Advertisement

Stanford Üniversitesi profesörlerinden Francis Fukuyama gizemli bir düşünürdür. Bir hayli eleştiri okunu üzerine çekmesine karşın kendisini destekleyenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur. Son kitabı “Politik Düzenin Kaynakları” (The Origins of Political Order) piyasaya yeni çıktı. Okuma fırsatını henüz bulamadım ama Prof. Fukuyama ile yapılan söyleşileri izledim.

HANGİ SİSTEM İYİDİR?
Fukuyama yılların birikimiyle geleceğin politik sistemlerini irdeliyor. Hangi politik sistemin daha iyi olacağı sorusuna yanıt arıyor. Görebildiği kadar üç değişik politik sistem geleceğe damgasını vuracak. Birincisi, yüksek kaliteli otoriter sistem. İkincisi, kontrol ve denge unsurlarını (checks and balances) içermesine karşın acze düşmüş ya da paralize olmuş demokrasiler. Üçüncüsü ise devleti şirket gibi yöneten, geçmişe yönelik hesap verebilirliği bulunmayan Çin veya Singapur gibi ülkelerde uygulanan sistem. Fukuyama, “Bunlar arasında karar vermek oldukça güç” diyor. Zira bu sistemlerin tamamının artıları ve eksileri ile tartışılması gereğine inanıyor. Örneğin, ABD ekonomisinde karar vericileri kontrol eden ya da dengeleyen kurumlar mevcut. Bu kötü bir liderin ortaya çıkmasını engelliyor. Ancak bazı gruplar kendi çıkarlarını demokrasiye alet ediyorlar. Çıkarlarına aykırı ise ülke için gerekli olan en dar kapsamlı yapısal reformları bile veto ediyorlar. Fukuyama buna bir örnek de veriyor. Dünyanın birçok ülkesinde konut kredisi kullananlar faiz ödemelerini vergiden düşüremezler. ABD’de ise bunun tersidir. Mükelleflerin 1900’lü yılların başından bu yana konut kredi faizleri vergiden düşülür. Bu konuda yapılacak bir reformun ABD bütçesini rahatlatacağı bilinmesine karşın kimse kılını kıpırdatmaz. Böyle bir reform önerisi herkesin çıkarına dokunur.

MODERN DEVLETİN ÜÇ ŞARTI
Fukuyama’ya göre modern bir devlet olmanın üç şartı var:
Etkin bir resmi kurumsal yapıya sahip olması.
Hukukun üstünlüğüne inanması.
Hesap verebilen bir yönetime inanması. Özellikle bürokratik yapının önemi, demokratik sistemin şekillenmesinde en önemli etkenlerin başında yer alıyor. Fukuyama, İngilizlerin kurduğu elit bürokratik yapıya karşı olduğunu söylüyor. “Bir model olamaz” diyor. Çinlilerin de elit bir bürokratik sistemi var. İlginçtir kamuya sınavla eleman alma yöntemini milattan önce 3. yüzyılda ilk bulan Çin’miş. Bu metotla üst kalitede ülkeyi yöneten bir yapı kurmuşlar. Ne var ki şu anda dünyada, klasik Çin usulü entelektüel otoriteye sahip olma kavramının tersine bir gelişme gözleniyor. Batıda elitlere karşı bir tepki var. Bu tepki ABD’de daha da belirgin. Örneğin, Harvard mezunu olmayan, entelektüel düzeyi daha düşük bir Sarah Palin halktan güçlü destek görüyor. Entelektüellik düzeyine toz kondurmayan İskandinav ülkelerinde idare popülist sağcı partilerin elinde. Fukuyama, Çin için ilginç bir gözlemde bulunuyor. “Ekonomik şartlar geliştikçe Çin’i yukarıdan emirlerle yönetmek güçleşiyor” diyor. “Fakir kimseler akşam ailesine ne yemek götüreceğim diye düşünürken ancak eğitimli olabilenler ülke yönetimine katılıp söz sahibi olmak istiyorlar. Çin’de 800 milyon üniversite bitirmiş kişi ortaya çıkınca onları idare etmek giderek zorlaşacak” yorumunu yapıyor. Türkiye’deki değişimleri de anlamak için sevseniz de sevmeseniz de Fukuyama’nın bu son kitabını okumak gerektiğini düşünüyorum.