Advertisement

Yunanistan sorununa bir aylık bir mola verildi.
Tüm hesaplar, eylül ayının ortalarında IMF'nin kredi dilimini serbest bırakacağına, Avrupa Finansal Fonu'nun 110 milyar Euro kredi sağlayacağına ve bankalarla üzerinde uzlaşılan anlaşmanın onanacağına göre yapılmıştı.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.
Yunanistan IMF'nin koyduğu mali kriterlerden bazılarını tutturamadı. "Önlem al, dediler", aldıkları da yeterli olmadı.
Yunanlı yetkililer "bu yıl ekonomide yüzde 7.5 oranındaki daralmanın performans kriterlerindeki aşımlardan kaynaklandığını" söylerken, IMF takımı da büyümede beklenmeyen daralmada aşımların rolünün yalnızca 1/3 olduğunu belirtiyor.
Sonunda bizim yıllarca deneyim sahibi olduğumuz olaylar sırasıyla ortaya çıkmaya başladı. IMF heyeti sessiz sedasız çekti, gitti. Konu politik konuşmalara kaldı.
Merkel ve Sarkozy, Papandreu ile konuştular ama yine bir sonuç çıkmadı. Cuma günkü maliye bakanları toplantısında da "kuru gürültüden" başka somut bir gelişme olmadı. Yunan başbakanı ABD'ye yapacağı ziyareti erteledi.
Konunun çözümü için 14 Ekim'e kadar süre tanındı.
Peki neden 14 Ekim? Nedeni basit. Bu hafta başlayacak IMF-Dünya Bankası Genel Kurul Toplantıları sırasında Yunan heyetiyle politik ve teknik görüşmeler yapılacak. Bir çözüm aranacak.
Biz de geçmişte aynı rotayı izlerdik. Sorunların çözümünü bu toplantılara bırakır, sabahtan akşama koşar dururduk. Bazen sonuca ulaşır gibi olur, bazen de işi tekrar Ankara'ya bırakırdık.
Yunanistan için de aynı şeyler olacak. 14 Ekim'de vadesi gelen borç ödemelerine kadar IMF biraz geri çekilecek, Yunanistan da ek önlemler alacak.
Avrupalılar ise ev ödevlerine çalışacaklar. Bankalara yapılacak stres testini, yardım fonunun kapsamını ve Euro Bölgesi'nin sürdürülebilirliğini tartışacaklar.
Bu aradaki sürede Yunanistan'ın ödemesi gereken 8 milyar Euro konusunda sorun olmadığı belirtiliyor.
Aynı film tekrarlanıyor, ancak bu kez durum ciddi. Bir aylık sürenin sonunda iş halledilemezse "söz ile uslanmayanın hakkı kötektir" kuralı çalışacak. Hem Euro Bölgesi hem de Yunanistan fena dayak yiyecek.
Başka da çözüm ufukta görünmüyor.

***

Ne oldu bankacılık düzenlemelerine?
İsviçre kökenli UBS finans kuruluşunun Londra'daki işlemlerinde ortaya çıkan 2 milyar dolarlık skandal dikkatleri bir anda bankacılık sektörü üzerinde yoğunlaştırdı.
Türev araçları kullanarak UBS'yi bu kadar yüksek zarara sokan Kweku Adoboli adlı genç trader şimdi yargıç önünde, ancak bankacılık sistemi bir kez daha şoka girmiş durumda.
Anlaşılan bu zararın kaynağı Ekim 2008'e kadar uzanıyor. Kriz sonrası durumu görenler, muhasebe oyunlarıyla zararı saklaya saklaya bugünlere kadar gelmişler. Çarşamba günü bir de fark etmişler ki 2 milyar dolarlık kayıp var(!) Allah Allah ...
İnsan gülüyor, şaşırıyor. UBS gibi bir bankanın üç yıldır böyle bir durumu anlayamadığına inanamıyor.
Esas şaşkınlık da kriz sonrası sarf edilen bunca emek ve yapılan bunca düzenlemelere karşın finans sisteminde kontrolün tam sağlanamaması noktasında ortaya çıkıyor.
Kuşkusuz türev araçlarının düzenlenmesi ve denetlenmesi konularında eksiklikler hâlâ giderilmiş değil. Ancak bu sistemin doğru çalışmaması için bir gerekçe olamaz.
İyi denetlenmeyen finans kuruluşlarının ve düzenlemeleri gerçekleri yansıtmayan yasal kuralların, krizlerin oluşumundaki rollerini bir kez daha gördükten sonra, başımızın tekrar derde girmemesi konusunda umutlarımız azalıyor.