Advertisement

Dün açıklanan büyüme verileri beklenenden de iyi çıktı. Türkiye 2010 yılında rekor düzeyde ve 8,9 oranında bir büyüme gerçekleştirdi.

Geçen yılın başından bu yana iç talebin katkısı ile giderek ivme kazanan üretim artışı, özellikle son üç ayda gözlenen yüksek performansı ile 2010 yılında Avrupa’nın en hızlı büyüyen ülkelerinden birisi olmamızı sağladı.

Dikkati çeken noktalar ise şöyle:

*Baz etkisini de arkasına alan gayri safi yurt içi hasıla artışı, 2010 yılında dolar bazında eriştiği 736 milyar dolarlık düzeyle kriz öncesi rakamı yakaladı.

Oysa beklentiler bu düzeye en erken 2012 yılında erişileceği şeklindeydi.

* Beklenenden de yüksek çıkan milli gelir 2010 yılı için bütçe açığını yüzde 3,6’ya, cari işlemler açığını da yüzde 6,5’e düşürdü.

* Harcamalar yönünden büyümenin motoru iç talep artışı oldu. Özellikle küresel kriz sırasında adeta duran özel sektör yatırımları patlama yaparak 2010 yılında bir önceki yıla kıyasla yüzde 50 artış gösterdi.

* Grafikten de izleneceği gibi 2009 yılının son çeyreğinde başlayan dış talebin büyümeye olan olumsuz katkıları geçen yıl da sürdü.

*Üretim yönünden büyümenin kaynağını sanayi sektörü oldu. Tarım sektörü son çeyrekteki performansı ile yılı artı 1,2 oranında bir büyüme ile bitirirken, imalat sanayinin katkısı yüzde 13,6 gibi yüksek bir düzeyde gerçekleşti.

*Milli gelir içindeki payları itibariyle tarım sektörü yüzde 9,1 oranına gerilerken, imalat sanayii ise yüzde 24,2 ile geçen yıla kıyasla payını yüzde 1 puan arttırmış. Geri kalan ise hizmetler sektöründen oluşuyor.

*Stok artışının büyümeye katkısı yüksek. 2010 yılının ilk çeyreğindeki yüzde 8,4 oranındaki stok büyümesi dikkat çekici bir nokta olarak ortaya çıkıyor.

*Açıklanan Orta Vadeli Program’da 2010 yılı için varsayılan büyüme oranlarının (birincisinde yüzde 3,5, ikincisinde yüzde 6,8) çok üzerindeki bu gerçekleşme, Programın da sorgulanması gereğini bize işaretliyor.

*Bu kadar hızlı büyümenin sürdürülebilirliği ve dış ödemeler dengesine olumsuz etkisi ise madalyonun diğer tarafını oluşturuyor.

Kanımca 2011 yılında aynı performansın ortaya çıkması bir çok nedenle güç görünüyor.

Ancak süregiden iç talebe dayalı üretim artış süreci bu yıl büyümenin yüzde 6’dan daha düşük olmayacağını bize söylüyor.

 

Dış ticaret açığı dolu dizgin

Şubat ayı dış ticaret verileri alarme edici özellikler taşıyor.

İthalat bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 48,7 oranında artarken, ihracat yüzde 22,2 artış göstermiş.

2010 yılının Şubat ayında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70,2 iken bu yıl yüzde 57,7’ye gerilemiş.

Yapısal olarak ise dış ticaret açığı Temmuz 2010 ayında eriştiği 6,5 milyar dolarlık düzeyinden bu yıl aylık 7,5 milyar dolar platosuna oturmuş.

Bu gidişle yılın sonunda dış ticaret açığı 80-90 milyar dolara ulaşacak gibi görünüyor. Özellikle petrol fiyatları 100 doların aşağısına inmez ise açık daha da artabilir.

Hizmet ihracatı ve ithalatından sağlanan 15 ile 17 milyar dolarlık fazlalığın bu büyüklükteki bir dış ticaret açığını kaldıracak gücü giderek azalıyor.