Advertisement

Yunanistan'ın borçlarını ödeme kapasitesi olduğuna artık kimse inanmıyor. On sekiz ay sonra gelinen nokta bu.
"Hükümetin aldığı önlemler ne kadar kapsamlı olursa olsun 370 milyar Euro'ya ulaşmış bu borcun altından kalkamazlar" görüşü IMF-Dünya Bankası toplantılarına katılanlara hâkim olmuş gibiydi.
Yunanistan Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Venizelos'u dinlerken acaba başaracaklar mı diye bir soru aklımdan geçmedi değil. Bakan, Yunan borç sorununun politik olduğunun, uluslararası arenada günah keçisi seçildiklerinin ve son iki haftada aldıkları önlemlerin hiçbir hükümetin almaya cesaret bile edemeyeceğinin altını çizdi. Büyüme olmadan uygulanan programın başarılı olamayacağını belirtti.
Gerçekten de bu yılın sonuna kadar 30 bin kamu görevlisinin işten çıkarılması, kamuda çalışanların maaşlarının yüzde 20 azaltılması kolay alınacak önlemler değil.
Ne var ki Alman yetkililer hiç de öyle düşünmüyorlar.
Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schauble, tekerlekli iskemleyle gelip IIF'nin toplantısında yaptığı konuşmada taviz verecek gibi görünmedi. İrlanda ve Portekiz'in IMF ile yapılan anlaşma şartlarına uymasına karşın Yunanistan bunu gerçekleştirmediğini, Euro tahvil çıkarımına izin vermeyeceklerini belirterek "iflasın" piyasa sisteminin bir parçası olduğunu söyledi.

BANKALARLA DA ANLAŞMA OLMADI
Temmuz ayında Yunanistan ile alacaklı bankalar arasında yapılan anlaşma da askıda.
Yunan tarafı, borçların yüzde 21'inin silinmesini öngören bu anlaşmanın, aslında abartılmış bazı varsayımlar nedeniyle hiçbir fayda sağlamadığının altını çiziyor. Bu nedenle de borçların yüzde 50'sinin silinmesini istiyorlar. Yoğun bir lobi faaliyetini Washington'da sürdürdüler.
Tüm bu gelişmeleri bir arada değerlendirdiğinizde resim açıkça ortaya çıkıyor. Yunanistan iflas edecek de bu "makûs talih" şimdi mi, yoksa yıl sonuna kadar mı olsun sorusu resmin ortasına yapışıyor.
Ayrıca bu iflasın "düzenli" bir şekilde gerçekleşmesini isteyenler oldukça fazla. Düzenli iflasın anlamı, Yunanistan'ın diğer ülkeleri etkilememesi ve yeni bir krize neden olmaması.
İflası düşünülen bir ülke konumunda olmanın ve bu tür toplantılarda gündeme oturmanın acısını bilen bir kişi olarak Yunanistan'a üzüldüm.

***

Medyaya baskı

IMF-Dünya Bankası toplantıları sırasında konuştuğum bazı yetkililer ya da uluslararası kuruluşların temsilcileri, son haftalarda dünya ekonomisiyle ilgili olarak artan kötümserliğin önemli nedenlerinden birisinin medyadan kaynaklandığı fikrindeler.
Martin Wolf gibi Financial Times'ın baş editörü ve Nouriel Roubini ve Stiglitz gibi akademisyenler listenin başındalar.
"Yapılan yorumları mübalağalı bir biçimde büyüten piyasalar da Avrupa'daki sorunun çözülmesini önlüyor" anlayışı birçok yetkiliyi harekete geçirmiş durumda.
Bu nedenle bazıları bu tür yayınların azaltılması için medyaya ya da kişilere baskı yapılması fikrinde.
Bazıları ise medyaya karşı olmak yerine onları aydınlatmak ve yanlışlarını ortaya koymanın daha akıllıca olduğunu savunuyorlar. Sürekli kötümserlik yayan haberlerin süzgeçten geçirilmesini istiyorlar.
Batı toplumu kriz yaşamadığı için bu tür olaylar konusunda deneyimi az.
Bakalım, bu konudaki yöntemleri ne olacak? Kuşkusuz başarılı olup olmayacakları da ayrı bir soru.