Advertisement

Yaşadığımız küresel kriz döneminde birçok ülkede milliyetçilik duygularının artması dikkatimi çekti.
Özellikle Avrupa'da bu hissin ortak bir para biriminin kabulünden sonra giderek zayıflayacağını beklerken tam tersi oldu. Yunan yetkililerin son söylemleri, Merkel'e Nazi üniforması giydirilerek yapılan hakaretler ve Almanların Yunanistan'ı küçümseyici tavırları tartışmaları bel altı vuruşlarına kadar götürdü.
Oysa Avrupa Birliği sırf bu duyguları törpülemek ve kendi aralarında yeni bir savaşın çıkmasına engel olmak için kurulmuştu. Aralarında birlik oluşturdukları takdirde savaş olasılığını bir kenara bırakacakları ve güçlü bir sinerjiyi ortaya çıkaracakları bekleniyordu.

NEREDE O ESKİ HAYALLER
Bunun ne yazık ki gerçekleşmediğini görüyoruz.
Bir taraftan Yunanistan başta olmak üzere borç batağına batmış ülkelerdeki halkın huzursuzlukları artarken, öte yandan Almanların üzerlerine çökmesi sonucunda milliyetçilik hislerinin bir anda yükseldiğine şahit oluyoruz.
Yunanistan sorunu şu ya da bu şekilde hal yoluna girecek ama tortularının uzun yıllar AB'nin vizyon ve misyonunu etkileyeceğini düşünüyorum.
Kuzey Avrupa'nın disipline önem veren görüşlerine karşı, Güney Avrupa'nın birlik ve beraberlik isteklerini aynı anda yerine getirmek güç. Gerek politik isteksizlik gerekse halkın dayanabilirlik sınırına yaklaşması çözümü zorlaştırıyor. Kuşkusuz ekonomi politikalarında hele maliye politikasında disiplin sağlanmadan bir yere varılamayacağını herkes biliyor. Buna karşı politikacıların sorumsuzluğu sonucu yine aynı olaylarla karşılaşılmaması için onlardan garanti alınmasının gereği de ortada.
Böyle bir garantiyi verecek politikacıların, özellikle Yunan politikacıların milliyetçilik hislerini azaltıp, halkının karşısına başka söylemlerle çıkması lazım.
Bence bu olmayacak bir şey için dua etmeye benziyor.
Milliyetçilik duyguları yüksek Yunan halkının önümüzdeki seçimlerde bu temayı işleyecek olan siyasetçilere yönelmesi, soruna yeni bir boyut kazandıracak gibi görünüyor.


Dünya Bankası Başkanlığı boşalıyor

Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick'in 30 Haziran'da görev süresi sona erince tekrar seçilmeyeceği uzun süredir kulislerde konuşuluyordu.
Bankanın vizyon ve misyonuna 2007 yılından bu yana katkısı minimumda kalmış bir başkanın bir dönem daha seçileceği beklenmiyordu. Zaten yaşanan küresel kriz nedeniyle hareket alanı daralan Zoellick, bankaya fazla bir katkı da yapamadı.
Nasıl IMF Başkanı Avrupa'dan seçiliyorsa, Dünya Bankası Başkanlığı da ABD'nin inhisarı altında bir makam. Bu kez de durumun değişeceğini sanmıyorum.
Eylül ayındaki Washington ziyaretim sırasında aldığım bilgilere göre bu görevin en önemli adayı Hillary Clinton'dı. Bu bilgiyi siz okurlarımla da paylaşmıştım.
Hillary Clinton'ın ABD'ye başkan olmak istediği bilinen bir husus. Ancak önümüzdeki kasım ayında Obama'ya karşı aday olması da çok zor.
Yaşı halen 65 olan Clinton, Dünya Bankası'nda dört yıl geçirip, başarılarını gölgeleyecek bir olayla karşılaşmadan 70 yaşında ABD Başkanlığı'na soyunabilir.
Tabii kendisi isterse.