Advertisement

Dün açıklanan ekim ayı dış ticaret açığı verisi beklenenin altında geldi.
Bu azalışın hem ihracat artışının ivme kazanmasından hem de enerji dışı ithalatın bir ay öncesine kıyasla 1.3 milyar dolar düşüşünden kaynaklandığı anlaşılıyor. Olumlu bir gelişme olduğu kuşkusuz.
Dış ticaret verilerini yakından izliyoruz. Ancak ihracat ve ithalatta ortaya çıkan yapısal değişimlere ve bunların büyüme üzerindeki etkilerine pek eğilmiyoruz. Yapıda ne gibi değişimler olması gereğini tartışmıyoruz.
TÜSİAD'ın öncülüğünde İzak Atiyas ile Ozan Bakış'ın yaptığı "Türkiye'de Büyümenin Kısıtları: Bir Önceliklendirme Çalışması" başlıklı son araştırma, bu eksikliği bir bakıma gideriyor.
Çalışmada büyümenin önündeki engellerden biri olan yatırımların getirisi ve verimlilik konusu içerisinde ihracat ve ithalatın yapısı incelenmiş. Büyümeye etkisi irdelenmiş.

İHRACATIN YAPISI
Bir ülkenin ihraç ettiği ürünlerin niteliği ne kadar karmaşıksa ya da teknoloji ve verimlilik düzeyi ne kadar yüksekse, o ülkenin orta ve uzun dönemde daha yüksek büyüme gelir düzeyine ulaştığı bilimsel olarak biliniyor. Aksi halde bunlar büyümenin önüne engel olarak çıkıyorlar.
Türkiye'nin ihracat yapısının son yıllarda değiştiği açık. Bu değişimin büyümenin önündeki engeller açısından ne anlam ifade ettiği yukarıda değindiğim araştırmada şöyle açıklanmış:
■ Türkiye ileri teknoloji içeren ürün ihracatında başarılı değil. Orta düzeyde teknoloji gerektiren ürünler ihraç eden bir ülke.
Orta düzeyde teknoloji gerektiren ürünlerin 2000'li yıllarda toplam ihracat içinde oranı yüzde 20'lerden halen yüzde 30-35'e yükselmiş. Buna karşı ileri teknoloji içeren ürünlerin payı yüzde 2-2.5 düzeyinde süregitmiş.
■ Ülkeler, zengin ülkelerin ihraç ettikleri ürün yapısına yaklaştıkça daha yüksek büyüme hızına sahip oluyorlar. Bu "gelişmişlik düzeyi" göstergeleriyle ölçülüyor.
Türkiye'nin ihracat yapısını sanayileşmiş ülkelerin ihracat yapısıyla karşılaştırdığımızda daha düşük bir gelişmişlik düzeyine sahip olduğumuz ortaya çıkıyor. Meksika, Çin ve Romanya'nın altındayız.
■ Ülkeler geliştikçe becerileri çeşitleniyor ve karmaşıklıkları daha da artıyor.
"Sıradanlık göstergesi"yle ölçülen bu yapı ülkelerin ihraç ettiği ürünlerin kaç tanesinin başka ülke tarafından üretebildiğini ya da "ender ürün" olup olmadığına işaret ediyor.
Türkiye için yapılan çalışmalar bizim halen "sıradan" ürün ihraç eden bir ülke konumda bulunduğumuzu gösteriyor.

YA İTHALAT?
Anılan çalışmada bir başka çarpıcı nokta da ithalatın yapısıyla ilgili.
Türkiye'de 2000'li yıllarda yüksek ithal girdisi kullanan ve ölçek ekonomisi güçlü otomotiv ve makine gibi imalat sanayi ürünleri, hızla büyüyüp ihracat içerisinde paylarını artırmışlar.
Ancak bu değişim ithalat tutarlarının yükselmesi sonucunu da beraberinde getirmiş. İmalat sanayiinin 2002 yılında yüzde 56 oranında olan ithalat oranı, 2007 yılında yüzde 62'ye yükselmiş.
Ne var ki burada ince bir ayrıntı var.
Bu gelişmeyi ithalat bağımlılığının artması gibi değerlendirmemek gerekiyor. Esas sorun anılan sektörlerin toplam ihracat içinde payının yükselmesiyle ilişkili. Bu sektörlerin ihracat içindeki büyüyen yapısı ithalatın da hızlanması sonucunu doğurmuş.
İhracat ve ithalat verilerini analiz ederken bu önemli noktaları ve büyümeyle ilişkilerini unutmayalım. Değerlendirmemizi ona göre yapalım.