Avrupa'da krizi aşma çabaları yoluna girdi. En azından ben böyle düşünüyorum.
Avrupa'nın ağır işleyen bürokratik sistemi geçen hafta liderlerinin aldığı kararları yavaş yavaş sindiriyor. Piyasalar ise işin hemen çözülmesini istiyor. Çatışma da buradan çıkıyor.
Bu çatışmada sorunların iyi anlaşılması lazım ki atılan adımlar da ona göre yorumlansın.
Bunların başında Euro'nun değeri geliyor. Euro hâlâ değerli bir para. Avrupa'nın bu kadar ağır sorunlarına karşı Euro'nun neden güçlü kaldığını aylardır zaten sorguluyoruz.
Liderlerin son olarak aldıkları kararların olumlu sonuçlar vermesi ve yumuşak inişin gerçekleşmesi kanımca bu dengesizliğin düzelmesine bağlı.

AVRUPA'NIN YUMUŞAK İNİŞ KOŞULLARI
Financial Times başyazarı Martin Wolf dünkü yazısında yumuşak inişin nasıl gerçekleşebileceği konusuna değinmiş.
Wolf'a göre kriz öncesi Avrupa'da bütçe açıkları makul düzeydeyken cari işlemler açığı oldukça yüksekti. Bu bozukluk Almanya ve Hollanda gibi tasarrufu yüksek ülkelerin, bankacılık sistemi aracılığıyla tasarrufu az olan ülkeleri finanse etmesiyle çözülüyordu.
Kriz bu dengeyi bozdu. Cari açıklarında bir düzelme görülmezken, bütçe açıkları ve kamu borçları anormal artan Euro Bölgesi ülkeleri, bankacılık sistemlerinin çalışmamasıyla da zor durumda kaldı.

İYİ YOL, KÖTÜ YOL
Martin Wolf bu dengesizliklerin giderilmesinin biri iyi diğeri ise kötü olmak üzere iki yolla gerçekleşebileceğini söylüyor.
İyi yol ihracatın artırılmasından geçiyor. Devalüe edilecek Euro, bir taraftan bu görevi yaparken öte yandan kamu borçlarının değerini düşürerek borç yükünü azaltabilecek.
Kötü yol ise mali sıkılaştırma ile bütçe açıklarını düşürmeyi simgeliyor. Bu durumda ücretler düşecek ve Avrupa'da "makul" büyüme görmek uzun yıllar alacak.
Geçen hafta Paris'te katıldığım toplantıda da bu noktalar uzun uzun tartışıldı. Genel kanı Euro'ya değer kaybettirerek sorunları daha yumuşak bir biçimde çözmek üzerinde yoğunlaştı.
Kanımca bu seçeneğe ABD yönetimi de yeşil ışık yakıyor. Kendilerinin aleyhine olmasına karşın krizin yumuşak inişle çözümlenmesi için Euro'nun değer kaybetmesine seslerini çıkarmayacaklar.
Önümüzdeki aylarda Euro'nun dolara karşı yavaş yavaş değer yitireceğini bekliyorum.
Euro/Dolar paritesini 1.20'lerde görürsek şaşırmayalım.

***

Zengin ülkeler kriz deneyimlerini dinlemekten bıkmışlar

Geçen hafta Paris'te katıldığım toplantıda Brezilya Merkez Bankası Başkan Yardımcısı kriz deneyimlerini anlattı.
Aslında işi çok basite indirgemişti. "Eğer" dedi; "Hızlı hareket ederseniz, aldığınız kararlarla birlik ve beraberlik içinde olduğunuzu gösterirseniz ve piyasaların bekleyişlerini aşan önlemler alırsanız sorunu çözersiniz".
Kanımca da çok doğru bir yaklaşımdı.
Daha sonra ben söz istedim. Konuşmaya başlamadan oturumu yöneten başkan "Aman, sen de lütfen Türkiye'nin deneyimlerinden bahsetme" serzenişinde bulundu.
Oysa benim sorum başkaydı. Avrupalıların merkez bankalarında bulunan 300 milyar dolar tutarındaki altın rezervlerini krizin aşılmasında neden kullanmadıkları sormak istemiştim. Ve nitekim de bunu sordum.
Ama anladım ki krize düşen zengin ülkeler bizim gibi krizlerle boğuşmuş ülkelerin deneyimlerini anlatmasından bıkmışlar. Onlar da geçmiş deneyimleri ve çözümleri biliyorlar ama kısıtları bizlerden farklı.

Advertisement