Avrupa’da “ölüyü göster, sıtmaya razı et” operasyonu
Dünya ekonomisinin 2012 yılına dönük olarak, beklenenden daha canlı mı, yoksa daha durgun mu bir yıl geçireceği noktasında, artık son tehlikeli virajları dönüyoruz. Söz konusu tehlike virajların kazasız belasız atlatılması, bir ölçüde Yunanistan’dan başlayarak, İtalya, İspanya, Portekiz ve Belçika gibi Euro Bölgesi ülkelerinde, hükümetlerin açıklayacakları ek önlem paketlerinin akıbetine bağlı gözüküyor. Söz konusu paketlerin arasına, hiç şüphesiz Fransa’nın açıklayacağı önlem paketini de eklemek gerekmekte. Esasen, küresel krizin ilk ve ağır sarsıntıları Euro Bölgesi’ni sallarken, 2009 yılı içerisinde, hadi orada basiretsiz kalındı, bu yılın yaz aylarında kritik önemde adımlar atılabilseydi, bugün tartışılan ve endişeyle seyredilen tablo farklı olabilirdi.
Avrupa bankaları için ‘dar alanda kısa paslaşmalar’
Avrupa bankaları, eğer Yunanistan’da kurulacak olan yeni Papadimos Teknotrak Hükümeti söz konusu önlem paketini Meclis’ten geçirir ve yürürlüğe girmesini sağlar ise, ekim ayında AB Liderler Zirvesi’nde varılan mutabakat çerçevesinde, Yunanistan’ın 90 milyar dolarlık tahvil borcunu, yani kendilerinin Yunanistan’dan alacaklarını silecekler. Bu operasyon nedeniyle bilançoda oluşacak kayıp ise, söz konusu Avrupa bankalarının varlık satışları ve benzeri operasyonları ile sermayeyi güçlendirmelerini, personel azaltmak dahil, maliyetleri kısmalarını gerektirecek. Nitekim, bu noktada, personel azaltmaya yönelik tedbirler, kimi coğrafyalarda operasyon merkezlerinin kapatılması, Avrupa Birliği dışındaki ülkelerdeki (Türkiye gibi) banka ve finans kurumu yatırımlarının satışa çıkarılması gibi tedbirler kendisini gösteriyor.
Bu tedbirlerin tümü, hiç kuşkusuz, Avrupa bankalarının 2012 yılında, 2011, hele 2010 yılına göre, reel sektöre ve genel anlamda dünya ekonomisine kredi kullandırmada daha eli sıkı olmalarını gündeme getirebilir. Bu eli sıkılık hangi coğrafya ve ülkeler için daha geçerli olacak, hangi ülkelere daha cimri davranılacak, bunu şu anda hiçbir ekonomist kestiremiyor. Ama, var olan gerçek, Türkiye dahil, Avrupa bankalarından önemli ölçüde kaynak kullanan ülkeler ve şirketler süreci merakla takip ediyorlar.
Siyasi liderlerin adımları büyümeye yönelik olmalı
G-20 Liderleri, ABD ve İngiltere’nin taş koyması ile, en kritik önemdeki fırsatı, 2009 yılı nisan ayındaki Londra G-20 Zirvesi’nde kaçırdılar. Finansal işlemlere yönelik yeni regülasyonlar, açığa satışların yasaklanması, finansal işlemlere ek vergi gibi adımlar o zaman atılabilse ve dünya ticaretindeki ciddi durgunluğa rağmen yükselen küresel emtia fiyatlarının o tarihte önü kesilebilseydi, enflasyon riskinin azaldığı bir dünya ekonomisinde, başta ECB olmak üzere, hemen hemen tüm Merkez Bankaları krizin atlatılmasına yönelik para politikası modellemesi ile sürece daha ciddi ve etkili katkı sağlayabilirdi.
O fırsat kaçınca, ECB de krizin atlatılmasına yönelik sürece beklenen katkıyı sağlayamadı. Bu nedenle, bugün Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) çözüme dönük katkı bekleyen kimi liderler (Berlusconi, Sarkozy gibi) dönüp 2009 yılı nisan ayında ne yapmamışlar, onu araştırsınlar.
Bu noktada, Euro Bölgesi’ne yönelik olarak Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan son Ekonomik Durum Raporu, çok kritik önemde uyarılarda dolu. 2011 yılı büyüme tahmininin yüzde 1,6’dan yüzde 1,5’e çekildiği raporda, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Malta, Polonya, Macaristan ve Belçika gibi ekonomiler bütçe açığı sorunları boyutunda uyarılıyorlar. Raporda işaret edilen en önemli husus, başları sıkıntıda olan ülkelerin tedbir paketlerini açıklamamaları halinde daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacakları hususu.
Örneğin, İtalya’nın tahvil faiz oranlarının her bir puanlık artışı, İtalya’nın GSYH büyümesinin önümüzdeki 3 yıl 1 puanlık ivme kaybı yaşaması anlamına gelecek. Bu noktada, İtalya’nın gereken tedbirleri yeterince ve gereken zamanda almaması halinde, Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF), diğer bir deyişle Avrupa Kurtarma Fonu 1 trilyon euroya çıkarılsa bile, İtalya’nın kurtarılmasına bu büyüklükte bir paketin dahi yetmeyebileceği konuşuluyor.
Sonuç olarak, gerek Yunanistan’daki yeni Papadimos Teknokrat (Milli Mutabakat) Hükümeti, gerek alacağı radikal tedbirler ve açıklayacağı önlem paketi sonrası istifasını vereceği konuşulan Berlusconi ve İtalya Hükümeti, gerekse de Fransa Hükümeti’nin açıklayacağı 100 milyar euroluk ek önlem paketi, bütçe açığının ve kamu borçlanmasının kontrol altında tutulması suretiyle, söz konusu başı belada olan Euro Bölgesi ülkeleri için daha da ciddi bir büyüme sorunu yaşanmamasına odaklanmış durumda.
2012 yılı için, Euro Bölgesi’nde korkulan olur ve istihdam artışı durduğu gibi, yüzde 9,5’un altına gerilemeyen işsizlik sorunu, büyüme sorunuyla birleşir ise, Euro Bölgesi küresel ekonomiye yönelik algıyı da ciddi anlamda sarsacaktır. Bu durumda, Türk ekonomi yönetiminin de, Türk bankalarının da bu olası riskleri iyi okuması ve 2012 için ek tedbir almaları gerekiyor.
Benden de bir son söz: Makro Ekonomide her kötülüğün anası ‘Cari Açık’, babası ‘Bütçe Açığı’dır. Türkiye, anadan kurtulamadığı için, babayı uzun ve hiç dönmeyeceğini umut ettiği bir tatile göndermiş durumda. Bu nedenle, 2012’ye yönelik riskleri yönetebilmek adına, Kamu Mali Disiplini ve Bankacılık Sektörü’nün Etkinliği ve Sıkı Denetimi’ne yönelik süreci iyi yönetmemiz gerekiyor.