Advertisement

Birkaç aydan bu yana Bloomberg HT sitemizde yer alan yorumlarda, küresel ekonomide ‘mükemmel fırtına’ (Twister) olarak tanımlanan bir sürece yönelik endişelerin arttığını dile getirmekteydik. ‘Mükemmel’in buradaki kullanım anlamı olarak, kimsenin unutamayacağı ‘kötülükte’ bir küresel fırtına, geçtiğimiz hafta başı dünya ekonomisi vurdu. Fırtınanın şiddeti ile, ABD ve Avrupa bankalarına duyulan güven yerle yeksan olurken, önemli ABD ve Avrupa bankalarının uluslararası derecelendirme notları düşürüldü ve/veya görünümleri negatife çevrildi. Haftanın bombası ise, dünyanın saygın şirketlerinden Siemens’in Avrupa’daki tasarruflarını bankalardan çekip, Avrupa Merkez Bankası’ha yatırdığına dair duyum ve haberler oldu. Bu gelişme, Avrupa bankalarına duyulan güven açısından tam bir tatsız kırılma noktası oldu.

Bu fırtınadan gelişmekte olan ekonomilerde sakınamaz
 
Son 2-3 haftadır hissedilen, bununla birlikte geçtiğimiz hafta başında iyice dillendirilmeye başlanan ve güç kazanan görüş ise, küresel piyasa ortamında, etkisini artık iyice hissettirmekte olan bu küresel ve ‘mükemmel’ fırtınadan gelişmekte olan ekonomilerin de kendilerini ayrıştıramayacakları.endişesi oldu. Yani, ABD ve Euro Bölgesi ülkeleri ve kısmen Japonya’nın ortaya koyduğu ekonomik performanstaki kırılganlıktan kendilerini iyi büyüme performansı ile ayrıştıracakları düşünülen, dillendirilen gelişmekte olan ekonomilere yönelik olumlu beklentiler, ‘şimdilik’ rafa kaldırıldı.

Bloomberg HT Araştırma Müdürü Cüneyt Başaran’ın da altını çizdiği yeni piyasa gerçeği olarak, ‘Efsane Para Birimi’ olarak Dolar geri döndü. ‘Ormanlar Kralı’ yeniden dişlerini gösterdi. Dolar, bir haftalık bir zaman dilimi içerisinde, başta euro olmak üzere, önde gelen ekonomiler ve aralarında Türkiye’nin de yer aldığı önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin para birimleri karşısında ciddi değer kazandı.

Öncelikli olarak Avrupalı, onları takip edecek şekilde ABD’li finans sektörü yatırımcılarının ve belirli sayıda küreselleşmiş yatırımcının Batı Bankacılık ve Finans Sistemi’ne duydukları son güven kırıntıları da eriyince, bir zamanlar, 90’lı yıllarda Türkiye’de gözlemlediğimiz, insanların bankalardan tasarruflarını çektikleri, yastık altına ve nakit paraya yöneldikleri bir tabloyla karşı karşıyayız. Türkiye ise, geçmişteki hatalarından iyi ders almış, o hataları artık tekrarlamayacak bir bilinçlenme sürecine gelmiş bir ekonomi olarak, gelişmeleri ibretle ve asla hata yapmayarak seyretmeli, izlemeli.

Küresel yatırımcı ve şirketler kurları yükseltiyor

Biz de, dolar kurunun 1,85 TL düzeyini dahi görmesi, daha geçtiğimiz Salı günü Türkiye’nin, uluslararası derecelendirme notu en kırık ve bu nedenle ‘sıfırcı hoca’ olarak adlandırılan Standart And Poors (S&P) tarafından yerel para, yani TL cinsinden notu ilk kez yatırım yapılabilir ülke düzeyine yükseltilmiş olan Türk ekonomisine duyulan güvensizlikle pek tabi ki alakalı değil. Şu anda, küresel yatırımcı ciddi bir travma içerisinde yatırımlarını nakde dönüştürüyor ve bu esnada Türkiye, Rusya, Güney Kore, Çin, Brezilya, ülke ayırtmaksızın, tüm piyasalardan çıkıyor.

Yabancıların pozisyon kapatıp döviz talep etmelerine, Türk ekonomisindeki yurtiçi aktörlerin ithalat ve döviz cinsinden borç ödemelerini ve diğer döviz cinsinden işlemler için talep edilen dövizi hesaba kattığınızda, döviz talebinin piyasadaki döviz miktarı olan döviz arzının üzerine çıkması, döviz kurlarını 1,85 TL düzeyinde yeni bir rekora taşıdı.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) bu noktada, ağustos ayından bu yana başlattığı günlük döviz satım ihalelerinde, piyasaya 2,5 milyar dolar sattığını biliyoruz. Ancak, pazartesi günü 70 milyon dolarlık ihale yapan, Salı günü ihalede sattığı dövizi 350 milyon dolara çıkaran Merkez Bankası, S&P Türkiye’nin notunu yükseltince, Çarşamba döviz satım ihalesi yapmadı ve dolar kurunun 1,85 TL’yi dahi görerek rekor kırdığı Perşembe günü ise; döviz satım ihalesinde yine sadece 70 milyon dolarlık satış gerçekleştirdi. Merkez Bankası elindeki sınırlı ve değerli döviz rezervinin erimemesi adına, aşırı dalgalanan piyasaya sürekli yüklü miktarda döviz satmak istemiyor. Kaldı ki, bir anda 1 milyar dolar döviz satsa da, döviz kurlarındaki yükselişi durduramazsa, kıramaz ise, itibar sorunu da yaşayabilir.

Ama, bu arada, dolar kurunun ekim, kasım ve aralık aylarında 1,86 TL’yi dahi kırarak, 1,90 TL’yi bile görebileceğini düşünen, endişe duyan şirketler, önümüzdeki aylardaki borç ve ithalat ödemeleri için şimdiden döviz satın aldıklarından, bu da gelecekteki döviz talebinin bugüne çekilmesi adına, döviz kurları üzerindeki yukarı yöndeki baskıyı arttırıyor. Ekonomi yönetimi ise, aksilik New York’ta Başbakan Erdoğan ile, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve çeşitli etkinliklere katıldıktan sonra, Washington’da Dünya Bankası (WB) – Uluslararası Para Fonu (IMF) sonbahar toplantıları nedeniyle yurt dışında. Dolayısı ile, yurt dışı piyasaları heyet ABD’den takip ediyor. Başbakan Yardımcısı Babacan başkanlığında, ekonomi yönetiminin, küresel ekonomide gelişmekte olan ekonomileri destekleyici duruşun son iki hafta içerisinde ortadan kalkmasının, gelişmekte olan ülkeler ve özellikle Türkiye için anlamı ve olası yan ve direkt etkilerini acilen masaya yatırmaları gerekecek.

Altın ve küresel emtia fiyatları düşebilir

Bu durumda, başta altın olmak üzere, önde gelen küresel emtiaların fiyatlarında gerileme devam edebilir. Çünkü, ABD ve Avrupa menşeli bu ‘mükemmel fırtına’nın gelişmekte olan ekonomileri etkilemeyeceği görüşü kırıldığından, buharlaştığından, dünya ekonomisinin önde gelen gelişmekte olan ekonomilerin desteği ile büyümeyi sürdüreceği görüşü de, bu tür beklenti de anlamını yitirdi. Dolayısıyla, küresel ekonomi ne olursa olsun, gelişmekte olan ekonomiler yoluna devam eder görüşü rafa kalktığına göre, başta petrol ve altın olmak üzere, önemli emtialara dünya ekonomisinde talep kısmen azalacak. Yani, küresel emtia fiyatları talepteki azalma ile gerileyecek. Ayrıca, dolar da ‘kralın geri dönüşü’ formatı ile değer kazanmaya devam eder ise, küresel emtia fiyatlarının dolar cinsinden de belirlendiğini dikkate aldığımızda, fiyatların gerilemesinin bir başka nedeni de doların güçlenmesi olacak.

Bu nedenle, yatırımcılar ‘şimdilik’, bu koşullar içinde dolar ve dolar bazlı yatırım araçlarına, örneğin ABD Hazinesi’nin ihraç ettiği tahvillere yönelmiş durumdalar. Yani, herkes oyundaki misketlerini topluyor, poker masasından kalkıyor. Herkes, sıfıra yakın faiz veren dolara ‘güvenilir liman’ olarak sığınmaya razı. Yeter ki, ana para erimesin. Türkiye’ye yönelik ‘özel’ olumsuz bir algı yok. Türkiye, bu ‘mükemmel’ fırtınaya karşı, bankacılık sistemini daha da güçlendirerek, bütçede mali disiplini daha da sıkılaştırarak, kendi hane halkını ölçülü tüketim yapmaya davet ederek, cari açığa yönelik yapısal tedbirleri hızlandırarak, iç makro ekonomik dengelerini güçlendirmeli. Başbakan Yardımcısı Babacan aylardır ‘temkinli olalım’ derken, bugünkü fırtınaya atıfta bulunuyordu.

FED bugünü değil, geleceği kurtardı

Küresel piyasalar ABD Merkez Bankası’ndan (FED) 3. bir parasal genişleme (QE3) beklerken, FED’in kısa vadeli tahvilleri uzun vadeli tahvillerle değiştirme kararı ve ABD ekonomisinde sadece kısa vadeli değil, orta ve uzun vadeli faizleri de düşürmeye yönelik duruşu, piyasa beklentilerine ödün vermemesi açısından, orta vadede pozitif etkisini gösterecektir. 440 milyar dolarlık tahvil yeniden yapılandırması, basiretli bir adım olarak, FED’in artık yeni bir parasal genişleme ile piyasalara ödün vermeyeceğini ve doların değerini korumaya kararlı olduğunu teyit etti.

Bu gelişmelere bağlı olarak, dolar dünyanın önde gelen tüm gelişmiş ve gelişmekte olan para birimleri karşısında değer kazandı ve önceki yorumlarımızda belirttiğimiz üzere, euro-dolar paritesi 1,46-1,38 dolar bandından, 1,38-1,30 dolar bandına geçti. Dolar endeksinin 78 puana ulaşması, eğer dolar endeksi 82 puana doğru hareketini sürdürür ise, paritenin 1,30 doları kırma ihtimali dahi gündeme gelebilir.

ABD halkı yüzde 63 oranıyla Bill Gates’i, yüzde 52 ile Warren Buffet’ı, yüzde 32 ile Michael Bloomberg’i, yüzde 23 oranında Opraf Winfrey’i Başkan görmek istediğini söylerken, ABD halkının yüzde 78’i ABD ekonomisinde gidişi iyi görmüyor. Halkın yüzde 91’ise, Obama Yönetimi ve FED dahil, etkili kurumların ABD’nin ulusal problemlerine yanlış noktadan yaklaştıklarını düşünmekte. ABD Yönetimi ve Euro Bölgesi liderlerinin, AB Komisyonu’nun kredibilite ve algı yönetimi konusunda çabalarını çok ciddi boyutlarda arttırmaları gerekiyor.

IMF’den TCMB’ye ‘geriye dön’ mesajı

Bu arada, IMF’in 4. Madde kapsamında, Türk ekonomisine yönelik olarak gerçekleştirdiği konsültasyon çalışması nedeniyle hazırlanan rapordan, TCMB’yi post-modern para politikasından, tekrar konvansiyonel para politikasına geri dönmeye davet çıktı. IMF, TCMB’nin yeniden faiz artırım sürecine dönmesini öneriyor. TCMB’nin döviz satım ihalelerini bitirmesi ve rezervini koruması gerektiğini belirten IMF, para politikasının önceliğinin Türkiye’de yeniden fiyat istikrarı olması gerektiğini belirtiyor.