibi Türkiye'de de sermaye akımlarının kompozisyonunun değiştiğini, doğrudan sermaye akımlarının payı azalırken, portföy yatırımlarının payının arttığını belirten Yılmaz, ''Merkez Bankası tarafından alınan tedbirler son dönemde cari açıkta meydana gelen artışın önceden öngörülmüş olmasıyla ilişkili'' dedi.

Yılın ilk çeyreğinde cari açığın yıllıklandırılmış bazda yavaşlayarak da olsa artmaya devam edeceğini, ancak bu artışın baz etkisinden kaynaklanacağını tahmin ettiklerini belirten Yılmaz, bu nedenle alınan parasal tedbirlerin etkilerinin daha iyi anlaşılması açısından aylık verilerin mevsimsellikten arındırılmış değerlerinin takip edilmesinin sağlıklı olacağını anlattı. Bu şekilde incelendiğinde Aralık ayında cari dengedeki bir miktar iyileşmenin dikkati çektiğini, enerji hariç dış ticaret açığının da azalma eğilimine girdiğini kaydeden Yılmaz, alınan tedbirlerin dengeleyici etkilerinin yılın ikinci çeyreğinden itibaren belirginlik kazanacağını tahmin ettiklerini belirtti.

Yılmaz, şu anda gerek ABD gerek Avro Bölgesi, Avro Bölgesi dışındaki ülkeler ve Japonya'nın karşı karşıya olduğu bir kamu maliyesi sorunu olduğunu belirterek, ''Dünya sıralamasında durumumuz gayet iyi. Biz buraya bir bedel ödeyerek geldik. Bu bedelin kıymetini bilmemiz gerekir, diyoruz'' dedi.

Merkez Bankası Başkanı, 2010 yılında bütçe performansındaki iyileşmenin temel kaynağının ekonomideki hızlı büyüme eğilimine bağlı olarak artan vergi gelirlerini oluşturduğunu, bunun yanı sıra faiz dışı harcamaların artış hızının göreli olarak yavaşlaması ve iç borçlanma faiz oranlarındaki gerilemeye bağlı olarak faiz giderlerinde ortaya çıkan düşüşün kamu maliyesi dengelerinde olumlu katkı sağladığını anlattı.

Bu durumun Türkiye'de mali disiplinin süreceğine ilişkin beklentileri olumlu yönde etkilediğini belirten Yılmaz, şöyle devam etti:

''Burada bir belirsizlik söz konusu. O da şu, 'torba yasa' diye adlandırdığımız yasayla kamuya olan borçların yeniden yapılandırılması söz konusu. Buradan ne kadar gelir elde edileceği henüz belli değil. Taraflar ilgili mercilere müracaatların yaptılar. Buradan ek bir gelir mutlaka gelecek. Bunun boyutunun ne olduğunu bilmiyoruz. Bu gelen gelirler eğer iç borç itfasında, genel olarak kamu borcu itfasında kullanılırsa bu tasarruf demektir, tasarruf edilirse orta vadede ülkemiz için daha hayırlı olacağını düşünüyoruz. Onun dışında bu bütçeye konmuş bir gelir değil. Orta ve uzun vadede ülkemizin üretkenlik kapasitesini artıracak altyapı yatırımları da çok önemli. Oralara harcanırsa da bunun, orta ve uzun vadede ülkemiz için faydalı olacağını düşünüyoruz.''



-''FİYAT İSTİKRARI BİR NUMARALI MERKEZ BANKASI GÖREVİ''-



2010 yılı Ekim ayında açıklanan Orta Vadeli Program'da (OVP) kamu maliyesine ilişkin belirlenen hedeflerin maliye politikasında önümüzdeki dönemde dengeli bir yaklaşıma işaret ettiğini belirten Yılmaz, bu anlamda bütçe açığının GSYİH'e oranının 2011 yılı içinde Maastricht kriterinin altına gerileyeceğini, kamu borç stokunun oranında azalışın 2011-2013 döneminde de devam edeceğini öngördüklerini söyledi.

''Merkez Bankası'nın yasasında, fiyat istikrarından sorumluyuz, görevimiz o, onun yanında finansal istikrardan. Açık ve net şekilde yazılmış böyle bir görevimiz de var'' diyen Yılmaz, fiyat istikrarından tek başına sorumlu olduklarını ancak finansal istikrarın yalnız Merkez Bankası'nın kendi başına sağlayabileceği bir durum olmadığını ifade etti.

Başkan Yılmaz, ''Merkez Bankası bu konuda üzerine düşeni yapmaya devam ediyor ve yapacaktır. Ancak bu yeterli olmayabilir. Dolayısıyla diğer kamu otoritelerinin de bu konuda üzerine düşeni yapması gerekir. Bunlar kimdir, düzenleyici ve denetleyici otoriteler ve kamu maliyesi hazinesi. Burada da eğer yapılması gereken bir şey, zaman içinde çıkabilir. Bunun da yapılması ve Merkez Bankası'na destek olunması gerekir diye düşünüyoruz'' dedi.

Yılmaz, son dönemde, ''Acaba Merkez Bankası fiyat istikrarı görevini ikinci plana mı attı, finansal istikrarı ön plana çıkarmaya başladı'' şeklinde bir algılama ortaya çıktığını, ''Merkez Bankası fiyat istikrarını unutsun, finansal istikrarı yapsın'' diyenler de olduğunu belirterek, ''Merkez Bankası'nın varlık nedeni fiyat istikrarıdır. Finansal istikrar fiyat istikrarının alternatifi değildir, tamamlayıcısıdır. Bir bütündür. Biri olmadan diğeri de olmaz. Dolayısıyla Merkez Bankası'nın konumu budur'' diye konuştu.

Dünyada gelinen noktada, bütün krizlere rağmen ''fiyat istikrarından vazgeçelim, Merkez Bankalarının böyle bir görevi olmasın'' söylemi bulunmadığını ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu:

''Fiyat istikrarı, bir numaralı Merkez Bankası görevi ve bütün ülkeler de bunun hassasiyetle üzerinde duruyor. Bu konuda kesinlikle herhangi bir tereddütün olmaması gerekir. Ancak şu tartışılıyor. Fiyat istikrarına götürecek olan politika nedir? Şu anda enflasyon hedeflemesi yapılıyor. Enflasyon hedeflemesi fiyat istikrarını sağlamakta yeterli değil mi? Akademik dünya ve karar alıcılar bunu tartışıyorlar. Yöntemin tartışılması ayrı, fiyat istikrarının bizatihi hedef olması ayrı. Merkez Bankaları hiçbir ülke, kamu ve merkez bankası dahil bugün, 'fiyat istikrarı artık gereksiz değildir' gibi bir söylemi yok. Böyle bir şeyin de olması düşünülmemeli, düşünülemez.''

Enflasyon gelişmelerine de değinen Yılmaz, son dönemde enerji ve gıda fiyatlarında yaşanan arz yönlü şoklara rağmen fiyatlama davranışlarında bir bozulma olmadığının görüldüğünü söyledi. Tüketici fiyatları enflasyonunun Şubat ayında yüzde 4,2'ye gerilediğini, petrol ve diğer emtia fiyatlarının ise enflasyon raporundaki varsayımların üzerinde gerçekleştiğini belirten Yılmaz, ''Bu çerçevede önümüzdeki dönemde temel fiyat göstergelerinin yıllık artış oranındaki yükselişin bir süre daha devam etmesini bekliyoruz. Buna karşılık hizmet enflasyonunun daha ılımlı bir seyir izleyeceğini tahmin ediyoruz'' dedi.

Yılmaz, ''uluslararası gıda fiyatlarındaki artış eğilimine paralel olarak işlenmemiş gıda enflasyonunun önümüzdeki dönemde kademeli olarak yükseleceğini'', özellikle işlenmemiş gıda fiyatlarında geçen yıl gözlenen dalgalı seyrin oluşturduğu baz etkinin yıllık enflasyon üzerinde belirleyici olmaya devam edeceğini tahmin ettiklerini kaydetti.

Başkan Yılmaz, enflasyon dinamiklerinin enflasyon raporunda öngördükleri çerçevede geliştiğini de belirtti.

Belirleyici olanın başta petrol olmak üzere emtia ve gıda fiyatları olduğuna işaret eden Yılmaz, en son enflasyon raporunda varsaydıkları yıllık gıda enflasyonunun yüzde 7,5, ithalat fiyatlarının artışının ise yüzde 10,9 olduğunu, Mart ayı itibariyle 10,9'un üzerine çıkıldığını anlattı.

Özellikle temel mallarda ithalat fiyatları, ithalatın dolar fiyatındaki artış ve TL'nin değer kaybından dolayı fiyatlara bir miktar geçişkenlik gözlemlediklerine işaret eden Yılmaz, bunun, üzerinde dikkatle durulması gerektiğini söyledi.

Yılmaz, bugün itibariyle arz yönlü şok dedikleri gıda fiyatlarından ve diğer unsurlardan gelen ikincil etkileri henüz gözlemlemediklerini de belirterek, dünya genelinde artık bunun yavaş yavaş kıpırdamaya başladığını, burada da temkinli olmak gerektiğini kaydetti.

Başkan Yılmaz, İngiltere'de şu an enflasyonun belki de son ay itibariyle Türkiye'deki enflasyonun da üzerine çıktığını, çıkacağını, ancak İngiltere Merkez Bankası'nın buna, ''şu anda bizim gözlemlediğimiz arz yönlü bir şok. Buna faiz oranını artırarak tepki vermenin faydası olmayacak. Çünkü biz bunun ikincil etkilerini görmedik'' gerekçesiyle tepki vermediğini anlattı.

İkincil etkileri henüz gözlemlemediklerini bu nedenle arz yönlü şokları, uluslararası emtia fiyatlarındaki gelişmeleri çok yakından takip etmek durumunda olduklarını ifade eden Yılmaz, ''Şu anda özellikle ithalat fiyatlarında Ocak ayı enflasyon raporunda varsaydığımızın üzerinde bir artış söz konusu. Bu da sözünü ettiğim mekanizma üzerinde fiyatlara geçiyor'' dedi.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, küresel toparlanmanın devam ettiğini ancak iç talebin de canlılığını koruduğunu belirterek, ''Maliyet yönlü baskılar artıyor. Ülkemizde petrol fiyatlarındaki artışlar bir yandan enflasyonu artırırken diğer yandan da cari dengedeki düzelmeyi geciktiriyor'' dedi.

Başkan Yılmaz, Ankara Sanayi Odası (ASO) Gündem Toplantısında yaptığı konuşmada, uyguladıkları para politikasının çerçevesi ve ekonomik gelişmelere ilişkin bilgi verdi.

2010 yılı içinde 3 aşamalı bir para politikası izlediklerini anlatan Yılmaz, birinci aşamada krizle birlikte piyasaya likidite verdiklerini, ikinci aşamada da işlerin normale dönmeye başlamasıyla çıkış stratejisini açıkladıklarını ve daha önce ortaya koydukları tedbirlerin bir kısımını tedricen geri aldıklarını hatırlattı.

Şu anda ise üçüncü aşamada bulunduklarını ifade eden Yılmaz, bu aşamada kredi genişlemesi sürdürülebilir cari açığı tehdit ettiği için makul sürdürülebilir kredi büyümesini hedef alan bir politika bileşimi geliştirdiklerini söyledi. Bu çerçevede bir taraftan ülkeye gelen kısa vadeli sermayeyi caydırmak için, ''gelmesin'' şeklinde değil ama uzun vadeye gitmesini teşvik etmek için faiz indirimlerine gittiklerini belirten Yılmaz, sıkılaştırma politikası çerçevesinde de zorunlu karşılık oranlarını artırdıklarını bildirdi.

Kendisine daha önce pek çok kez ''bundan sonraki hareketiniz ne olacak'' diye sorulduğunu ve çeşitli platformlarda yaptıkları konuşmalarda ''elimizdeki verilere bakacağız ve bu veriler çerçevesinde alınması gereken yeni tedbirler varsa bunları alacağız'' dediklerini anlatan Yılmaz, en son Manisa'da yaptığı sunumda da 23 Mart'taki Para Politikası Kurulu Toplantısında durumu değerlendireceklerini söylediğini ifade etti. Bir yabancı gazetecinin, kendisinin bu beyanından sonra gelerek tekrar aynı soruyu sorduğunu ve kendisinin de 23 Mart tarihini vermeden ''Mart sonu'' ifadesini kullandığını belirten Yılmaz, bu beyanlar arasındaki bir haftalık farkın eleştirilere yol açtığını ifade etti.

En son Para Politikası Kurulu Toplantısının 23 Mart'ta yapıldığını ve bu tarihte ayın sonuna bir hafta olduğuna işaret eden Yılmaz, şunları kaydetti:

''Şu anda piyasada bizim Mart sonuna kadar bekleyeceğimiz varsayımından hareketle, verdiğimiz sözü tutmadığımız, piyasa oyuncularını ters köşeye yatırdığımız söyleniyor. Benim Manisa'da söylediğim (Mart ayında Para Politikası Kurulunda gelen verileri değerlendirerek karar alacağız) şeklindeydi. Arada bir hafta fark var. Eğer bu bir kusursa ben bu eleştiriyi de kabul edeyim.

Merkez Bankası'nın görevi kendisinin çekildiği yöne, istenilen yöne gitmemesidir. Söylemleriyle, yaptıklarıyla piyasayı kendisinin görmek istediği yere çekmektir. Onun için de iletişimi güçlü kullanması gerekir. Söylemlerinde tutarlı olması, piyasayı aldatmaması, ters köşeye yatırmaması gerekir. Bu genel prensibi kabul ediyoruz. Kredibilite kolay kazanılmıyor ama kolay kaybediliyor. Dolayısıyla bu eleştirileri dikkate alıyoruz. Martın 23'ü ile sonu arasındaki 1 hafta bir eleştiri konusuysa bu eleştiriyi kabul ediyorum. Elimizdeki verilere baktık ve alınması gerektiğini düşündüğümüz için bu kararları aldık.''

Gelinen noktada küresel toparlanmanın devam ettiğini, ancak iç talebin de canlılığını koruduğunu belirten Yılmaz, ''Maliyet yönlü baskılar artıyor. Ülkemizde petrol fiyatlarındaki artışlar bir yandan enflasyonu artırırken diğer yandan da cari dengedeki düzelmeyi geciktiriyor. Enflasyonda da yılın ikinci çeyreğinden itibaren bir artış olacak. Dolayısıyla mevcut konjonktürde Merkez Bankası'nın bir yandan finansal istikrarı gözeterek diğer yandan da emtia fiyatlarından enflasyona gelen tehdidi de göz önüne alarak sıkılaştırıcı bir para politikası uygulaması gerektiği sonucuna vardık ve son Para Politikası Kurulu Toplantısında da munzam karşılıkları sıkılaştırıcı yönde artırdık'' dedi.



-ASO BAŞKANI-



ASO Başkanı Nurettin Özdebir de 2006-2010 döneminin sanayi için çok parlak geçtiğinin söylenemeyeceğini, hatta bu yılların ''kayıp yıllar'' olarak nitelendirilebileceğini söyledi.

Özdebir 2006-2008 döneminde uygulanan para politikasının da gereğinden fazla sıkı olduğunu ve küresel ekonomideki gelişmelerin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerinin doğru okunmadığını düşündüklerini ifade etti.

Son zamanlarda Merkez Bankası'nın munzam karşılıkları yükselterek uyguladığı politikanın da bazı tereddütlere yol açtığını belirten Özdebir, bu tereddütlerin uygulanan politikanın başarı şansı konusunda iyimser olmalarını engellediğini söyledi.

Para Politikası Kurulu'nda munzam karşılıkların ortalama 4 puan artırılmasının Kurul'un da izlenen politikanın başarısı konusunda tatmin olmadığını gösterdiğini savunan Özdebir, Merkez Bankasına haksızlık etmek de istemediklerini, Türkiye'nin cari işlemler açığı vermeden büyüyemeyen bir ülke olduğunu söyledi.

Bu yapısal sorunun birçok nedeninin bulunduğunu ve sadece para politikasıyla bu nedenleri ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını dile getiren Özdebir, bu yapısal sorunun giderilmesi için büyüme stratejisinin ve sanayi politikalarının gözden geçirilmesi, yerli kaynaklardan daha fazla yararlanmayı sağlayacak tedbirlerin alınması gerektiğini, bu konuda hükümete de önemli görevler düştüğünü kaydetti.