Advertisement

Bizim ülkemiz gıda alanında hiçbir konuda olmadığı kadar yaratıcı olabiliyor. Örneğin içinde et yerine atık olan köfte üretebiliyoruz. Ya da arıdan çıkmamış şeker ve mısır şurubu karışımından elde edilmiş bal üretebiliyoruz. Merdiven altı üretimin oldukça yaratıcı olduğu ülkemiz, gıda güvenliğinde Küresel Gıda Güvenliği İndeksi 2014 sonuçlarına göre, 109 ülke arasında puanını 2013 yılına göre yüzde 1.5 puan artırarak 39. sırada yer almış. DuPont tarafından desteklenen Küresel Gıda Güvenliği İndeksi, Economist İntelligence Unit (EIU) tarafından 2012 yılından beri her yıl hesaplanıyor. Geçtiğimiz hafta, Türkiye Sürdürülebilir Tarım ve Gıda Zirvesi’nde panele beraber katıldığımız EIU Özel Araştırmalar Direktörü Lucy Hurst’e göre indekse ancak güvenilir ölçülen veri verebilen ülkeler katılabiliyormuş. 2014 yılı indeksi, 109 ülkeyi tüm dünyadaki tarım alanındaki yatırımları, işbirlikleri ve politikalarının etkisi ve 28 gıda güvenliği göstergesine göre ölçüyor. Satın alınabilirlik, erişilebilirlik, kalite ve güvenlik olarak 3 kriterde ölçümleme yapan Küresel Gıda Güvenliği İndeksi’ne bu yıl iki yeni ülke Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin yanı sıra yeni metrik, gıda israfı ve obezite kriterleri de eklenmiş.
DuPont’u araştırmayı desteklediği, EIU’yu da yaptığı metodolojik çalışma ile ülkelere gıda güvenliği açısından kendilerini nasıl geliştirmeleri konusunda yol haritası sağladığı için kutlamak gerek. Medyada oluşan bilgi kirliliğine rağmen 2014 yılı Küresel Gıda Güvenliği İndeksi sonuçlarına göre, Türkiye’nin şu an gıda güvenliği ile ilgili ciddi kronik bir sorunu yok. Daha yakın incelemek gerekirse indeksin sonuçları şu anlama geliyor: Dünyada insanların yeterli miktarda gıda bulabilmeleri, satın alabilmeleri ve güvenli tüketebilmeleri açısından sıralarsak 109 ülke arasında 39. sıradayız yani dünyanın 7. büyük tarım ülkesi olarak tarımsal ürünlerinin bulunabilirliği ile ilgili bir sıkıntımız yok. Gelir dağılımındaki sorunlarımız, sosyoekonomik olarak bazı bölgelerdeki sorunlarımız bizi birkaç derece düşürmüş. Gıda israfı, ithal gümrük tarifesi, protein kalitesi kendimizi geliştirmemiz gereken alanlar. Kırsal alanlardaki imkânları artırmamız, gelir adaletini düzeltmemiz, gıda ve bitkisel üretimdeki araştırmaya daha fazla kaynak aktarmak indekste daha üst sıralara çıkmamızı sağlayabilir. İyi olduğumuz taraflara bakacak olursak, tarımsal Ar-Ge’de ilk 20 ülke arasında yer almışız. 2013 yılında Türkiye’de tarım alanında Ar-Ge’ye yapılan kamu harcamaları % 300 artmış. Küresel Gıda Güvenliği İndeksi’nde 3. segmente çıkarak tüm ülkeler içinde 5. sırada yer almışız.

 

‘Demokratik Türkiye bölgede lider olur’

2050 yılında 9 milyar insan nüfusuna ulaşması beklenen dünyamızın her yıl 1 derece ısınıyor olması tarım ve sürdürülebilirlik açısından işleri zorlaştırsa da aslında dünyada 14 milyar insanı doyuracak üretim var. Yalnız 1 milyar obez ve 2 milyar aç insanın var olması gıda ulaşımında ve tüketiminde ve israfında sorun olduğunu gösteriyor. Zirvede daha yakından tanıma fırsatı bulduğum DuPont şirketi 1960’lardan beri ülkemizde daha fazla tekstil ürünleri ile tanınmasına rağmen aslında hızlı nüfus artışı ve çevresel güçlüklerle karşı karşıya kalan dünyamızda biyoloji, kimya, malzeme bilimi ve mühendislik alanında uzmanlığını kullanarak çözüm sunmak için büyük inovasyon merkezleri olan bir global şirket. Zirvede sohbet ettiğim DuPont Beslenme ve Sağlık İş Birimi Global Başkanı Craig Binetti’den öğreniyorum ki DuPont Cenevre ve Moskova’dan sonra en büyük Ar-Ge merkezini İstanbul’da kurmuş. Binetti, “Demokratik bir Türkiye coğrafi konumu, güçlü insan kaynağı ile bölgede lider bir oyuncu olacak. Bu yüzden DuPont olarak çok önem verdiğimiz inovasyon merkezimizi İstanbul’da açtık” diyor.