Advertisement

Global kriz Şubat ayının sonuna doğru Kuzey Afrika-Orta Doğu ülkelerinde yaşanan siyasi çalkantılarla birlikte yeni bir evreye daha girmiş oldu. Sürecin niteliği, yayılma riski tüm dünya ekonomisine dair belirsizlikleri arttırmaya devam ediyor. Petrole dair güçlenen arz kaygıları ile birlikte emtiaların yarattığı enflasyon baskısının artık daha genele yayıldığı bir dönemdeyiz. Gelişmiş ekonomilerde dahi faiz artırımlarının daha erkene alınması bekleniyor artık. Avrupa Merkez Bankası ilk faiz artırımının Nisan ayı kadar erken bir zamanda gerçekleştirilebileceğinin dahi sinyalini vermiş durumda. Tüm bunlar Kasım ayından bu yana uygulanan esnek para politikasının etkisiyle diğer gelişmekte olan ülkelerden kısmen ayrışarak baskı altında kalan yerel piyasalarda kur ve faizin yükselmeye devam etmesine neden oldu, hem de yurtdışı yerleşiklerin iç borçlanma senetleri piyasasında devam eden net alımlarına karşın. Politika cephesinde belirgin bir yön değişimi olmadan da bu negatif havanın dağılması olasılığı düşük görünüyor.

Biraz geriye dönerek hafızamızı tazeleyecek olursak Merkez Bankası (MB) dâhil kamu otoriteleri bankalara, dolayısıyla kamuoyuna ilk defa %25’lik kredi büyümesi referansını 22 Aralık’ta sektör temsilcileri ile yaptıkları toplantıda iletmişlerdi.  Bu sinyalin arkasında ise özel ve kamu kesimi tasarruf açığının toplamından oluşan cari açığı, mevduatlara oranla kredi hacminin hızlı bir şekilde büyümesinin artıracak olması yatıyordu. Nitekim 22 Aralık 2010 tarihli sunumunda MB Başkanı Yılmaz Orta Vadeli Program makro varsayımları altında (mevduat artışının da %16.1 olacağı varsayımı ile) kredi büyümesindeki %5 puanlık artışın cari açığa etkisinin GSYH’nin %2.1 puanı kadar yüksek olacağını vurgulayarak kredi artışının uzunca bir süre gündemde kalabileceğine işaret ediyordu. Ancak BDDK haftalık geçici verilerine göre yılın ilk iki ayındaki gelişmeler bu konuda doğru politika tepkisini ölçmenin, hedefe ulaşmanın o kadar da kolay olmadığını açıkça gösteriyor. Nitekim 25 Şubat itibarıyla ticari bankalarda TL kredilerdeki yılbaşından bu yana yıllıklandırılmış artış %12’de kalırken, YP cinsinden kredilerdeki yıllıklandırılmış büyüme (USD bazında) %42 oldu, böylelikle toplam kredilerdeki büyüme %28 düzeyinde kaldı. Buna karşın tüketici kredileri ile taksitli ticari kredilerdeki artış eğilimi güçlü seyrini koruyor. Mevduat cephesinde ise gerileme sürdüğü için (toplamdaki artış tamamen kur farkından geliyor) kredilerin mevduata oranında yılbaşından bu yana %2.8 puan artış yaşanmış durumda. %25 kredi büyümesi ile %16.1’lik mevduat büyümesinin karşılık geldiği kredi/mevduat oranı artışı ise tüm 2011 yılı için yaklaşık %6 puan düzeyinde.

Dolayısıyla yılın ikinci yarısında ekonomik aktivitedeki yavaşlama ile birlikte bu oranın stabilize olma olasılığının güçlü olması ile birlikte değerlendirildiğinde MB’nin Mart ayında da bekle-gör politikası izlemesi imkanı kesinlikle bulunuyor. Ancak artan enflasyon beklentilerinin daha olağan bir politika duruşuyla dengelenmesi gerekiyor, diğer bir deyişle Mart ayındaki açıklama da daha temkinli bir MB görebiliriz. Bu ay petroldeki hızlı fiyat artışı nedeniyle hem enflasyon hem de cari açık öngörülerimizi yukarı çektik. Büyüme etkisi için ise biraz daha beklememiz gerekiyor. Yılın ilk yarısında MB politikalarında sert bir sıkılaşma olasılığı düşük olduğu için de yerel piyasaların baskı altında kalmaya devam etmesi olasılığı oldukça güçlü görünüyor.