Küresel krizin, etkisini kaybetmesi ve sona yaklaşması bir yana, farklı boyutlarda şiddetlenerek faz değiştirdiği bir sürecin içinden geçiyoruz. Küresel ekonominin aktörleri, uluslararası finans sistemi, reel sektör ve hane halkı, sanki uzaya kurulmuş bir tribün olsa, Atlantik'in iki yakasındaki tenis maçını izliyor. Bir ABD tarafı, bir Euro Bölgesi tarafı. Bir Euro Bölgesi'nde "Yunanistan Euro'dan çıkarılıyor mu, İtalya iflas mı ediyor" tartışması, bir ABD tarafında "Mali Uçurum" tartışmaları.
Tüm bu türbülansın ortasında, kapitalist sistemin vazgeçilmesi konumundaki "etik", yani ahlaki temellere inmiş ve inmekte olan "balyoz darbeleri" görmezlikten gelinmekte. Dünyanın önde gelen ekonomilerinin siyasi liderleri, devlet kurumları, uluslararası ekonomik ve siyasi kurumlar, 3 trilyon doların üzerinde zarara ve 26 milyon insanın işini kaybetmesine sebep olan krizin suçlularını mahkeme önüne çıkarmadan, ağır para ve hapis cezalarıyla cezalandırmadan, bu küresel krizin "negatif girdabı" bitmeyecek.

AHLAKİ ÇÖKÜNTÜ EN BÜYÜK TEHLİKE
Birleşmiş Milletler'den başlayarak son 15 yıldır artan bir tempoda, ayyuka çıkmış bir yolsuzluk ve skandallar patlaması yaşanıyor. Rüşvet, adam kayırma, uluslararası kurumların kendi çalışanları tarafından dolandırılması, skandallar saymakla bitmez. Özel hayatlara yönelik skandallar yanlarında basit kalır. Kapitalist sistemin inşasını gerçekleştirmiş ve "dürüstlük" ile "asla yalan söyleme" kurgusu üzerine kurulmuş Anglosakson yapı tel tel dökülüyor.
Bu seçkin ülkelerin hane halkı, bankacılık sistemindeki, Birleşmiş Milletler'deki, IMF'deki, Dünya Bankası'ndaki, OECD'deki skandalları gördükçe, tüm bir küresel ekonomik sisteme duyulan güven, adalet duygusu, hepsi ayaklar altında. "Rüşvet"in en büyük suç sayıldığı, yalancılık ve dolandırıcılığın en büyük suç sayıldığı bu seçkin ülkelerde, son 5 yıldır, eleştirilen gelişmekte olan ekonomilerdeki benzer suçların adeta "sütten çıkmış ak kaşık" kalacağı büyük skandallar ardı ardına dökülmekte. Dünyaca tanınmış şirketlerin ticari ahlaka uymayan davranışları manşetlerden adeta inmiyor.

2020'YE KADAR ZAYIF BİR BÜYÜME TRENDİ
Küresel ekonomik sisteme duyulan güvenin yeniden tesisi adına, umutların giderek tükendiği bir ortamda, işsizlik riskinin giderilemediği bir ortamda, hane halkların artan endişesi ve global tüketim harcamalarındaki dalgalanma, önümüzdeki 8 yıl boyunca, bir testerenin dişleri gibi, yüzde 2 ile 4 arası salınacak bir küresel büyüme senaryosuna işaret etmekte.
Her ne kadar IMF ve OECD yüzde 3'e yakın bir dünya ekonomik büyümesine işaret etse de, Birleşmiş Milletler 2013 yılı için yüzde 2.4 büyümeden bahsetmekte. Üstelik, 1 Ocak'a kadar ABD yönetimi ve Kongre Mali Uçurum'da anlaşamaz ise, bu krizden dolayı küresel büyümeye 0.4, ABD ekonomisine 1 puan daha negatif etki gelecek. Küresel liderlerin silkinerek G-20'de tüm mali ve ekonomik sistemi, ahlaki kuralları ile bir an önce gözden geçirmesi gerekiyor.

Advertisement