Küreselleşme derinleşip yayıldıkça demokrasi ile arasındaki ilişkiler de şekil değiştiriyor.
Aradaki geçişler konusunda birçok değerlendirme ve çalışmalar var. Bunlardan kimisi küreselleşmenin yukarıdan empoze edilmesi nedeniyle demokrasiyi zayıflatacağını ve halkın dileklerinin parlamentolara tam olarak yansımayacağını ileri sürerken, kimisi de küreselleşmenin tabandan yayılmasının daha sağlıklı olacağını belirtiyorlar.
Demokrasinin herkes tarafından kabul edilen bir tanımının olmaması bu tür güçlükleri ortaya çıkarıyor.
Birbirleri ile ilişkileri giderek artan kişi ve kurumların bulunduğu, bunların çıkarlarının bazen çatışıp bazen de orta noktada kesiştiği bir küreselleşme sürecinde, demokrasi tanımının da değişmesinin olağan olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
SANAYİLEŞMİŞ ÜLKELERİN SORUMLULUKLARI
Benim de katıldığım bir görüşe göre, özellikle gelişen ülkelerde seçimle gelen hükümetlerin ya da başkanlarının aldığı bazı kararların, diğer ülke vatandaşlarının durumunu olumsuz yönde etkilemesi gerçeği demokrasinin işlevine ters düşüyor.
Ya da bu ülke yöneticilerinin yaptığı hatalar, takıntılı olduğu noktalar ve seçmenlerinin istekleri diğer ülkelerdeki demokrasi ile bağdaşamıyor.
İşte bu nedenlerle sorumlulukları genişleyen sanayileşmiş ve güçlü ülke yöneticilerinin demokrasinin de gereği olarak başka ülke vatandaşlarının istek ve arzularını da gözetme zorunluluğu tartışmaya açılmış bulunuyor .
Örneğin, ABD yöneticilerinin dikkatsizlikleri ya da hataları sonucu çıkan küresel kriz tüm dünyanın altını üstüne getirdi. Ancak ne bizim, ne de başka ülkelerin ABD Başkanı'nın bir karar almasında etkisi olabiliyor. Bush'un başkanlık seçiminde oy hakkımız da yoktu.
Aynı şekilde Merkel'i başbakan olarak seçen Alman halkı, Yunanistan krizi ile tüm Avrupa'nın başının belaya girmesini tabii ki istemedi. Yunan halkına Merkel'in yaklaşımının yanlışlığını sorgulamak için demokratik bir platform dahi oluşturulamadı.
DİĞERLERİNE DE OY HAKKI
Bu nedenlerle demokrasinin yeniden tanımlanarak dünya halkının durumunu olumlu ya da olumsuz yönde değiştirme gücüne sahip ülkelerin seçimlerinde başka halklara ve ülkelere de söz hakkı tanımak gerekiyor.
ABD Başkanı'nın sadece Amerikalıların değil diğer başka ülke vatandaşlarının da katıldığı seçimlerle işbaşına gelmesini küreselleşmenin bir sonucu diye yorumlamanın daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Belki bu tür değişim ulus devlet anlayışı ya da milliyetçilikle bağdaşmayabilir. Ne var ki küreselleşmeden vazgeçemiyorsak ve bu süreci devam ettireceksek siyasette de aynı eğilimleri yerleştirmek zorundayız.
Küreselleşme, liderlerin bencil kararlarını kaldıramayacak kadar karmaşıklaşmış ve derinleşmiştir.
Alman Başbakanı Merkel'in Yunanlıları bir kenara bırakarak "benim vatandaşım böyle istiyor" diye karar alma süreci küreselleşme ile bağdaşmamaktadır.
Burada dünya vatandaşlığı gibi bir kavramı savunmuyorum. Ancak dünyanın eriştiği bu küreselleşme aşamasında, güçlü ülke liderlerinin sadece kendi vatandaşlarını düşünerek karar vermelerinin, buradaki oyunun kuralına uymadığı fikrindeyim.
Okurlarımdan bir hafta izin istiyorum. Zihnimi biraz geri çalıştırmam ve dinlendirmem gerekiyor.