Advertisement
KÜRESEL PİYASALAR ABONE OL

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Buradan bir kez daha İsrail'e seslenmek istiyorum: Barışın yerine ikame edilecek hiçbir şey yoktur. Bugün karşılaştığınız mesele, sadece basit bir 'güvenlik için barış' denklemi değildir. Ortadoğu'da yeşermeye başlayan yeni siyasal ve beşeri coğrafyayı doğru okuyarak, sürekli bir çatışma ve ihtilaf halini sürdürmenin artık mümkün olamayacağını görmeniz gerekmektedir'' dedi.

Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 66. Genel Kurulu'na hitap etti. Başbakan Erdoğan, yaptığı konuşmada, şunları kaydetti:

''Bizim açımızdan Birleşmiş Milletler, kaba kuvvet ve zulüm yerine, uluslararası hak ve adaleti, çatışmayı değil barışı, basit çıkar ve denge arayışlarını değil, insanlık vicdanını hakim kılmaya çalışması gereken bir idealin adıdır. Ben Birleşmiş Milletleri böyle anlıyorum. Bu idealin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel ise yarım asrı aşkın süredir devam eden Arap-İsrail ihtilafıdır. Bu sorunun halen çözülememesi, aksine her defasında hak ve hukukun siyasi dengeler uğruna heba edilmesi uluslararası adalet duygusuna vurulan en büyük darbedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bugüne kadar bu konuda aldığı bağlayıcı nitelikteki, bunun altını çiziyorum, 89 karara İsrail uymamıştır. Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun yani bu çatının altının aldığı fakat İsrail'in hiçe saydığı yüzlerce karar vardır. Daha da acısı, Birleşmiş Milletler, Filistin halkının yaşadığı insanlık dramının sona ermesini sağlayacak hiçbir adımı atamayacak kadar aciz kalmaktadır. Soruyorum, acaba, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi farklı ülkeler için bu tür yaptırım kararları aldığı zaman bu kararlara uymayanlara aynen İsrail'e uyguladığı gibi sessiz mi kalıyor? Yoksa yaptırımları Sudan'da yaptığı gibi sonuna kadar uyguluyor mu? Bunu da kendimize sormak suretiyle şöyle bir kendimizi check etmeliyiz. Bu durum, uluslararası toplumun genelinde büyük bir infiale yol açmaktadır. Bugün gelinen noktada bu sorunun daha fazla çözümsüz kalamayacağı ve uluslararası toplumun artık hızla harekete geçerek, bu kanayan yaraya bir an önce müdahale etmesi gerektiği açıkça ortaya çıkmıştır.''



-''SORUN, İSRAİL HÜKÜMETİNİN TUTUMUNDAN KAYNAKLANMAKTADIR''-



''Rahatlıkla fosfor bombasını kullanan İsrail, atom bombasını bulunduran İsrail, buna karşı bir yaptırım yok ama çevrede böyle bir havayı hissettikleri anda nasıl yaptırım yaparız bunun gayreti içerisine giriliyor. Adalet bu mu, bu sorulmaz mı?'' diye soran Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bu bağlamda sorun, açık söyleyeyim: İsrail hükümetinin tutumundan kaynaklanmaktadır. Bu ülkeyi yönetenler, barış için gerekli adımları atmak yerine her geçen gün barışın önüne yeni bir engel çıkarmaktadır. İşgal altındaki Filistin topraklarıdır İsrail toprakları değil. Ne yazık ki İsrail toprakları olduğunu söylemek, tarihle ters düşmektir. Orada Filistin toprakları işgal altındadır. Orantısız güç kullanan İsrail'dir ama yaptırım uygulanmayan yine İsrail'dir. İşgal altındaki Filistin topraklarında uluslararası toplumun tüm çağrılarına karşı devam eden yasa dışı yerleşimler ile Gazze'ye yönelik abluka bu kapsamda en öne çıkan iki husustur.

Soruyorum: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde herhangi bir toplumu uluslararası ilişkilerden veya insani münasebetlerden tecrit etmek veya soyutlamak gibi bir şey var mıdır? Benim okuduğum İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde böyle bir şey yok. Bir sandık domatesi Filistin'e sokmak isterseniz İsrail'in iznine tabisiniz ben bunu insani olarak görmüyorum.''



-''BARIŞIN YERİNE İKAME EDİLECEK HİÇBİR ŞEY YOKTUR''-



İsrail'i yönetenlerin, artık bir tercih yapması gerektiğine işaret eden Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Birleşmiş Milletler sistemindeki boşluklar, belirli ülkelerdeki lobiler İsrail'e gayrimeşru eylemlerinden dolayı uluslararası hukuk ve adaletten kaçma imkanı verecektir. Ancak, İsrail'in bugün en çok ihtiyaç güvenliği, özellikle söylüyorum, kendisi için beklediği o güveni sağlamayacaktır. İsrail'i yönetenlerin, gerçek güvenliğin ancak gerçek barışın inşa edilmesiyle mümkün olabileceğini görmeleri gerekmektedir. Buradan bir kez daha İsrail'e seslenmek istiyorum. Barışın yerine ikame edilecek hiçbir şey yoktur. Bugün karşılaştığınız mesele, sadece basit bir 'güvenlik için barış' denklemi değildir.

Ortadoğu'da yeşermeye başlayan yeni siyasi ve beşeri coğrafyayı doğru okuyarak, sürekli bir çatışma ve ihtilaf halini sürdürmenin artık mümkün olamayacağını görmeniz gerekmektedir. Uluslararası toplum olarak Birleşmiş Milletlerin kuruluş gayesi olan uluslararası barış ve güvenliğin tesisi idealine inanıyorsak, İsrail'i, bu ülkeyi yönetenlere rağmen barış için zorlamak, bu ülkeye hukukun üstünde olmadığını açık bir şekilde göstermek gerekmektedir.''



-''TÜRKİYE'NİN FİLİSTİN DEVLETİNİN TANINMASINA DESTEĞİ KOŞULSUZDUR''-



Erdoğan, bu doğrultuda atılması gereken en önemli adımlardan birisinin, Filistin halkının devlet olarak tanınma yönündeki haklı talebinin karşılanması ve Filistin devletinin temsilcilerinin de bu yüce kurulda BM üyesi olarak hak ettiği yeri alması olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:

''Aslında Birleşmiş Milletler 1947 yılında 181 sayılı kararla Filistin'i devlet olarak ilan etmişti ama ne yazık ki bu uygulamaya konulmadı. Türkiye'nin Filistin devletinin tanınmasına desteği koşulsuzdur. Türkiye, Ortadoğu coğrafyasında barışın hakim kılınması için her türlü çabayı sarf etmeye hazırdır. Bu bağlamda Arap-İsrail ihtilafının çözüme kavuşturulması, Filistin devletinin tanınması, Filistinliler arası iç uzlaşmanın sağlanması, Gazze halkının maruz kaldığı gayri hukuki ablukanın kaldırılması için bundan böyle de aktif tutum izlemeye devam edecektir. Bu tutumumuz, bölgesel barış ve istikrar ile uluslararası hak ve hukuka yönelik bakışımızın ve bu bağlamdaki sorumluluk hissimizin doğal bir sonucudur. Nitekim bir insani yardım konvoyuna, 33 ülkeden insanların bulunduğu bir insani yardım konvoyuna denizden ve havadan uluslararası sularda saldırmak suretiyle 9 vatandaşımızın şehit edilmesi konusuna seyirci kalmak herhalde mümkün değildir. İsrail'e gösterdiğimiz tepki de bu tutumumuzun bir neticesidir. Türkiye, bugüne değin hiçbir devlete karşı hasmane ve çatışmacı politikalar izlememiş, dostluk ve işbirliğini esas alan bir dış politika anlayışıyla hareket etmiştir. İsrail de bundan ari değildir ancak İsrail, kendisine karşı tarih boyunca dostça yaklaşan bir ülkeye ve bu ülkenin halkına karşı vahim bir yanlış yapmış, dahası bu yanlışını görmemekte ısrar etmiştir. İsrail'den taleplerimiz ortadadır, özür dileyecektir, şehitlerimizin ailelerine tazminat ödeyecektir ve Gazze'den ablukayı kaldıracaktır. İsrail yanlışını düzeltip bu taleplerimizi karşılayacak adımları atmadıkça bu tavrımız değişmeyecektir.''

Başbakan Erdoğan, ''Bu kürsüden özellikle vurgulamak istiyorum: İsrail halkı ile sorunumuz yoktur. Sorun, şimdiki İsrail hükümetinin saldırgan politikalarından kaynaklanmaktadır. Nitekim önceki İsrail hükümetleri döneminde çok yapıcı çalışmalar yaptık, pek çok konuda ilerleme kaydettik. Şimdi ise gerilimin kaynağı sadece sadece mevcut İsrail hükümetidir. Türkiye uluslararası alanda sözüne güvenilir, dostluğu ve işbirliği aranır bir ülkedir. İzlediğimiz bu ilkeli ve kararlı siyasetten asla taviz vermeyeceğiz'' diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Açık söylemek zorundaydım ki; Birleşmiş Milletler bugün insanlığın umutlarını insanlığın geleceğini tehdit eden korkulara galip kılacak bir liderlik sergileyemiyor. BM, belli ülkelerin çıkarları ve vesayeti istikametinde değil, bütün insanlığın hukukunu korumayı esas almak üzere yeniden yapılanmak ve vizyonunu yenilemek zorundadır'' dedi.

Erdoğan, konuşmasında 66'ncı Genel Kurul'un hayırlı sonuçlara vesile olmasını dileyerek şunları kaydetti:

''Başkanlığı üstlenen Sayın Nasır Abdülaziz Al-Nasır'ı tebrik ediyor, Sayın Joseph Deiss'e de sergilediği dirayetli başkanlıktan dolayı teşekkür ediyorum. Uluslararası toplumun da Birleşmiş Milletlerin de tarihi bir sınavdan geçtiği bir dönemdeyiz. Açık söylemek zorundaydım ki; Birleşmiş Milletler, bugün insanlığın umutlarını insanlığın geleceğini tehdit eden korkulara galip kılacak bir liderlik sergileyemiyor. BM, belli ülkelerin çıkarları ve vesayeti istikametinde değil, bütün insanlığın hukukunu korumayı esas almak üzere yeniden yapılanmak ve vizyonunu yenilemek zorundadır.

BM'nin ve uluslararası toplumun acil sorunlar karşısında ne büyük acz içinde olduğunu geçtiğimiz ay Somali'de bizzat gördüm. Somali'de gördüğüm yoksulluğu ve acıyı tarif etmem imkansızdır. Duyarak konuşmuyorum, bizzat yerinde, bakan arkadaşlarla ailemle görmek suretiyle bir lokma ekmek ve bir damla su ihtiyacı karşılanmadığı için on binlerce çocuğun öldüğü 'Somali faciası' bir kaç kelimeyle veyahutla birkaç cümleyle geçiştirilecek bir konu değildir. Bu uluslararası toplum için yüz karasıdır. 20 yıldır yaşanan iç savaş Somali'nin bütün hayat kaynaklarını kurutmuş durumda. Somali halkı, dünyanın gözü önünde adım adım ölüme sürükleniyor. Bugün uluslararası toplum, orada yaşanan acıyı adeta bir film gibi kayıtsızca seyrediyor.''



-''SOMALİ'Yİ BU BÜYÜK DRAMIN KUCAĞINA ATAN YÜZ KIZARTICI TARİHLE DE YÜZLEŞMELİYİZ''-



''İnsanlığımızın test edildiği bu fotoğrafla acilen yüzleşmeliyiz'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Sadece bugünün fotoğrafıyla değil, Somali'yi bu büyük dramın kucağına atan yüz kızartıcı tarihle de yüzleşmeliyiz. Zira, bu büyük buzdağının görünmeyen kısmında büyük insanlık suçları gizlidir. Bugünkü Somali gerçeği, Afrika'yı yüzyıllarca hegemonyası altında tutan sömürgeci zihniyetin açtığı derin yaraları da ortaya çıkarmıştır. O eski sömürgeci-kolonyalist anlayış ne yazık ki bugün ise menfaatinin olmadığı yere adımını atmayarak milyonlarca çocuğun bir lokma ekmeğe muhtaç olarak ölmesini seyrediyor. Açık söylüyorum: Somali'nin feryadını duymayan dünyada kimse barıştan, adaletten, medeniyetten söz edemez. Orada yaşanan acıyı anlatmaya hiçbir kelimenin takati yetmez.

Türkiye olarak Somali'ye de diğer dünya meselelerine de yaklaşımımızı tamamen insani ilkeler üzerine bina ediyoruz. Bizler, milletimizin verdiği güçlü destekle Somali için kapsamlı bir yardım kampanyası başlattık. Biz, Türkiye olarak son iki ay içinde halkımızdan 300 milyon dolara yakın bağış topladık. Ayrıca ayni yardımların miktarını da şu ana kadar 30 milyon dolarının üzerine çıkardık. Acilen İslam İşbirliği Teşkilatı'nı İstanbul'da topladık ve bu toplantıda 350 milyon doların üzerinde taahhütte bulunuldu. Türkiye acil insani yardımların yanı sıra, bu ülkenin kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak altyapı tesislerini inşa etmekte de kararlıdır. Bu kapsamda yol, hastane, okul ve su kuyuları gibi ulaşımdan sağlığa ve eğitime, tarımdan balıkçılığa ve müteahhitlik sektörüne kadar çok geniş bir alanda projeler üstlenmektedir. Mogadişu'daki Büyükelçiliğimizi de yeniden hizmete açarak yardımların gecikmesine güvenlik sorunlarının bahane edilemeyeceğini dünyaya göstermiş olduk.''



-''TÜRKİYE'NİN ÖNCÜLÜĞÜNÜN TÜM ULUSLARARASI TOPLUMA ÖRNEK OLMASI EN BÜYÜK ARZUMUZDUR''-



Erdoğan, Somali kaynaklı korsanlık ve terörizmle mücadelede sonuç alınabilmesi için de acilen iç savaşın durdurulması ve ülkenin demokratik birleşik bir yönetime kavuşması gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:

''Uluslararası toplumun dünyanın başka çatışma noktalarına gösterdiği ilgiyi Somali'den niye esirgediğini herkesin kendine sormasını özellikle istiyoruz. Somali'deki barış ve istikrarın tesisine bütün uluslararası toplumun çok acilen destek vermesi gerekiyor. Somalili kardeşlerimizi 20 yıldır içten içe kemiren iç savaş artık sona ermelidir. Bu bağlamda, Somalili liderlerin ulusal uzlaşı yönünde son dönemde kaydettikleri ilerlemeler bize gelecek için umut vermektedir. Somali, uluslararası toplum içinde hak ettiği yeri aldıkça, dünyada daha güvenli ve istikrarlı bir yapıya kavuşacaktır. Türkiye'nin Somali'ye yönelik yoğun çabalarının temelinde bu hassasiyet vardır. Somali'yi ayağa kaldıracak altyapı yatırımlarını gerçekleştirmek ve kalkınmayı kalıcı kılacak siyasi barış ve istikrar ortamını sağlamak için gayret sarf ediyoruz. Bunu bir başka hesapla değil, sadece insani ve vicdani sorumluluğumuzun gereği olarak yapıyoruz. Türkiye'nin bu yöndeki öncülüğünün tüm uluslararası topluma örnek olması en büyük arzumuzdur.''



-''TÜM TARAFLARDAN BEKLENTİMİZ; RUM YÖNETİMİNİN TÜM BÖLGEDE GERGİNLİĞE NEDEN OLABİLECEK GİRİŞİMLERİNİN  DURDURULMASI YÖNÜNDE ÇABA SARF ETMELERİDİR. AKSİ TAKDİRDE BİZ DE GEREĞİNİ YAPACAĞIZ''


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Şimdi ilgili tüm taraflardan beklentimiz; Rum yönetiminin sadece adada değil, tüm bölgede gerginliğe neden olabilecek bu girişimlerinin durdurulması yönünde etkin çaba sarf etmeleridir. Aksi takdirde biz de gereğini yapacağız'' dedi.

Erdoğan, konuşmasında ''Kıbrıs'ta yarım asırdır devam eden sorunun, artık adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme kavuşması gerektiğini'' vurguladı.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''2004 yılındaki BM Planı, çözümün parametrelerinin belli olduğunu, ancak Rum tarafında çözüm iradesinin olmadığını göstermiştir. Türk tarafı, her zaman çözüm yönünde iradesini ortaya koymasına rağmen halen izolasyondan kurtulamamıştır. Buna rağmen, Kıbrıs Türk tarafı çözüme ve barışa olan bağlılığını korumuş, BM gözetiminde yeniden başlatılan müzakerelere iyi niyetle katılmıştır. Hedef, müzakerelerin bu yıl sonuna kadar sonuçlandırılması ve çözüm planının gelecek sene başında referandumlarda onaylanmasını takiben birleşik yeni Kıbrıs'ın Avrupa Birliği içindeki yerini almasıdır. Türkiye olarak biz de söz konusu takvim çerçevesinde bir an evvel çözüme ulaşılması için her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. Ancak, Rum tarafının uzlaşmaz tutumu buna izin vermediği takdirde, Kıbrıs Türk halkının geleceğinin bu şekilde ilanihaye sürüncemede bırakılmasına artık daha fazla bir garantör ülke olarak izin vermeyeceğimizi de vurgulamak isterim. Rum tarafının içinde bulunduğumuz kritik aşamada, Ada'nın tek yönetimiymiş veya Kıbrıs Türkleri adına da karar verme yetkisi varmış gibi hareket etmesini kabul edemeyiz.

Rum tarafının kendi başına deniz yetki alanları belirlemeye, bu alanlarda petrol ve doğalgaz aramaya kalkışması, zamanlaması ve muhtemel sonuçları bakımından son derece sorumsuz bir davranıştır. Rum tarafının adeta bir kriz çıkarmaya yönelik bu tek yanlı hareketleri karşısında Türkiye ve Türk tarafı sağduyu içinde hareket edecek, ancak uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını da koruyacaktır. Şimdi ilgili tüm taraflardan beklentimiz, Rum yönetiminin sadece adada değil, tüm bölgede gerginliğe neden olabilecek bu girişimlerinin durdurulması yönünde etkin çaba sarf etmeleridir. Aksi takdirde biz de gereğini yapacağız.''



-''AZERBAYCAN TOPRAKLARININ YILLARDIR SÜREN HAKSIZ İŞGALİ ARTIK SONA ERMELİ''-



Azerbaycan topraklarının yıllardır süren haksız işgalinin artık sona ermesi gerektiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Yukarı Karabağ sorununun bu şekilde çözümsüz kalması asla kabul edilemez, uluslararası sorunlara, kangren haline gelmeden çözümler bulunması, hepimizin siyasi ve ahlaki sorumluluğudur'' dedi.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Aynı şekilde, Keşmir ve şu anda adını sayamadığım pek çok dondurulmuş ihtilafın barışçıl çözümü için daha ciddi çaba gösterilmelidir. Öte yandan Balkanlarda barış ve istikrarın yolu Kosova'nın tanınmasından geçmektedir. Türkiye, her zaman Birleşmiş Milletler Şartı'nda yer alan ilke ve hedeflerin takipçisi olmuştur. 2009–2010 Güvenlik Konseyi geçici üyeliğimiz esnasında da bu noktadaki samimiyetimizi gösterdiğimize inanıyor, bu dönemdeki etkin performansımızın 2015–2016 adaylığımız için de Türkiye'yi ön plana çıkardığını düşünüyorum.

Bu vesile ile bütün Genel Kurul üyelerinin 2015–2016 dönemi için Türkiye'nin Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine desteklerini beklediğimizi özellikle burada belirtmek isterim. Bu yıl ev sahipliği yaptığımız BM En Az Gelişmiş Ülkeler 4'üncü Konferansı'nda kabul edilen İstanbul Eylem Planı'nın takibi konusunda da kararlıyız. En Az Gelişmiş Ülkelere yönelik olarak açıkladığımız ekonomik ve teknik işbirliği paketinin en kısa zamanda hayata geçirilmesine yönelik çalışmalarımız devam etmektedir. Ticaretten eğitime, tarımdan enerjiye kadar pek çok alanı kapsayan bu çalışmalarda bu ülkelere yılda 200 milyon dolar tutarında yardım yapmayı planlıyoruz. Bu ülkelerdeki doğrudan yatırımlarımızı 2015'te 5 milyar, 2020 yılında ise 12 milyar dolara yükseltmeyi öngörüyoruz. Güvenlik, kalkınma ve insan haklarına saygı, kalıcı barışın teminatı ve bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır.

Türkiye, BM'in bu temel hedefleri doğrultusunda çalışmaya ve gelecek nesillere daha güvenli, müreffeh ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için elinden gelen her türlü çabayı sarf etmeye samimiyetle devam edecektir.''

Devam edecek...