Advertisement

Son Türkiye-Suriye gerginliği bir kez daha gösterdi ki, Türkiye sadece AB'den kaynaklanan küresel ve bölgesel ekonomik krizin değil, Ortadoğu bazlı siyasi ve diplomatik gerginliğin de cenderesinde. Bizi bu boyutta ekonomik ve siyasi gerginliklerde dahi ayakta tutan unsur, kamuda mali disiplin ve AB Kriterleri'nin altındaki oranlar, hane halkı ve özel sektör borç yükümlülüklerinin makul düzeyde seyretmesi. Bununla birlikte, Merkez Bankası'nın net kullanılabilir rezervleri ve cari açığın finansmanı açısından hassas noktalarımız, yumuşak karın bölgelerimiz olduğu da bir gerçek.
Elbette ki Türkiye, kendi Merkez Bankası'nın rezervine bakıp da, Suriye'ye nasıl cevap vermesi gerektiğine karar vermiyor. Türkiye, bugünkü ekonomik tablodan mukayese edilemeyecek düzeyde sıkıntılı günlerde dahi, Kıbrıs Barış Harekâtı'nı yapmış ve ambargolara dayanmış bir ülke. Ancak, bir temel gerçeği görmemiz gerekiyor: Küresel ekonomik kriz ikinci aşamasına geçebilir ve yan etkileriyle birlikte, en az iki yıl daha bizimle birlikte. ABD'deki başkanlık seçimleri sonrası ise, Suriye ve İran'la ilgili nasıl bir süreç yaşanacağını kestiremiyoruz. Bu nedenle, Türkiye'nin var olan ekonomik avantaj ve artılarını, nispeten zayıf olduğu alanları da güçlendirerek daha da etkin hale getirmesi gerekiyor. Böyle bir uluslararası ekonomik ve siyasi gerginliğin ortasında, "har vurup harman savurmak" büyük bir hata olacaktır.

GÜÇLÜ TASARRUFLA, 'EKONOMİ YÖNETİMİ'NİN DE ELİ GÜÇLENİR
Böyle bir küresel tablonun içerisinde, Türkiye'nin etkili bir şekilde hanehalkının tasarruflarını güçlendirecek tedbirleri yoğunlaştırması gerekiyor. Kamu tasarruf açığını iyileştirmeye yönelik önemli bir mesafe kat ettik ve bu konuda en ufak bir gevşeme göstermememiz gerekiyor. İç talebe dayalı büyümenin de Türkiye için erken bir model olduğunu atlamayarak, tüketim harcamalarından çok, etkili yatırım harcamalarıyla, Türkiye'nin büyümesine özel sektör yatırımlarıyla önemli katkı sağlayarak, önümüzdeki iki yıllık zorlu etabı başarılı bir şekilde aşmalıyız.
Ben demiyorum ki, tüketim harcamalarını daraltalım; ama, tüketim harcamalarındaki reel artışı da yüzde 3'ün altında tutmalıyız. Buna karşılık, özel sektör yatırım harcamalarının reel olarak minimum yüzde 7 ile 9 arasında büyümesine odaklanmalıyız. Yeni teşvik sistemi, cari açığı azaltmaya katkı sağlayacak projelerle de Türkiye'nin büyümesine yatırım harcamalarıyla kritik önemde bir katkı sağlayabilir. Bu nedenle ekonomi yönetimi, bir yandan paketlerle iç tasarrufları, hanehalkı tasarruflarını güçlendirirken, bir yanda da yeni teşvik sistemini etkin kılacak adımlar atmalı.

AB TARAFI YANLIŞ OKUMAYI TERK ETMELİ
AB tarafı da şunu kabul etmek zorunda: 1990'lı yılların sonlarından bu yana "har vurup harman savurarak" elde ettikleri servetlerinin bir kısmını feda etmeden bu krizden çıkamayacaklar. Aksi takdirde, kendi merkez bankaları aracılığıyla krize çözüm bulmada artık duvara dayandılar. Kendi halklarını servetlerini devreye sokmaya ikna edecekler ve bizim aksimize para harcayacaklar. Yoksa, bu negatif büyüme girdabı daha da güçlenecek.