Küresel ekonomide gözlenen zafiyet ve keyifsizliğin, güçten düşmüşlüğün en kritik noktalarından birisi 'güven' sorunu. Bu nedenle, önde gelen merkez bankalarının parasal genişlemeye yönelik çabaları sokaktaki vatandaşın alım gücüne, cebine yansıyamadığından dolayı, istihdamın canlandırılmasına katkı sağlamadığından dolayı sorunlar aşılamıyor. Batılı ekonomilerin makro ekonomik alanı düzenleyen kurumsal yapıları, krizin, sorunların aşılması adına çok zayıf kaldılar. Kredi piyasası da hareketlenemediğinden ve ardı ardına alınan parasal genişleme kararlarının, öncekilerden farklı olarak sonuç verip vermeyeceği meçhul.
Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın, 1 yıllık mücadelesi sonrasında, hak ettiği noktaya getirdiği kendisiyle ilgili 'piyasa algısı' açısından, önümüzdeki 3 ay için zorlu bir etaba girdiği ifade edilebilir. Küresel ölçekteki merkez bankalarının bugün maruz kaldıkları eleştiriler ve çözüm üretmede 'dar alandaki kısa paslaşmalar' Merkez Bankamızın da işini zorlaştırıyor. Küresel ekonomi, önde gelen merkez bankalarının tutumları nedeniyle, yeni bir 'küresel resesyon' riski ile 'küresel maliyet enflasyonu' riski arasında, iki ucu pek de hoş kokmayan bir değneğin üzerinde, nereye yuvarlanacağını kestiremeden önünü görmeye çalışıyor. TCMB, 18 Eylül Salı günkü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, adımını 'küresel resesyon' riskine yönelik bir 'öncü önlem adımı' için atmış gözüküyor.
İÇ TALEBİN KISMEN CANLANDIRILMASI ÇOK HASSAS YÖNETİLMELİ
Son 10 gündür açıklanan makro veriler, 'küresel resesyon' riski ve Türkiye'nin ihracat performansının reel büyümeye net katkısı ile ilgili olası artan belirsizlik dikkate alındığında, iç talebin reel büyümeye katkısının kısmen hareketlendirilmesini gerektiriyordu. TCMB, elindeki veri setine bağlı olarak, Türkiye'nin potansiyel büyüme performansı ile gerçekleşen büyüme performansı arasındaki 'çıktı açığı'nı gözden geçirerek, faiz koridorunun üst bandını 1.5 puan ya da piyasa diliyle 150 baz puan indirdi.
Bununla birlikte, kamunun enerji zamları ve ek vergi önlemleri noktasında elini göstermemesine bağlı olarak, iç talebi kontrollü bir canlandırma sürecine yönlendirmeyi hedefleyen bu adım, TCMB açısından, yıl sonu enflasyon tahminini tutturması noktasında, umalım ki işini zora sokmaz. TCMB açısından, yüzde 70 ihtimalle, yıl sonunda yüzde 5.3 ile 7.1 arası öngörülen ve orta noktası yüzde 6.2 olan yıl sonu manşet enflasyon düzeyinin, geçen yılki enerji zamları ve vergi ayarlamalarının aynen tekrarı halinde, bizi yüzde 8.3-9.0 aralığına taşıyacağı göz ardı edilmemeli. Bu nedenle, Merkez Bankası, iç talebin canlandırılmasına yönelik katkıyı 'olağanüstü' bir hassasiyet içinde yönetmek zorunda.
KAMUDA ENFLASYON İÇİN SEFERBERLİK İLAN EDİLMELİ
Bu süreçte, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın doğal gaz ve elektrik fiyat ayarlamaları hususunda, yıl sonuna kadar bir gereklilik görülmediği noktasındaki net açıklamaları ve Maliye Bakanlığı'nın da ödenekleri dondurarak, bütçedeki sapmayı ek gelir operasyonu ile değil, harcamaları kısarak yönetmesi, yıl sonunda yüzde 6.2'lik enflasyonu mümkün kılabilir. Bu durum, hem TCMB'nin kredibilitesini, hem de Türkiye'nin uluslararası derecelendirme notunun artması yönündeki olasılığı güçlendirecektir.
Ancak, TCMB kamu tarafından tam emin olamadığından, para politikasında her iki yönde de esnekliğin korunmasının uygun olacağını belirtmektedir. Her şey yolunda giderse, faiz indirimleri sürecek, eğer enflasyon algısı bozulur ise, TCMB tekrar para politikasını sertleştirecek. Bakalım, ekonomi yönetimi TCMB'yi destekleyecek mi?