Advertisement

Türkiye'deki şirketlerin yüzde 99'u aile şirketidir. Patron babadır. Çoluk çocuk ve akrabalar kurumun yönetiminde söz sahibidirler. İşlerine karışılmasını istemezler. "Ne dersem o olur" vizyonuna sahiptirler.
Bu şekilde oluşan şirket yapıları, yönetim kurullarına dışarıdan atananları vitrin olarak kullanmayı yeğler. Ayda ya da üç ayda bir yapılan toplantılarda karar verir gibi görünen bu kişiler, kamuoyuna yönetimin içinde bağımsız üye olduğu şeklinde imaj da verirler.
İstisnaları olmakla birlikte benim gözlediğim Türk özel sektörünün yönetim yapısı böyledir. Dolayısıyla, başka nedenlerin de katkısıyla Türkiye'nin kurumsal yönetişim açısından dünyada arka sıralarda yer alması bir tesadüf değildir.

DEĞİŞİR Mİ?
Sermaye Piyasası Kurulu'nun, 30 Aralık 2011 tarihinde yürürlüğe giren bir tebliğle bu durumu değiştirmek istediğini biraz takdir, biraz da hayretle karşılamıştım. Böyle bir yapısal değişimin tepkiyle karşılaşacağını bekliyordum.
Biraz geç olsa da tepkiler yeni yeni ortaya çıkmaya başladı.
Kuruluşlar bu tür düzenlemeleri istemiyorlar. Onların istediği "Böylesi reformlar yapılsın ama benim dışımda uygulansın, statükom değişmesin" noktasında yoğunlaşıyor.
Tıpkı Türk Ticaret Yasası'ndaki değişikliklere verilen tepkiler gibi. Şeffaf ve hesap verilebilir bir düzene karşılar.
Şimdi de "gerçek" bağımsız üyelerin yönetim kurullarında yer almaları istenmiyor. İstenen düşük bir ücretle çalışmayı kabullenen, işe karışmayan, önüne konulan belgeleri imzalayan ve tebliğdeki görevleri yapar gibi hareket eden kişilerin bu görevlere getirilmesi.
Kuşkusuz kurumların da haklı oldukları yönler var. Bugüne kadar aile içinde kalmış sırlarını, şirketleriyle ilgili "kara kaplı kitaplarını" başkalarıyla paylaşmak istemiyorlar. Kendi çalışanlarından birisinin resmi mercilere bağımsızlık yapısı içinde bilgi aktarmalarını benimseyemiyorlar. "İleride ne olur, ne olmaz" diye düşünüyorlar.
Tabii ki rahatlarını bozacak bu tür önlemlerin uygulanmasına karşı çıkıyorlar.
Bakalım SPK'nın tepkisi ne olacak

***

Türev işlemlerini vergilemek

Türev işlemlerinin vergilenmesine ilişkin bir yasa tasarısı hazırlandığı haberleri beni rahatsız etti.
Önce şu noktanın altını çizelim: Türev araçları finans sisteminin sigortasıdır. Birçok risk, türev enstrümanları kullanılarak azaltılır ya da yönetilir. Böylece finansal istikrarın sağlanmasına da katkı yapılır.
Bu araçları vergilendirmek, işlemlerin maliyetlerini artırır. Sistem gereksinim duyduğu takdirde fiyatı daha makul ülkelere ya da bölgelere yönelir.
Böyle bir durumda vergi de alınamaz. Şeffaflık kaybolur. Finansal istikrar olumsuz yönde etkilenir.